Adı Hüseyin Korkmaz.

FETÖ’cü.

Polisti.

Komiser yardımcısıydı.

17/25 Aralık sürecinin önemli aktörlerindendi.

Mali Şubede görevliydi o süreçte.

Görevde iken emrinde 8 polis vardı.

Teknik ve fiziki takipleri yapıyorlardı.

Başsavcı Vekili Zekeriya Öz, 20 Aralık 2013

günü İstanbul Emniyetine geldiğinde o kadar

müdür, amir, komiser varken hiç biriyle görüşmemiş,

sadece Komiser Yardımcısı olan Hüseyin

Korkmaz ile görüşmüştü.

Özel olarak, özel bir odada...

O tarihte hiçte olağan olmayan bir durum

vardı İstanbul’da.

Emniyet ile Adliye arasında normal bir mekanizmada

görülmeyen bir sürtüşme yaşanıyordu.

Sorgusu biten şüpheliler birer birer Adliye’ye

götürülüyorlardı.

O şüpheliler Adliye’ye götürülmeden önce

bir fezleke gerekir. Bu fezlekeninde savcıya

gönderilmesi gerekir.

Mali Şubede görevli Komiser Yardımcısı

Hüseyin Korkmaz bu aşamada önemli bir

görev yapacaktı. Korkmaz bu fezlekenin yazımından

sorumlu polisti. Bu yasal prosedür için

gerekli olan fezlekeyi imzalaması için Mali

Şube Müdürü Hakan Sıralı’nın odasına gitti.

İmzalaması için fezlekeyi uzattı. Fakat Müdür

bu fezlekeyi reddetti. Çünkü bir kumpas olduğu

ortaya çıkmaya başlamıştı. Ankara bu konuda

bazı bilgileri ulaştırmıştı yeni Mali Şube

Müdürüne.

Bu nedenle Müdür Hakan Sıralı fezlekeyi

imzalamadı.

O imzalamadan da fezleke götürülemezdi

savcıya.

Müdür Hakan Sıralı ve yardımcısı bu fezlekeyi

imzalamayacaklarına dair bir tutanak bile

tuttular.

Komiser Yardımcısı Hüseyin Korkmaz bu

imzasız fezlekeyi alıp doğruca Adliye’ye yola

çıktı Mali Şube Müdürlüğünden.

Adliye’ye varmadan telefonu çaldı.

Arayan Müdürü Hakan Sıralı’ydı. Korkmaz’dan

geri dönmesini istedi. Hüseyin Korkmaz

Müdürü’nü dinlemedi. Adliye’ye gidip

fezlekeyi Savcı Celal Kara’ya teslim etti.

Sonrası malum...

İşte böyle birisi bu Hüseyin Korkmaz.

FETÖ elemanı olduğu o andan itibaren

adeta tescillendi.

O dönem sonrasında önce açığa alındı.

Sonra tutuklanıp cezaevine konuldu.

16 kadar tutuklu kaldıktan sonra tahliye

edildi.

2016’da tahliye olduktan sonra gözden

kayboldu.

Güney Koreli eşi Leyla Korkmaz ve 3 yaşındaki

kızı Dilruba da, görülmedi daha sonra ortalıklarda.

15 Temmuz’dan sonra izini kaybettirdi.

Sonra Amerika’da ortaya çıktı.

Amerika Savcılığının tanığı olarak Zarrab

davasında konuşuyor şimdi.

15 Temmuz’dan sonra izini kaybettirdiğini

söylemiştim.

Başka isim adına düzenlenmiş yasal bir pasaportla

yurtdışına kaçtı Hüseyin Korkmaz.

Hemde ailesiyle birlikte.

Yasal bir pasaportla demekle şunu kastediyorum.

Türkiye ve Amerika haricinde başka bir

ülke tarafından verilen, sahte bir isimle kaçtı

kendisi ve ailesi yurt dışına.

Hangi ülkenin böyle bir organizasyonda yer

aldığını söylemeyelim.

Ama şunu söyleyelim, kendisinin ve ailesinin

yurtdışına kaçırılması tamamen Amerikalıların

planı, projesi, organizasyonudur.

***

15 Temmuz gecesi İstanbul’da idi Hüseyin

Korkmaz.

16 Temmuz sabahında ise Afyonkarahisar’a

geldi.

Aslen Kızılören’li.

O gün Afyonkarahisar’ı gezmeye gelmedi

elbette.

Kızılören’deki hısım akrabasıyla helalleşmeye

de gelmediği malum.

Neler yaptığı, kimlerle görüştüğü, yanına ne

alıp gittiği ilgili makamlarca biliniyor nasılsa.

Ve o 15 Temmuz - 16 Temmuz kritik saatlerinde

bir başka isim daha vardır Afyonkarahisar’da.

Cumhurbaşkanımızın Başyaveri Albay Ali

Yazıcı...

Sadece bu ikisi mi?

Hayır.

Yarbay Emin...

Başkaları da...

Daha fazla ayrıntıya girmeyelim.

İlgili kurumların yetkilileri her şeyi biliyorlar.

***

Hep söyledik...

Afyonkarahisar’da FETÖ’nün bu kadar

etkin ve yetkin olması boşuna değil.

Afyonkarahisar’ın adeta ‘depo’ konumuna

getirilmesi boşuna değil.

Afyonkarahisar’da bu kadar ByLock kullanıcısının

olması boşuna değil.

Afyonkarahisar’a ardı ardına seçilmiş üç

Emniyet Müdürü’nün görevlendirilmesi boşuna

değil.

Bunların AKÜ’de bu kadar örgütlenmeleri

boşuna değil.

Afyonkarahisar’dan bu kadar çok kişinin

Pensilvanya’ya başlarında Vali ile gitmeleri

boşuna değil.

Afyonkarahisar’ın en zenginlerinin bunların

‘sohbet’, ‘himmet’, ‘yurt içi-yurt dışı’ faaliyetlerinde

ön sıralarda tutulmaları boşuna

değil.

Afyonkarahisar’da bazı kişilerin birden

zengin olmaları boşuna değil.

Nüfusu bu kadar olan bir şehirde onbine

yakın kişi hakkında soruşturma açılması boşuna

değil.

15 Temmuz’dan bir buçuk yıl sonra bile Afyonkarahisar’da

bunların tekrar örgütlenebilmeleri,

bir sürü ‘Gaybubet Evi’ne sahip

olmaları boşuna değil.

Türkiye’nin hiçbir yerinde olmadığı kadar

burada bu hainlerin Mahkeme Salonunda,

Adliye Kapısında dayılanmaları, Gazetecileri

tehdit etmeye cüret etmeleri, kendilerine işkence

yapıldığına dair iftira kampanyaları düzenlemeleri

boşuna değil.

Çünkü burada bir altyapıları var.

Çünkü burada halen daha kriptoları var.

Çünkü burada herşeyleri var.

Trilyonları var burada.

Başka başka isimler adına kayıtlı gayrimenkulleri

var burada.

Başkalarına muvazalı devir ettikleri şirket

hisseleri var burada.

İşletmeleri halen daha çalışıyor burada.

Hemde tıkır tıkır.

Para basıyorlar hergün.

33 Gaybubet Evi ortaya çıkartıldı burada.

Bu evlerdeki insanlar ne yediler, ne içtiler

aylarca?

İçerdeki pek çok kişi halen daha bu kadar

ümitli’ neyi bekliyor acaba?

Çünkü halen daha kendilerine bir şekilde

güvenceler veriliyor olsa gerek.

Konuşmayın’ diye sürekli baskı yapıyor,

telkinlerde bulunuyor cezaevindeki yönetici

sanıklar, diğerlerine.

Bir şekilde halen daha tehditlerine, sindirmelerine,

gözdağı vermelerine devam edebiliyorlar.

Çünkü burayı ilmek ilmek örmüşler.

Dedik ya, burada alt yapıları var.

Allahtan; Emniyetimiz ve Savcılığımız,

Mahkememiz tüm bunların farkında.

Hepsinin hakkından gelinecek elbette.

Emniyetiyle Savcılığıyla, Mahkemesiyle Basınıyla

hepimiz bu hainlerin oyunlarını boşa çıkartacağız

inşAllah.

Ne demişte geçenlerde Emniyet Müdürümüz

Fahrettin Şen;

Topunuz gelse ne yazar

Aynen tekrarlıyoruz o sözü ve ilave ediyoruz;

Elinizden geleni ardınıza koymayın hain

sürüsü...

Sizlerle de, sizin teşvikcilerinizle de, gizli

hissedarı olduğunuz şirketlerinizle de, muvazzalı

hisse devirleri yaptığınız şirketlerinizle de

uğraşmaya gücümüz yeter elbet.

Halen daha bu Milletin kanını emmekten

çekinmeyen hain sürüsü... Türkiye Cumhuriyeti

Devleti sizleri girdiğiniz - kaçtığınız her delikte,

in de bulacak ve er geç cezalandıracaktır.

Buna şüpheniz olmasın.

İster Almanya’ya kaçın, ister Amerika’ya,

ister adı sanı duyulmamış yerlere...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür.

Hepinizi ezecektir.

 

Kimseye diyet borcun yok Başhekim Bey...

Dr. Mehmet Duran.

Devlet Hastanesi Başhekimliğine atandı.

Yeni sistemde artık atamalar ‘sözleşme’ ile

yapılıyor ve belirli bir dönemi kapsıyor.

Dönem sonunda ya yenileniyor, yada başka

kişi ile yola devam ediliyor.

Sözleşme süresi bitmeden de Sağlık Bakanlığının

sözleşmeyi fesh etme hakkı bulunuyor.

***

Mehmet Duran ismi daha önce Sağlık Müdürlüğü

içinde geçmişti.

Olmadı.

Çok daha önce sistem değişmeden önce,

Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği içinde

ismi geçmişti Mehmet Duran’ın.

O zamanda olmamıştı.

Şimdi, Devlet Hastanesi Başhekimliği için

aday isimlerde arasındaydı.

Kendisine nasip oldu.

Hayırlı uğurlu olsun.

Allah utandırmasın.

***

Mehmet Duran yıllardır Afyonkarahisar’da.

Sevilen, sayılan bir isim.

Doktorluğuna, idareciliğine kimse bir şey demiyor.

Herkes takdir ediyor.

Peki...

Madem bu kadar herkes takdir ediyorda,

neden daha önce isminin geçtiği Genel Sekreterlik

ve Sağlık Müdürlüğü için ataması yapılmadı?

Neden Devlet Hastanesi Başhekimliği koltuğuna

gel buyur otur’ denilmedi?

Neden uzunca bir süre beklendi?

Bunun tek bir nedeni var.

Söyleyeceklerimi de herkes bilsin ve öğrensin

diye bu şekilde buradan ifade ediyorum.

Herkesin bilmesini, duymasını istemesem

açardım telefonu Mehmet Duran’a ve söylerdim

kendisine.

Ama istiyorumki, bazı zevatlarda bilsinler ve

boşuna böbürlenmesinler.

***

Neden atamanın bu kadar uzun sürdüğünü,

neden başka başka isimlerinde

gündeme geldiği konusuna

girmeden önce başka bir konudan

da bahsetmek istiyorum.

Malum bu tür atamalar öncesi

bazı dostlar, bazı hatırlı kişiler ya

rica’ üzerine, yada ‘durumdan

vazife’ çıkartarak devreye girerler.

Siyasileri ve etkin-yetkin kişileri

ararlar.

Falanca kişi o koltuğa en uygun

kişidir’ derler.

Sanki parti yetkilileri, Milletvekilleri,

Bakan yada o konuyla

yetkili kişiler bilmezler kimin o koltuğa

en uygun kişi olduğunu...

Sonra bir kişi için atama gerçekleştirilir.

İşte bu sırada herkes sarılır telefona,

yada bizzat gider O kişinin

makamına.

Belki o konuda en ufak bir dahli bile yoktur

o hayırlı olsuna gidenlerin çoğunluğunun.

Ama; olumlu bir işi sahiplenme konusunda

inanılmaz bir yeteneğe sahip olduğumuz için,

herkes sahiplenir yapılan atamayı.

Mesela Mehmet Duran’ın o koltuğa oturmasında

hiç bir kişinin en ufak bir dahli söz konusu

değildir.

Sadece ve sadece Milletvekilimiz Özkal

önermiş, Bakanımızla birlikte AK Parti Milletvekilimiz

Ali Özkaya ve İl Başkanı İbrahim Yurdunuseven,

Merkez İlçe Başkanı Bülent Eser’in

uygun’ görüşü sonrasında ‘sözleşme’ imzalanmıştır

Mehmet Duran ile.

AK Parti Milletvekili Hatice Özkal önermiştir

o koltuğa Mehmet Duran’ı.

Üzerine basarak ikinci kez boşuna yazmıyorum

öneren kişiyi.

Sonrasında Bakanımız Veysel

Eroğlu ile Vekilimiz Ali Özkaya

uygun’ görmüşler, İl Başkanı

ile İlçe Başkanı da aksi

yönde direnç göstermemişlerdir.

Yani ne Hasan’ın Hüseyin’in,

ne Ahmet’in Mehmet’in

bir katkısı yoktur bu atamada.

Mehmet Duran’ın o koltuğa

atanmak için bilgisi, birikimi

ve liyakatı yeterli olduğu için

kendisi oraya layık görülmüştür.

Özellikle vurguluyorum ki,

kimse bundan bir rant elde etmeye

kalkmasın.

Rant dediysek illaki ‘maddi

bir beklenti akla gelmesin. O

beklentide olan yamyamlar

vardır elbette.

Ama onlar kadar tehlikeli

olan, ‘manevi rant’ peşinde olanlarda olduğu

için vurgulama gereği hissettim.

Mehmet Duran şimdi önüne gelene diyet

ödemek mecburiyetinde hissetmesin kendisini

diye üzerine basarak belirtiyorum.

Çünkü şimdi Devlet Hastanesinde eş-dost

ağırlamak, Hasan’a, Hüseyin’e - Ahmet’e, Mehmet’e

diyet ödemek, hoş görünmek zamanı değildir.

Devlet Hastanesinin durumu içler acısıdır.

Ödenmeyen bir sürü borçlardan bahsedilmektedir.

Pek çok sorunun dağ gibi biriktiği konuşulmaktadır.

Mehmet Duran ve ekibine şimdi düşen görev

tüm halkımıza eşit mesafede durup, biriken

sorunları bir an önce çözüme kavuşturmalarıdır.

Eskisi gibi, makam odasında bir kaç partiliye

özel hizmet servisleri umarız bu defa yaşanmaz.

Mehmet Duran’ın atamasındaki gecikmenin

ana nedeni ‘acaba tekrar aynı görüntüler

yaşanır mı?’ şeklindeki soru işaretleridir.

Duyduğum kadarıyla Mehmet Duran’da

geçmişteki hatalarının farkındadır ve edinilen

izlenim aynı hataları tekrar yapmayacağına yöneliktir.

Allah mahcup etmesin diyoruz ve tekrar hayırlı

olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Ve bir şeyinde altını çizmek istiyorum.

Şu anda Sağlık Müdürlüğü ve Kamu Hastaneleri

Genel Sekreterliği koltuklarında oturan

isimlerin her biri hakkında çok olumlu söz

ler işittik.

Şimdi bu üçlünün

İlimize

güzel hizmetler

yapmalarının

önünde

bir engel olmadığına

göre...

Durmak yok,

yola devam.