Yeni mezun tabiri caiz ise çiçeği burnunda bir gazeteci olarak bu mesleği ihya ediyor olmaktan oldukça mutlu ve gururluyum. Daha belki de yolun çok başındayım bir sürü eksiğim ve öğreneceklerim var. Ancak büyüklerimiz ne demiş, "Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp" o yüzden bende öğrendim, öğreniyorum ve daha fazlasını öğreneceğim. Tüketmek lafzını her şeyi hunharca tükettiğimiz bu hayatta kaleme almaya çalıştığım konuyu anlatmak için yazıya döktüğüm kelimeler ve cümleler için kullanmak istiyor ve hemen konuya giriyorum

Gazetecilik kamuoyunu ilgilendiren, halk için önem arz eden gelişmeleri toplama, yazma ve bildirmekle ilgili bir meslektir. Daha genel bir ifadeyle haber malzemesi sayılan bilgilerin toplanması, düzenlenmesi ve dağıtılmasını içeren bir süreç olup aynı zamanda ticari bir faaliyettir. Haber içeriklerini toplayan ve bildirilmesi işleminde yer alan kişilere ise gazeteci denir. Gazetecilerde hesap verebilirlik konusuna gelecek olursak, temelleri 1960’lı yıllara dayanmaktadır. ‘Basın Ahlak Yasası’ olarak bilinen,basın ve devlet arasındaki bağımsızlığı sağlamayı amaçlayan bir yasa olarak ortaya çıkmıştır. Geçen zaman ve değişen dünya pratikleriyle çok yönlü değişimler meydana gelmiştir. Özellikle yönetim anlayışında ve klasik bürokratik yapılarda yeniden köklü bir yapılanmayı gündeme getirmiştir. Bütün bu teorik ve reel değişimler doğrultusunda kamu yönetiminin toplumsal rolü ve işlevleri ile bunları yerine getirirken uygulayacağı yöntemler, oluşturacağı kurumsal yapılar tartışma konusu olmuştur. Genel olarak ifade edilecek olursa, toplumun taleplerine karşı duyarlı, katılımcılığa önem veren, hedef ve önceliklerini netleştirmiş, hesap veren, şeffaf, daha küçük ancak daha etkin bir kamu talebi ön görüsü ortaya atılmıştır.

Bu çerçevede demokratik toplumlarda oluşturulan kurumsal yapılardan biri olan basın ve medya sektörlerinde basın özgürlüğü şu şekilde temellendirilmiştir. Gazeteciler yasaları ihlal etmediği sürece sansür ve caza gibi kısıtlamalarından muaf tutulur olmuştur. Hesap verebilirlik konusu bu noktada önem arz eder hale gelmiştir. Çünkü basın özgürlüğü sonuç itibariyle mutlak değildir. Her zaman durumun ilgilendirdiği bireyler ve içinde bulunulan yer ve zaman kapsamında değerlendirilerek kamu çıkarını gözeten etkenler çerçevesinde değişiklik göstermektedir. TV yayıncılığı içinde geçerli olan bu özgürlüklerin işleyişi maalesef aynı değildir. Çünkü TV yayıncılığının basılı yayına göre daha geniş bir etki yelpazesi mevcuttur. Bu anlamda ekonomik, iktidari, siyasi baskı grupları ve tekel kıskacıyla karşı karşıya kalan kamu yayıncılığını benimseyen medya sistemlerinden ve gazetecilerden kamu çıkarı temellinde kuralara harfiyen uyulması beklenmektedir. Bu durum sonucunda ise oluşan ortamda sadece basın özgürlüğünün sınırlandırılmasıyla sonuçlandığını görürüz. Çünkü hesap verebilirlik özelde toplum yararını savunmak adına önemli olsa da reelde haber özgürlüğü için tehlike arz etmektedir. Buda yapılan haber çerçevesinde okur kitlenin güvenini kazanmak adına önemlidir.

Bu anlamda hesap verebilirliği tanımlamaya çalışır isek; hesap verebilirlik medya kuruluşunun yayınladığı içeriği savunması, doğrulaması ve yayın sonrası doğabilecek sonuçlar hakkında üstlendiği sorumluluğu ifade eder. Yani bir yayın sonrası oluşabilecek bir durum sonucunda kamu tarafından istendiği takdirde mevcut uygulamalar ile ilgili hesap verme ya da yaptırımlar noktasında açıklama yapmayı, böylece şikâyetler karşısında açıklama yapmada gönüllü olmayı ifade eder.

Bu süreç ise şu aşamalardan oluşur;

Bir talep sahibi ve bir talep, anlaşmazlığa yol açtığı savunulan bir yayın, talebe verilen yanıt ve içinde bulunulan sorunlu durumun ortadan kaldırılmasını sağlayacak biçimsel bir yolun olmasıdır. Bütün bunlar karşısında gazeteciler çeşitli iddia sahiplerine ama öncelikle kendi izler ve okuyucu kitlelerine, haberden etkilenen ve toplum adına konuşan kişilere karşı hesap vermeleri gerekebilir. Bu nedenlerle yazılı basın genellikle öz denetim ve gönüllü sorumluluğa tabii iken, TV gazeteciliği dışsal düzenlemelere tabidir. Gazetecilik etik anlamda incelendiğinde hesap verebilirlik noktasında dört ana çerçeve de ele alınabilir. Bunlar yasal düzenleyiciler, finansal düzenleyiciler, piyasa ve kamusal sorumluluklar ile mesleki çerçevelerdir. Bunlar ise gazetecilerin yer ve zamana göre uyması gereken birtakım yasal düzenlemeleri içerir ve ihlal edilmemesi durumlarında geçerlidir. Bunlar dışında basının hesap verebilirliği konumunda içsel ve dışsal, resmi ve gayri resmi olmak üzere bir takım mekanizmalar da mevcuttur. Ancak temelde gazetecilikte hesap verebilirlik demek, içinde bulunulan zaman, mekân ve olay sınırları çerçevesinde toplum refahını gözeten, devlet ya da yönetim otoritesini koruyan, toplum ahlakını ve yapısını zedeleyecek içeriklerden uzak duran, demokratik siyasal sistemler içerisinde beklenen kamusal hizmetleri yerine getiren ve yapılan haberlerle şahıs ve toplum benliğinin korunarak panik ortamına sürüklemeyen bir yapı biçimi gerektirir. Aksi durumlarda ise mevcut olumsuzluğu ortadan kaldıracak, zarar gören kişi ya da kişilere, kurum veya mercilere yanıt verme ve olumsuzluk hakkında açıklama yapacağı manasına gelmektedir.

Sonuç olarak, gazete ve gazeteciler düzenlemeler ve hesap verebilirlik konuları ile karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdır. Bu uygulama ilke ve yaptırımlardaki mutlakiyetsizlik sebebi ile her dönemde tartışmalı olacaktır. Ancak uygulamanın hedeflediği amaç, gazeteciliğin toplumsal rolü ile çatışsa da; genel manada hesap verebilirlik çatışan çıkarlar arasında uzlaşım sağlamak ve mevcut iletişim pratiğine hedef kitlenin ulaşabilmesini sağlamaktır. Çünkü Birleşmiş Milletler Ekonomik Komisyonu Aarhus Deklarasyonu "bilgiyi,bir vatandaşlık hakkı olarak ele almaktadır.” Bu açıdan bakıldığında bilgiye erişim kamu hesap verebilirliği için bir ön koşul olarak kabul edilir.

***