Birazcık makam ve mevkii sahibi olunca bukalemun gibi değişip dönüşen tiplere mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Siyasetçilere göz attığımda hemen hemen her yere adam olan meslek gruplarının başında avukatlar gelir. Bunların bazıları gelecekte milletvekili olmak için icraya verdikleri adamların borçlarını bile silerler.

Tabii konumuz bu şark kurnazlarının kibir ve enaniyet sahibi olmaları…

Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu güzel bir örnektir aslında bürokraside yer tutmuş, ensesi kalınlaşmış adamlara baktığımızda hayal kırıklığı yaşadığımızda acı bir gerçektir. Şimdi size posta memuruyken Başbakanlık makamına oturmuş Talat Paşa’dan bahsedeceğim.

Bir sorgu yargıcının oğlu olan Talat Paşa, 1912 Balkan savaşında Edirne’de gönüllü er olarak orduya katılacak kadar yürekli birisiydi. Başbakan olduğunda sadaret konağına (Başbakanlık konutuna ) taşınmayarak Yerebatan’daki küçük kiralık evinde oturmaya devam etti.

Evinden getirdiği sefer tası ile yemeğini yedi. O dönemde makam aracı olmadığı için evine Faytonla gelip giderdi.Herkesin arpa, çavdar, kepek hatta süpürge tohumu karışımı bir ekmeği bulmakta zorlandığı yıllar da, Paşa, akşam yemeği için sofraya oturduğunda sepet içinde özlemi çekilen beyaz ekmekler görür ve eşine kaynağını sorar.

Eşi de, Belediye başkanı ( Şehremini )'nin gönderdiğini söyler.

Bunun üzerine Talat Paşa, "Hayriye hanım!..biz bu ekmeği kabul edersek; Bu beyaz ekmeğin kara lekesini alnımızda ömür boyu taşırız. Bu ekmeği derhal geri gönder" der.

 Ve yine Mithat Cemal Kuntay'ın "Üç İstanbul" romanında, roman karakterleri Dağıstanlı hoca ve Muharrir Adnan'ı konuşturur.

Hoca: "Adnan bey oğlum, bu millet Talat'ı niye sever bilir misin?" diye sorup, yine kendi cevaplar. "Ahali cigarası içip; asker kaputu giydiği için."

O, birinci dünya savaşı, Ermeni terörü ve ardından tehciri, Pontus fitnesi, Balkan bozgunu dört bir yandan kuşatılmışken; Cuma namazına muhafız alayıgibi  kalabalıklarla gitmedi.  Vurulduğu zaman da korumaları ve muhafızları yoktu.

Kibir ve enaniyet  sahibi değildi. Günümüzdeki kimi siyasetçilerin "itibardan tasarruf olmaz" tavrının aksine, "tevazudan tasarruf"  etmedi.

Hz. Ömer (RAD) ‘’ Bir Müslümanın karnı açken ben rahat uyuyamam’’  derken bugün kü tuzu kurular fakir ölse zil takıl oynayacaklar neredeyse..