Ünlü bir edebiyatçının,  "Masumiyet Müzesi" açacağını duyunca çok şaşırmıştım. Masumiyet: denilen temiz duygunun aslında herkeste olması gerekir. Masumiyet bir yaşama biçimi, çok ihtiyacımız olan bir şey…

 "Dokunmadan sevebiliyorsan gerçek aşkı hak ediyorsun" diyenler de var bu arada tabii ki.

Eskiden Zeki Müren’den, Safiye Ayla’dan, Müzeyyan Senar’dan  duygu yüklü o şarkıları dinlerken  yüreğimiz nasıl küt küt atar, heyecanlanırdık. Çocukluğumuzda Leyla İle Mecnun’un, Kerem ile Aslı’nın, Ferhat ile Şirin’in hikayelerini okurken, sokakta destan satan adamların okuduğu şiirleri duyunca gözlerimiz dolar ve o masumiyetle günün yirmi dört saati düşünürdük kendi kendimize..

Apartman resmiyeti yoktu o zamanlar. Bahçeli müstakil evlerimizde kışın kestane patlatır, komşu çocuklarıyla yüzük saklama oyunu oynardık. Komşunun tuzu yoksa, diğeri hemen ona verirdi. Komşunun cenazesi varsa, evde radyo, Televizyon açılmazdı. Duygular masumdu, şarkılar masumdu, çiçekler masumdu, artniyetsiz, çıkarsız…

Leylekler ve göçmen kuşların havada rakseden süzülüşlerini saatlerce seyreder ve mutlu olurduk. Bir başkasının bahçesindeki gülleri koparmaya korkardık.Kıyamazdık o çiçeklere, bir defter arasında kurutulurdu . Kokulu, çiçekli kağıtlara yazılan ilk aşk mektupları, ilk şiir acemilikleri, ve o çiçekler masumiyetin ilk şahitleri olurdu.

 Her rengin, her çiçeğin ayrı bir manası , mesajı vardı. Sonra, çiçekler masumiyetini yitirdi. Önce bahçıvan, sonra; simsar ve tüccarın, daha sonra da seyyar çiçekçinin elden ele dolaştırdığı o, azman ama, tatsız, ruhsuz, duygusuz,bir şey oldu çiçek.  Ve, bu gayritabii çiçekler, gayrimeşru aşklara sunuldu.

 İnsanlar sağlam, karakterler sağlam, dostluklar kavi, kahve kallavi olurdu.  Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı.

Kahve dedim de, kahvehaneler ve kahve sohbetleri vardı. Kahve köşelerinde, memleket kurtarılır, hükümetler kurulurdu. Kahvehane duvarında, Mareşal Çakmak, Mustafa Kemal, Karabekir'in ve Adalı Halil ile Kurtdere'li Mehmet Pehlivan’ın  resimleri olurdu. Şimdi o kahvehanenin masumiyeti bitti. Kahvehaneler "cafe" oldu.

Artık kahve diye satılanların ne adı kahveye benziyor, ne tadı, duvarlarında da artık, "che" diye,.."şarlo" diye bize yabancı resimler.

Tabii bu arada aşklar da değişti. Mevsimlik "yaz aşkı." Moda deyimle, "part-time" aşk. Hulasa: müşterisi yok artık masumiyetin.

Masum değiliz hiç birimiz..