Hafta sonları genelimiz adına diğer günlere nazaran daha mutlu günlerdir.

Aile fertlerinin bir araya gelerek kahvaltı sofrasında eksiksizce bulunduğu ağır çekimli gülümsemelerin bolca yaşandığı sofrada ki envai çeşit ile karınların doyurulduğu…

Belki bir babanın kızına doğru uzattığı bir parça, üzerine çikolata sürülmüş ekmeğin enfes manzarasına şahit olabilirsiniz!

Olabilir misiniz?

İşin showbusiness kısmını bitirdiysek hadi gerçeklerle yüzleşelim.

Biraz önce okuduğunuz her şeyi geriye sarın!

Ülkenin enflasyon oranı son üç ayda yüzde dört bilmem kaçmış…

Buyurun külahımı!

Ona anlatırsınız…

Ülkede devalüasyon üzerine devalüasyon yaşıyoruz.

Devalüasyonun ne anlama geldiğini sizler biliyorsunuzdur belki ama pembe köşklerinde oturanların sanırım devalüasyonun ne anlama geldiğinden haberleri yok.

İzah edelim o halde

Devalüasyon, sabit kur sistemlerinde ödemeler dengesi açık veren ülkenin ulusal parasının dış satın alma gücünün, hükümetçe alınan bir kararla düşürülmesidir. Başka bir deyişle devalüasyon, bir devletin resmi para biriminin diğer ülke dövizleri karşısında değer kaybettirilmesidir. Bu yolla ithal malları pahalılaşırken yerli malların fiyatı da aşağı çekilmiş olur.

Yani paranın pul olmasıdır bir noktada…

Paramız pul mu?

Evet, pul sayın yetkili…

Bu ülkede devalüasyon var mıymış sayın yetkili?

Şey kem, küm de kem küm…

Evet, var sayın yetkili…

Bir ay içerisinde özellikle hayatın idamesi noktasında önemli kalemlere zam gelmesi ve bunu önleyememek…

Ee dış güçler…

Ee Amerika ve İsrail…

Ee dombra dombra…

Bu bahanelere sığınmak daha da vahim işte…

Neden mi?

Türkiye tarihinde bir ilke imza atarak dört dönem iktidarda kalıp, her fırsatta yerli ve milli vurgusu yapacaksın ardından zamları kontrol altına alamayınca bunun adına “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” diyeceksin…

İnşallah dışarıdan bir yerlerden bu söylemleri birileri izlemiyordur…

Zira adama gülerler…

Bu kullanılan “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” terimi aslında acı bir itirafı içinde barındırmaktadır.

Bu itiraf şudur ki;

“Biz 20 yılda ekonomiyi kontrol altına alamadık buna gücümüz, iktidarımız ve irademiz yetmedi; bu gidişle de alamayacak gibi duruyoruz o yüzden bu durumu belki duygusal bir halde vatandaşa sunarsak belki bir ümit işte…”

Hı hı tamam!

Ülkeyi o kadar çok kutuplaşma içerisine soktular ki…

Ya oncusun ya da değilsin şeklinde gizli insan fişleme yöntemlerini mi anlatayım!

Şekere, yağa, ete, tüpe gelen zamlardan mı dem vurayım!

 Sözde örgüt yapılanmaları içerisinde ki söylenileni anlamayan, eleştirel bakış açısını kabul etmeyen holiganlık seviyesine varan psikolojik şiddetvari zihinlerden mi yakınayım!

Bir toplantıda sizleri gördüklerinde ya bizi de yazdın çizdin diyerek muhabbet kurup pişkinliklerine pişkinlik katan zavallı partizanları mı yazayım!

Dokunmayın artık bu milletin temel ihtiyaçlarına, dokunmayın garibin üç kuruşluk rızkına…