Şimdiye kadar yazdığım köşelerimin genel çerçevesinden biraz uzaklaşarak daha temel ve soft bir konuyu ele almak istiyorum. Daha çok kavram, tanım ve öznel anlatımlara yer verdiğim bir yazı olacak. Sizlerde konuyla ilgili düşüncelerinizi mail yoluyla benimle paylaşırsanız memnuniyet duyarım. İzninizle başlayalım.

Sanat diyorum…

Sanat; en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi yani dışa vurumudur. Yüzyıllarca bu tanım değişik ifadelerle birçok yeni tanımı peşi sıra getirerek yeni tanımlamalar ortaya atmıştır.

Sizlerinde takdir edeceği üzere sanat anlayışı kişi ve kişilerin bilgi ve birikimi çerçevesinde bireylere göre değişiklik gösterir.

Peki, anlamak ve anlatmak?

Anlamak; bir sözün, sözcüğün, bir simgenin, bir olay, olgu ya da davranışın ne demek olduğunu, neyi gösterdiğini kavramak ve bu durumdan bir çıkarım sağlamaktır. Anlamak kavramının ilk muhatabı her zaman öz şahsımızdır diğer bireyleri ikinci aşamada etkilemeye başlar.

Ya anlatmak? Söylediğimiz kadar kolay mıdır? Anlatmak...

Anlatmak, bir konu veya olayla ilgili mevcut bilgi birikimimizin kişi veya kişilere aktarılmasına denir.

Peki, anlattıklarımız ya da anlatmaya çalıştıklarımız?

Anlattığımız konuyu gerçekten ifade edebiliyor muyduk? Anlatmak istediğimizi karşımızdaki birey gerçekten anlattığımız gibi mi anlıyordu?

Anlamak maalesef ki anlattığım kadar kolay ve yüzeysel değil.

Anlamak ikinci bir bireyi etkilediği için işler biraz daha karmaşıklaşıyor ve konuya karşımızdaki bireyin bir konuyu anlama, anlamlandırma eşiği de devreye giriyor.

Peki, bu ne demek?

Bir anlatım ve dinlemek eylemi yani bir bireyle diyalog eyleminde sizi dinleyen kişinin konu karşısındaki hakimiyeti ve birikimi devreye girer.

Dinlediği konu karşısında bilgi birikimi olmayan bir birey dinlediklerini anlamlandıramaz ve sizi anlamaz. Haliyle sizlerde kendinizi olması gerektiği gibi ifade edemez ve anlaşılamazsınız bu da sizde kendinizi kötü hissetmenize sebebiyet verir.

Bu durum karşısında anlaşılmamak sizde bazı duygu hallerine neden olacaktır. Endişelenmeyin…

Bunlar sinirlenmek, anlaşılmamanın verdiği öfke ve kırgınlık hatta yetersizlik hissine neden olur.

Ancak problem ne sizde ne de karşınızdaki bireydedir. Yetişme ortamlarınız ve hayat pratikleriniz farklıdır. Bu nedenle birinizde fazla olan pratik bilgisi bir diğerinizde az olabilir, anlatmak istediğiniz konu karşınızdaki kişi tarafından tecrübe edilmemiş olabilir. 

Ancak bazı durumlarda konu birey tarafından tecrübe edilmiş dahi olsa, birey konu karşısında profesyonel değil de duygusal bir yaklaşım biçimi seçerse mantık çerçevesinden uzaklaşarak küçük problemleri büyük sorunlara çevirebilir. Bu tutum ise tamamen sizi anlamak istememesi noktasından doğar.  Bu nedenle bir diyalog esnasında anlaşılmama durumu meydana gelir.

Sonuç olarak anlamak ve anlatmak büyük efor gerektiren bir eylemdir. Ancak ne kadar gayret harcanırsa harcansın; bazen olumlu bir sonuca varılamaz. Böyle durumlar karşısında tamamen profesyonellikten ödün verilmemesi gerekir. Konuyu kısaca bir kelimede toparlayacak olursak önemli olan sizin bir şeyi ne kadar anlattığınız değil karşınızdaki kişinin sizi ne kadar anlamak istediğidir. Yani, anlattığınız kadar değil anlaşıldığınız kadar toplumda yer edinirsiniz. Ancak unutmamalıyız ki her birey oturup kalktığı beş insanın ortalaması kadardır.

Anlattığınız ve anlaşıldığınız günleriniz bol olsun…