Gazetecilerin diğer mesleklerde olmadığı şekilde yazın, güzün ve kışın üç ayrı ‘günü’ var.

21 Ekim Dünya Gazeteciler Günü (Özgür gazeteci kalmış gibi).

24 Temmuz Basında Sansürün kaldırılması Günü.(Sanki sansür yokmuş gibi).

Ve 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü.

Biz, yıldızlı cümlelerle kutlandığı sanılan 10 Ocak gününün tarihsel sürecine bakalım.

Çalışan gazeteciler günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama gündür.

4 Ocak 1961’de kabul edilen ve basın çalışanlarının bazı haklar ve yasal güvence sağlayan “212 sayılı kanun” adlı düzenlemenin Resmi gazetede yayınlanışı nedeniyle 10 Ocak günü olmuştur.

1961-1971 arasında "Çalışan Gazeteciler Bayramı" adıyla kutlanmış; 1971 yılında bayram kelimesi kaldırılmış ve ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak değiştirilmiştir.

MEDYA ÇALIŞANI NEFES ALAMIYOR

Gün Çalışan Gazeteciler Günü olunca bu günü yaşayan günümüzdeki basın emekçisinin yaşadıklarına bir göz atalım.

Yazılı görsel, işitsel ve internet medyasında çalışan basın emekçileri ekonomik sosyal ve siyasal sıkıntılarla iç içe yaşıyor. 

Gece gündüz demeden, karda çamurda yaz sıcağında halka haber ulaştırmak adına habercilerin neredeyse tamamı bu çalışmaları karşılığı asgari ücret alıyor. 

Ekonomik sorunlar yaşıyor. 

Yazdıkları haber ve yorumlardan dolayı her daim baskı ve tehdit altında

Dövülüyor, sövülüyor tehdit ediliyor.

Gelecek kaygısı içindeler. 

İş güvencelerinden yoksunlar.

Sendikal hakları budanmış.

Özgürce haber yazamıyor.

YEREL MEDYA CAN ÇEKİŞİYOR

Radyolar ve televizyonlar hem telif hakkı hem de RTÜK kıskacında. 

Gazeteler ise resmi ilan dayatmasını yaşıyor.

Son 5 ayda basına öyle bir darbe vuruldu ki bu iş artık yapılamaz hale geldi.

Kağıt ve elektriğe gelen zamlar ücret artışları. Telif ve uydu kiralama artışları sadece işi habercilik yayıncılık olan sektörün belini büktü. Bükmeye devam edecek.

Bir medya kuruluşu da diğer hizmet üreten firma veya şirketler gibi çalışır.

Sermaye vardır.Emek vardır. Hizmet girdileri vardır.

Sermayeyi ve hizmet girdilerini patron koyar. Gazeteci ise emeğini verir.

Yani bir taraf emek arz eder, diğeri emek talep eder.

Burada emek arz edende nasıl kriterler nedir?

İyi eğitim almış, doğru düzgün bir yapıya sahip olmak ve yaptığı haberlerde aklı ve vicdanı uyumlu olması isteniyorsa. Sermaye koyan patronunda önemli özelikleri olması lazımdır.

Mesela koyduğu sermayenin kaynağı açık olması gerekir. Devlet bankalarından iktidara yakın olmasından dolayı kredi alıp onu basına aktarması doğru değildir.

Çünkü böyle bir sistemde parayı kim verirse onun borusu öter.

Adil ve adaletli olması lazımdır.

Önceliğe halka hizmet vermek olmalıdır.

Bu yerel veya ulusalda fark etmez böyledir.

Zaten bunların notunu izleyen dinleyen ve okuyan her zaman verir.

Bakın özellikle yaygın medyada izlenmeyen TV yayınları, dinlenmeyen radyo yayıncılığı, okunmayan gazeteler ve bakılmayan internet siteleri çöplüğü haline dönüşmüştür.

Basın halkın gözü kulağı sesi olmalı

 Sonuçta her daim söylediğimiz ve yazdığımız gibi basın halkın gözü, kulağı ve sesi olmak zorundadır.

 Yönetenler ile yönetilenler arasında köprü görevini üstlenen haberciler bir anlamda kamu görevi yapıyor.

Yapılan hizmet ve yatırımları kamuoyu ile paylaşmak ne kadar görevleri arasında ise eleştirmek ve eksikleri yönetilenler adına iktidara bildirmek habercilerin asli görevidir.

Böylesi önemli ve zorlu işi yapmakta olan ‘Kalemini kır ama sakın satma’ düsturu ile yüreklice çalışan meslektaşlarımızın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum. 

Basın özgürlüğünün olduğu aydınlık günlere…