Cemil Çiçek, göz ameliyatı geçirdi... Katarakt... Bir gün evde dinlendi... Ertesi gün dışarıda idi.
Necati Çetinkaya... Katarakt... Ameliyat... Bir gün dinlendi... Hepsi o kadar.
Köksal Toptan, ameliyat oldu... Katarakt... Günlerdir hastaneye gidiyor... Kontrole. Neden? Toptan'ın gözünde, "başka sorunlar" vardı... Retinada kanama... Yine retinada katılaşma.
Ameliyat çok başarılı geçti... Ama birkaç gün daha, "eve mahkûm."
Televizyon izliyor... Haberler... Tartışma programları. "Geçmiş olsun" diyoruz... "Olup bitenleri" konuşuyoruz... Televizyon... Siyaset... Tartışmalar... Cumhurbaşkanlığı seçimi... Erken seçim. İşte Toptan ile sohbetten satırbaşları.
Unutmadan... Son dakika... Toptan'ın eşi Saime Hanım... Korona.

***

GÖLGE BOKSU

Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine yapılan tartışmalar, Köksal Toptan'a göre, "gölge boksu" gibi... Deneyimli siyasetçi dedi ki:
 İktidarın adayı ilk günden belli.
 Ya muhalefetin adayı... Uzun süredir tartışılıyor.
 Tartışma hem kendi içlerinde, hem de rakipleriyle.
 Arenadakilerden... Yani adı konuşulanlardan biri aday gösterilecekse... Ringe yaralı çıkacak.
 Zira adı geçenleri kendileri yaralıyorlar.

***

SANAL GÜNDEM

Türkiye'yi dolaşıyoruz... Gözlemimiz... "Vatandaş, erken seçim olacağına inanmıyor."
Köksal Toptan'a sorduk:
- Erken seçimden söz eden siyasetçiler, söylediklerine gerçekten inanıyorlar mı?
Toptan, gülmeye başladı:
 Nasıl inanırlar? Erken seçim diye bir gündem yok ki.
 Erken seçim talebinin içi boş.
 Üç yıldır tartışılıyor... Ciddiye alınacak yanı yok.
 Parti yöneticileri... Tabanlarını canlı tutmak için sık sık erken seçim lafını çıkarıyorlar ama... Söyleyen, kendisi de inanmıyor.

***

SİYASETİN ÇOCUKLUK HASTALIĞI

Televizyonlardaki tartışmalar... Köksal Toptan, bir süre izlemiş... Sonra vazgeçmiş... Niçin?
Toptan dedi ki:
Kurgulanmış programlar... Abone konuşmacılar... Bir kesim diyor ki, "Her şey kötü", diğer kesim diyor ki, "Her şey iyi."
Toptan'ın sözünü kestik:
Türk siyasetinin çocukluk hastalığı... Ya "külliyen kabul" ya da "külliyen ret."
Toptan, "Aynen öyle" diyerek devam etti:
 Meşhur sözdür: "Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar."
 Yani fikirler çatışacak... Gerçeğe ulaşılacak.
 Ama bakıyorum, ortada yol gösterici fikir yok... Fikirler tartışılmıyor.
 Ülke bizim... Sorunlarımızı tartışalım... Çözüme katkıda bulunalım.
 Demirel'in bir sözü vardı: Bizim dertlerimizi Amerika çözecek değil, biz çözeceğiz.

***

ÖNCE SAĞLIK

Köksal Toptan'la biraz da "sağlık üzerine" konuştuk.
Toptan... Geçen yıl, "koronadan hastanede yattı."
Şimdi... Göz ameliyatı... Her gün kontrol... Sağlık personeli ile sürekli görüşüyor.
"Sağlık altyapısı mükemmel" diyerek söze başladı:
 Hastanelerimiz gurur verici... Devlet hastanesine de gittim, özel hastaneye de.
 Fakat... Sağlık personelini biraz moralsiz gördüm... Onlara bazı sözler verilmiş... Bu sözlerin gereği yerine getirilmeli.

***

TEKNE KÜÇÜK, ALLAH BÜYÜK

Hastalık... Sağlık... "Geçmiş olsun" konusuna devam.
Sadık Albayrak... Gazeteci... Yazar... Fikir adamı... Pek çok kitabı var.
Uzun süredir Trabzon'daydı... İstanbul'a gitti.
Sorduk:
- Doktora göründünüz mü? Ne dedi?
Sadık Bey, "Bildiğin hikâye... Hep aynı tavsiye" yanıtını verdi:
- Doktor dedi ki:
"Sigarayı bırak, yoksa kötü olacak... Parmağını keseriz... Şunu yaparız, bunu ederiz... Ayağını keseriz."
- Siz ne dediniz?
- Dedim ki: "Doktor bey, beni korkutma... Tekne küçük, Allah büyük... Allah'ın dediği olur."

***


SUÇ VE CEZA

Sürekli hastalık üzerine konuşacak değiliz ya... Biraz da şaka, kahkaha... Sadık Albayrak'tan:
Adamın biri... Çirkin... Yaşlı... Dükkânın önünde oturuyormuş.
Yaşlı bir kadın... Her gün gelip, yan gözle adama bakıp gidiyormuş.
Günlerce... Bu durum devam etmiş.
Sonunda... Adam dayanamamış:
- Ne diye sürekli bir gözünü kısıp... Tek gözle bana bakıyorsun?
- Ah beyim ah... Gençliğimde bu gözle çok yakışıklı bir gence bakıp çok günah işledim... Şimdi sana bakarak kendimi cezalandırıyorum.

ATLI KIZAK

Sadık Albayrak, "Erzurum yazılarımızı" okumuş.
"Atlı kızaktan" söz etmiştik... Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen'in projesi... Turistler, Palandöken Dağı'nda atlı kızakla gezecekler.
Albayrak... "Ben de yapacağım" dedi:
 Bizim yaylayı biliyorsun... Parma... Bin 850 metre... Kar altında.
 Bir at... Bir de kızak... Tertemiz hava... Gez, dolaş... Sağlığın yerine gelir... Seni gezdireceğim. Hayhay... Biz varız.

***

YAKIT SORUNU

Sadık Albayrak, "Erzurum çok soğuk muydu?" diye sordu.
"Hem de nasıl... Gündüz soğuk, gece ise buz" dedik.
Albayrak, "Sana bir Erzurum fıkrası anlatayım... Isınırsın" diyerek... Başladı...
Tek parti dönemi... Erzurum'u hiç görmemiş biri, Erzurum'dan aday gösterilmiş... Milletvekili seçilmiş.
Erzurumlu gariban... Milletvekiline mektup yazmış:
Üşüyoruz... Yakıt sıkıntısı çekiyoruz... Kurtar bizi.
Milletvekili cevap yollamış:
Hangi yakıtı kullanıyorsunuz? Ne kadar stokunuz var? Kalorisi yüksek mi, düşük mü?
Erzurumlu hemen mektubu döşenmiş:
Sayın milletvekilim... Yakıtımız pohtir... Kalorisi çoktir, stokumuz yoktir.
Sadık Albayrak, fıkrayı anlattıktan sonra... Dedi ki:
Yurdunu tanımayan böyle milletvekilleri ile gel de ülkenin sorunlarını konuş... Çözüm ara... Haksız mıyım?

***

TRENİN TAPUSU

Oldu olacak... Bir fıkra daha... Yine Sadık Albayrak'tan.
Bayburtlu... Erzurum'da trene binmiş... İstanbul'a gidiyor.
Tren... Yolda bir istasyonda durmuş... Yolcu inecek... Yeni yolcu binecek.
Bayburtlu... "Tren durmuşken, biraz çıkıp gezeyim" demiş.
Biraz etrafı dolaşmış... Bir de bakmış... Tren gidiyor... Çuf... Çuf... Çuf.
Bayburtlu koşmuş... Yetişememiş... Elindeki tren biletini sallayarak makiniste bağırmış:
Nere gidirsen? Trenin tapusu bende.