Sevgili Odak okurları haftalardır ele aldığım “kuramsal şiddet” kuramıyla kitle iletişim ağları ve sosyal medyanın hayatımızda bir devrim niteliğinde olaylara sebep olduğunu aktarmaya çalışıyorum. Bu haftada size aktardığım konunun sonuç kısmına değineceğim. Jean Baudrillard’ın aktarımlarından çıkarttığım sonuçlar neticesinde medyanın insan ve toplum üzerindeki etkilerine bir pencere açarak meselenin tarihteki tozlu sayfalarını sizler için havalandırdım. Burada eriştiğim enformasyonları dilimin döndüğünce sizlere aktarmaya çalıştım. Kuramsal şiddet kuramında son ayrıntılar…

Web 1.0 da KİA’lar, alıcıların kendilerine cevap vermesini engellerken gelişen teknolojiyle gelen yeni sistemde medya, insanları olaylara karşı medyanın kendi istediği cevapları verecek şekilde koşullamaktadır. Özele indirgeyecek olursak medya insanı kendi istediği yönde evrimleştirerek kendi askerlerini yetiştirir peki bu süreçte insanlar nasıl etkilenir.

BİR DENETLEME MEKANİZMASI KİA’LAR

Web 1.0’a ait kitle iletişim araçlarından olan televizyon, radyo, telefon, telgraf vb. evlerimizdeki varlığı bir çeşit denetleme mekanizması anlamı taşımaktadır. Bu durum günümüzde web 2.0 ile hayatımızın her alanında televizyondan bir tık ileri giderek her alanına müdahil olabilme fırsatı yakalamıştır.

Medya, insanların birbirleriyle etkileşime geçmesini engellemekte, sözün simgeselliği karşısında bireylerin iletişimsel anlamda yalıtılmalarını sağlamakta ve kişilerin Simülasyon evreninde tamamen soyut hale gelmelerine yol açmaktadır.

Mevcut kitle iletişim araçları iletişim adına bir şey sunamadıkları gibi tersine onu engellemeye programlanmıştır. Bu nedenle yayıcı ve alıcı arasında karşılıklı iletişim imkânsız hale gelmiştir. Teknolojik anlamda geri bildirimin en az olduğu veya Simülasyon haline getirildiği bir mantık yerleştirilmeye çalışılmaktadır. İletişim araçları biçimsel dönüşülülebilirliği yani yanıt imkânının ortadan kalktığı teknik düzenlemeyi çok iyi yapabildiği gibi geri bildirimlerin olduğu durumlarda iletişimin simgesel değerini yok ederek hipergerçek bir dönüt ortamı yaratmasını bilmektedir.

MEDYA ORTAMINA ADAPTASYON SÜRECİ

Peki ya medya ve türevleri yani farklı platformların insanların düşüncelerini değiştirebileceğine inanmalı mıyız? Anlam ve haber, film, oyun vb. arasında bir bağ kurulabilir mi?

“Düşünür’e göre; kamuoyu ve reklamlar insan düşüncesini değiştiremez. Çünkü bir değerlendirmenin oluşabilmesini sağlayacak irade ve temsil noktasında iletişim araçlarıyla sunulanlar bir zaman ve mekâna ait değillerdir.”

Fakat medya üzerinden yapılan toplumsalı ilgilendiren kamuoyu yoklamalarının ve medya içeriklerinin insan iradesini değiştirip değiştirmediği noktasında kesin söylemler yapmamız çokta doğru olmayacaktır. İletişim araçlarının sahip olduğu ekran hep belirsizlikler sunmaktadır. Bu belirsizlik eskiden şahit olunan haberin eksikliğiyle alakalı bir eksiklik değil; bilakis aşırı miktarda sunulan haber ve haberlerin veriliş biçimine ilişkindir. Geleneksel anlamda açıklamasını yapabildiğimiz haberlerin azlığının durum değerlendirmesini şimdilerde sunulan aşırı miktar haber sunumunda yapamamaktayız. Aynı şekilde kamuoyu yoklamalarının aşırılığında insanların irade ve görüşleriyle alakalı temsil değerlendirmelerinin yapılması da olanaksızlaşmıştır. Kaderimiz artık iletişim araçları, moda, ekran, kamuoyu yoklamaları, istatistik gibi ölçüm ve analiz değerlendirmeleriyle belirlenmektedir. Yani önceden hazırlanmış bir bilgisayar oyununu kurallarına uygun oynamamız; hareketlerimizi buna göre oluşturmamız, ekranda sunulanları gözümüzü ayırmadan izlememiz, bize sunulan göstergeleri kabul etmemiz, giyim tarzımızı sisteme göre oluşturmamız, sisteme boyun eğmemiz, bize sorulan sorulara istenilen şekillerde cevap vermemiz istenmektedir. Kişisel iradenin devre dışı bırakıldığı yaşantıda iletişim ortamının oluşabilmesi mümkün müdür?

İçeriklerini yitiren haber, film, oyun, din, iletişim gibi olgular olmaları gerekenin zıttı şeklinde varlıklarını sürdürerek anti-toplumsal olarak ince cam kırıkları gibi ışıldamayı sürdürmektedirler. Bir iletişim kurma aracı olan söz, bilindik etkisini çoktan yitirmiştir. Kapitalist sistemde sözün sahip olduğu simgesel güç ortadan kalktığı için artık kodlar hayata egemen olmuştur.  İletişim araçları kod mantığıyla çalışmaktadır. Bu yüzden günümüzde yüz yüze iletişimin değeri yoktur. Zaten kapitalizmin sürdürülebilirlik mantığında bir iletişim aracı olan dilin sadece kod kısmına ihtiyaç duymaktadır.

LİBERAL SİSTEMDE: İLETİŞİM

Sisteme karşı koymanın en güncel ve etkili yöntemlerinden birisi sözün üretilmesini ve yayılmasını sağlayabilmektir. Mevcut sistemin simgesel anlamda bütünleşeceği hiçbir şey bulunmamaktadır. Düşünüre göre sistemin alaşağı edilebilmesi için sözel iletişim biçimlerinin yaygınlaşması şarttır.

Liberal baskı sisteminde toplum, iletişim araçları marifetiyle denetim altına alınmak istenmiştir. Bununla birlikte habere özgürlük verilerek insanların sözel anlamda iletişim kurmalarının önüne geçilmesi hedeflenmiştir.”

Kodlamanın, aşırı kodlamanın ve kodun evrenselleşmesinin hüküm sürdüğü dünyada kapitalist sisteme karşı koymak için konuşmanın egemen olduğu bir değiş tokuş sürecine geçilmesi gerekmektedir.

Buna en bariz örnek ise; Nazi Almanyası, Almanya'nın 1933 ile 1945 yılları arasında, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) idaresi altında, tek parti rejimine dayalı yönetim döneminde propaganda bakanı Gobels propaganda bakanı atandıktan sonra Hitler’in emriyle ülkedeki bütün kitle iletişim araçlarını merkeze bağlatmıştır. Yani kendi kontrolüne. Bu kitle iletişim araçları içerisinde yer alan araçlar radyo, telgraf, postane ve gazetelerdir. Örneğin gazeteler bir sonraki günün baskıya girecek olan sayısını baskıya vermeden önce Gobels’e göndermektedirler. Bu nüshayı Gobels’e okuduktan sonra onaylar ise yayınlanmaktadır.

KİA’LAR VE ALGI YÖNETİMİ

Dönemin en etkin iletişim aracı ise radyodur. Bunu bilen Gobels ise SS ( Nazi Almanya'sında koruma timi olarak geçen bir birliktir) subaylarından oluşan bir birlik oluşturur. Bu birliklere “radyo bekçileri” denir. Bu birliğin iki görevi vardır. Birincisi; birlikler ülkedeki bütün evleri gezerek radyo olup olmadığını tespit etmek ve olmayan evler için radyo tedarik ettirmektir. İkincisi ise; özellikle Hitler’in konuşmalarını halka kesinlikle dinletmektir. Bu sistem tam olarak 2 yıl sürdürülür. Buradaki amaç Frankfurt Okulu’nun temsilcilerinden olan Laswell 1930-1940 yıllarında ortaya attığı Mermi Kuramı (Hipodermik Şırınga) modeliyle anlatılmak istenen yani kitle iletişim araçları yolu ile küresel güçler kendi belirledikleri siyasi politikalarını ulus toplumlarına dayatarak, onların üzerinde hegemonya kurmak istemelerindeki olay gibidir.

Baudrillard medya kodlarının olası bir yıkımına inanmış, sembolik değişim mantığına uygun alternatif bir konuşmanın özlemiyle mutlu olmuş ve yüz yüze iletişimin olabileceği günlerin hayaliyle yaşamıştır. Fakat böyle bir şeye, gelişen dünya pratikleri ile “Global köy” de artık imkân yoktur.

TEKNOLOJİ VE SİMÜLASYON İLİŞKİSİNDE SON NOKTA

Baudrillard’ın Simülasyon kuramında teknolojiye atfettiği önem büyüktür. Baudrillard’a göre gerçekliği yok ederek, göstergelerin ve Simülakrlar’ın egemen olmasında teknolojinin getirdiği gelişmeler önemli bir etkendir. Baudrillard’ın Simülasyon kuramı aracılığıyla ortaya koyduğu eleştiri ve teorisinin temelinde toplumsal tarihsel doku ya da toplum töresine ait kavramlar daha çok iş görmektedir. Baudrillard en temelde bir sistem eleştirisi geliştirmektedir ve hedefinde kendisinin de içerisinde yaşadığı batı dünyası vardır. Baudrillard'a göre batı dünyası ve ABD, kendi yarattıkları gerçeklik ilkesini yitirmişlerdir ve sonsuza kadar kendini yeniden üreterek sürecek bir Simülasyon evrenin de yaşamaya başlamışlardır. Bütün bu anlatılar üzerinden varılacak en mutlak sonuç onun, hakikatin yok oluşunu anlatmaya çalıştığı görülür.

Baudrillard gerek başkaldırdığı, eleştirdiği düşünceler bakımından gerekse yazım tarzıyla kendi çağında postmodern düşünürlerle bir ortaklığa sahiptir. Fakat diğer bir yandan da postmodernizmi içi boş bir kavram olarak gördüğü ve postmodern dünyayı acımasızca, radikal bir biçimde eleştirdiği için o halkanın dışına çıkmak için çabaladığını da ifade etmemizde bir sakınca görmüyorum.

İletişim insanlık tarihi boyunca farklı evrelerde değişimlere uğramıştır ve insanlığın sosyolojik, kültürel, ekonomik, siyasal ve teknolojik gelişim seyrine etki etmiştir. Kitle iletişim kavramının ortaya çıkması ve yükselmesiyle birlikte pek çok kitle iletişim aracı icat edilmiş ve kendi döneminde iletişim kavramını hem teorik hem de pratik olarak sarsmıştır.  İcadıyla birlikte yükselen ve hâkim konuma gelen “yeni” kitle iletişim aracı, kendisinden önceki kitle iletişim araçlarının etkisini azaltsa da, onları tamamen işlevsiz bırakmamıştır, değiştirip dönüştürmüştür. İnternet teknolojisinin gelişimi de beraberinde sosyal medya mecralarını getirmiştir ve günümüzün hâkim kitle iletişim ortamları olmalarını sağlamıştır.

Ama geneli itibariyle Baudrillard için şunları söyleyebiliriz. Baudrillard özelde Fransa genelde ise Batı dünyasının içerisine düşmüş olduğu durumu analiz etmektedir. Güncel Batı’nın durumundan hoşnut kalmamaktadır. Batı’nın dünyanın geri kalan kısmına uluslararası tahakküm kurma çabası düşünür tarafından kesinlikle kabul görmemiş bir gerçektir.

KİA VE GERÇEKLİĞİN DEĞİŞİMİ

Kitle iletişim araçları, gerçekliğin değişime uğramasında çok etkilidir. Bu araçlar gerçekliğin hipergerçeklikğe taşınmasında ve oradan radikal gerçekliğe varmasında da büyük bir role sahiptir. Baudrillard’a göre görüntü artık gerçeğin kendisi haline geldiğinden gerçekliğin imgeyle herhangi bir ilişkisi kalmamıştır. Gerçeğin hipergerçek haline gelen görüntü şeklinin artık düş üretme gibi bir zorunluluğu kalmamıştır. Gerçeklik, gerçekliğin kapısından kovulduğundan beri gerçekliğe dair anlam ve düşünce belirginliği de ortadan kaybolmuştur.

Baudrillard gelişmiş endüstriyel kapitalizmin güncel durumunu açıklayabilmek için kitle iletişim araçları aracılığıyla yayılan iletişim olgusunun özünde gerçek anlamda iletişimden ne denli kopuk olduğunu gösterebilmek için farklı bir teorik bakış geliştirmiştir ki bu teorik bakış, kitle iletişim araçlarının özünde gerçekliği ne denli değiştirdiğini gösterebilme çabasına dayanmaktadır.

İlk olarak Taş Devrinde ortaya çıkan kitle iletişim dili simgesel içerikten tamamen yoksundur ve yüz yüze iletişimden ziyade uzamsal uzaklıkların olduğu yeni bir etkileşim alanına denk düşmektedir. Buna en iyi örnek Platon’un mağara kuramıdır. Geleneksel içerikten yoksun olan bu yeni medya kültüründe sağlam bir temele oturmamış yön göstericiliği mevcut olmayan Simülasyonların ve bütünsel gerçekliklerin hâkimiyeti mevcuttur.

KİA VE İKTİDAR MÜCADELESİ

İletişim araçlarının zincirleme tepkiye neden olacak herhangi bir güçleri yoktur. Bu araçlar sadece haberi anında her yere yaymaktadır. Baudrillard’a göre özellikle sınıflar arası mücadelelerde ve bazı sınıfların iktidara karşı mücadelelerinde kitle iletişim araçlarını önceden yönlendirebiliriz.

Zaten yıkıcı söylevler iletişim araçları tarafından belli belirsiz bir değişikliğe uğratıldıktan, modellere dönüştürülüp gösterge düzeyine indirgendikten ve içerikleri anlam olarak boşaltıldıktan sonra kamuoyuna aktarılmaktadır. Artık üretken emekten ziyade yeniden üretim sistemine hizmet eden bir farklı bir tüketim sistemi ortaya çıkmıştır. Aslında her şey yeniden üretim mantığı üzerine oturtulmuştur yani her şey bilindik anlamda somut değerlerini kaybederek farklı bir sisteme uyum sağlamıştır.

Kuramda çözülememiş bir şey var ise onu da iktidar sırrı içinde söyleyebiliriz. Çünkü artık ortada iktidar diye bir şey kalmadığına göre iktidarın sırrı da ortadan kalkmıştır. Kuramda vazgeçilmez bir tutku, kendinden geçmenin soyut ve soğuk Simüle edilmiş bir biçimi söz konusudur.

Aynı durumu iletişim araçlarının kitleler üzerindeki etkisi için de söyleyebiliriz. Çünkü iletişim araçları hitap ettiği kitlelerin bu araçlara karşı soğuk bir tutkusu ve kendinden geçmenin soyut bir hali söz konusudur. Haber ve iletişim araçlarında insanların sürekli izledikleri, felaket, ölüm ve benzeri şeyleri izlemelerinin arka planında, acıma duygusu değil; onları ekran başına bağlayan büyülenmeleri vardır. Ekranlarda sürekli gösterimde tutulan siyasal veya toplumsal olaylar imgelemin dışında bir konumda yer almaktadırlar. Bu türden araç gösterimlerinin iletişim etkisinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü kitle iletişim ekranı doğrudan imge halini aldığı için zihinde oluşabilecek imgelemler devre dışı bırakılmıştır.

“Egemenliğini kabul ettirmiş sistemlerde nihilist olmak, bu alaycılık ve şiddet çizgisini sistemin kaldırabileceği en uç noktaya kadar taşıyarak, sistemi, bu meydan okuma eylemine ölerek yanıt vermeye zorlamak anlamına geliyorsa o zaman, tıpkı bu işi silaha sarılarak yapan başkaları gibi, ben de kuramsal düzeyde bir terörist ve nihilist olduğumu söyleyebilirim. Bugün başvurabileceğiniz tek silah hakikat değil, kuramsal bir şiddettir."