Sevgili Odak okuyucuları

23 Nisan Haftasına girdik. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı okullarda kutlayacağız.Bu sene TBMM’nin açılmasının 102.yılı…

Çocuklar geleceğimiz, çocuklar yarına da dair en güçlü ümidimiz.

Bu vesileyle ben de sizlere Millî Mücadele döneminde yaptıkları ile zaferi kazanmamızı sağlayan bir çocuktan, bir gençten bahsetmek istiyorum; Çoban Ali ve onun kutsal görevinden…

***

Yer Afyonkarahisar… 13-14 yaşlarındaki Çoban Ali’nin kimsesi yoktu. Herkesin sevdiği bir kişiydi. İşgal döneminde çobanlık yapmak zordu.

Bir gün, Türk komutan onu çağırdı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:

  • Ali, gel bakalım.
  • Emredin komutanım.
  • Ali, önemli bir görev var. Ama çok tehlikeli…
  • Yaparım komutanım…
  • Düşman siperlerinin olduğu yerden geçeceksin. Tepenin arkasında minaresi yıkık bir cami var. O köyün girişindeki ormanlık alandaki çeşmenin başına gidip oturacaksın. Bir türkü söylemeye başlayacaksın. Seni duyan kır sakallı, elinde sarı mendili bulunan biri gelecek… Ona sana vereceğim mektubu vereceksin. Ondan cevap alıp geleceksin.
  • Emredersin komutanım.
  • Bu görev çok önemli Ali. Canını vereceksin ama mektupları vermeyeceksin. İki günde bu işi yapman lazım.
  • Tamam komutanım…

***

Çoban Ali mektubu alır, kepeneğini sırtına atar, sopasını kapar ve yola çıkar.

Bir gün… İki gün… Üç gün… Yedi gün…. Sekiz gün geçer… Çoban Ali, dönmemiştir.

Kesin yakalandı ve öldürüldü’ diye düşünür komutan. Dokuzuncu gün akşam vakti uzaktan Çoban Ali görünür. Komutanın karşısına geçer.

***

  • Neredesin Ali? Kaç gündür seni merak ettik.
  • Mektubun cevabı sol ayakkabımın içinde komutanım. Alın.
  • Çıkar da bakalım.
  • Ben çıkaramam komutanım, siz çıkarın.
  • Ne demek ben çıkaramam Ali?
  • İşte, öyle bir laftır komutanım.

Çoban Ali, sağ kepeneğinin içinden sağ kolunu çıkarır. Kolu bezlerle sarılmıştır.

  • Ne oldu sana Ali?
  • Komutanım, gönderdiğiniz mektubu o adama verdim. O, aldı köye gitti. İki saat sonra geldi ve bana başka bir mektup getirdi. Ben de mektubu sol ayakkabımın içine sakladım…

Çoban Ali, bir süre sustu. Konuşmakta zorlanıyordu.

  • Peki, sonra?
  • Sonra dönüp gelirken düşman askerleri beni yakaladı. ‘Ne işin var burada?’ diye sordu. Ben de ‘İki tane keçim kayboldu, onu arıyorum.’ dedim. İnandılar. Sonra aralarında kendi dillerinde bir şeyler konuştular. Sonra…
  • Sonra ‘Ulan çoban, sen büyüyünce bize silah kullanırsın.’ dediler. Elimi bir kütüğün üstüne koydular ve bir kasatura ile vurdular.
  • Hainler!
  • Sonra acısından bayılmışım komutanım. Orada ne kadar kaldım, bilmiyorum. Gözlerimi açtığım zaman sağ elimin dört parmağı yoktu. Belimdeki çakının ipimi dişlerimle kopardım. Diğer elim ve ağzımla ipi bileğime sardım. Sürüne sürüne gece vakti köye girdim. Bir yaşlı nine, beni evine aldı. Tütün varmış… Parmaklarıma tütün bastı, sardı, sarmaladı. Gücüm yerine gelince de yola çıktım.
  • İşte, onun için geç kaldım komutanım…

***

Komutan ve çevresindeki herkes, göz yaşlarına tutulmuştu. Çoban Ali, hemen hastaneye gönderildi. Bir süre sonra elinde kangren başlamıştı. Kolunu dirseğinden kestiler.

İşte o, zaferi yazan isimsiz kahramanlardan biridir. Onun adı, Çoban Ali’dir.

Bu topraklarda özgürce yürüyüp koşabiliyorsa çocuklar, istedikleri oyunları oynayabiliyorsa, annesinin babasının elinden tutup dolaşabiliyorlarsa sokaklarda Çoban Ali gibi isimiz kahraman çocuklarımızın sayesindedir.

***

“23 Nisan kutlu olsun / Sevinin küçükler, övünün büyükler / 23 Nisan kutlu olsun…

Çok büyük bayram bu bayramHerkese kutlu olsun” diyeceğiz.

Zaferin yüzüncü yılında daha güçlü bir sesle söyleyelim.

Çoban Ali ve Millî Mücadelenin isimsiz çocuk kahramanlarına saygı ve rahmetle.