1878 İskoçya doğumludur.  Bir madde olsa da karanlıkları aydınlıklara çıkaran umuttur.İlk adı Trocadero’dur. Sonra Kyma (Dalga) olmuştur adı…

Yıl 1910... Satın alınmış, bizim olmuştur.  Adı önce Panderma yapılmıştır. Bir posta vapuru olarak mesleğine devam etmiştir.

***

Tarih 28 Mayıs 1915…

Çanakkale Cephesine İstanbul’dan bir vapur yardım götürmektedir. İngiliz denizaltısı vapuru fark etmiş ve denizaltının kaptanı Nasmith ateş emrini vermiştir. Takip edilen vapur, Marmara Denizi’nde İngilizler tarafından batırılmıştır. Çanakkale’ye yardım götüren o vapur sulardan çıkarılmış ve Haliç’te tamir edilmiştir. Vapurun adı Bandırma’dır.

***

16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru, tarihi yolculuğuna çıkmadan önce Kız Kulesi’nin açıklarında yolcularını beklemektedir. Vapurun kamarotu Hacı Tevfik Bey’dir ve oğlu ile evden çıkıp vapura gelmiştir. Hacı Tevfik Bey’in oğlu çok heyecanlıdır. Çünkü vapur hareket etmeden önce görmek istediği biri vardır. Babası ile birlikte vapura binerler ve o yolcunun kapısını çalarlar. Kapı açılır.

Türk milletini zafere ve bağımsızlığa götürme ideallerinin peşinde olan mavi gözlü yolcu, oradadır.

Çalışma masasında arkadaşları ile oturmaktadır. Yüzünü içeri giren küçük çocuğa döner…

Adın ne çocuk?”

“Nurettin Efendim…”

Konuşurlar… Konuşurlar…

***

Konuşma bittikten sonra o çocuk, vapurdan kıyıya doğru gidenbir sandala biner. O sırada Bandırma Vapuru hareket etmiştir.  Küçük Nurettin’in kulaklarında ise vapurdaki mavi gözlü adamın söyledikleri çınlamaktadır:

“Bu ülke hepimizin… Ama esas, siz gençlerin… Mücadeleden asla yılmak yok. Tamam mı?”

"Tamam" diye cevap vermişti, yıllar sonra mavi gözlü adamın kütüphanecisi olacak olan o küçük çocuk… Adı Nurettin (Ulusu)…

***

16 Mayıs 1919 tarihinde bir cuma günü öğleden sonra saat 16.00’da Bandırma Vapuru İstanbul’dan yola çıkmıştır.  Ama İngilizler tarafından durdurulur ve kontrol edilir. İçeride silah ve cephane aranmıştır. Yoktur…Kontrolden geçen Bandırma Vapuru, Karadeniz’in hırçın dalgaları içinde Samsun’a doğru yol almaya başlamıştır.

Bandırma Vapuru’ndaki mavi gözlü adam, yanındakilerle birlikte Boğaz’da demirleyen düşman zırhlılarına bakmış ve Millî Mücadele’nin ruhunu ortaya koyan ilk cümleleri orada kurmuştur:

“Bunlar, yalnız demire, çeliğe, silah gücüne dayanırlar. Bildikleri şey yalnızca madde... Bunlar, özgürlük uğruna ölmeye karar verenlerin gücünü anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ülkü ve inanç götürüyoruz.”

***

Tarih 19 Mayıs 1919’dur. Mavi gözlü adam, Samsun'a çıktığında onu karşılayan biri vardır ki diğerlerinden farklı olarak göze çarpar; Sakine Hanım…Onu, Samsun’da karşılayıp girişeceği mücadelede Türk kadınının onun yanında olduğu mesajını veren ilk Anadolu kadını odur.

***

Mavi gözlü adam, Samsun sokaklarında dolaşmaya başlar. Sokağın kenarında üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir asker görmüştür. Yanına yaklaştığında askerin ağladığını fark etmiştir.

“Asker ağlamaz, sen neden ağlıyorsun…”

Asker, yüzünü kaldırır ve “Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşman ilenasıl savaşacağım?”der.

Mavi gözlü adamın derin bakışları altında daha kuramadığı cümleler vardır, askeri ayağa kaldırır ve “Üzülme,gel benimle” der. Hemen, yeni bir kıyafet ve bir silah bulunur. “İşte, bunlarla” der. Onun, yanına aldığı ilk asker budur.

***

Tarih 4 Eylül 1919… Sivas Kongresi başlamıştır. Kongreye gençliğin temsilcisi olarak katılan bir genç şu ko­nuşmayı yapar: Delegesi bulunduğum Türk gençliği beni buraya bağımsızlık yokundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdi. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunları şiddetle reddederiz. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri hain ilan ede­riz.”

Genç, konuşmasının bu cümlelerinden sonra onu dinleyen mavi gözlü adama dönerek Paşam, siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz.”der. Bu sözler üzerine Sivas Kongresi buz kesmiştir. Herkes mavi gözlü adama bakmıştır. O ise, ayağa kalkıp gencin yanına gitmiş, genci alnından öpmüştür. “Evlat, içiniz rahat olsun. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Pa­rolamız tektir ve değişmez. Ya istiklal ya ölüm!” cevabını vermiştir. O gencin adı Tıbbıyeli Hikmet’tir.

***

19 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922’ye… Girişilen zorlu mücadeleler… Umut, azim ve sonunda zafer… Ülke bağımsız olmuştur. İşgal bölgelerinden tek tek çıkarılmıştır düşman ve yeni bir devlet kurulmuştur. Mavi gözlü adam, Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere emanet etmiştir.

Yıllar sonra ona “Paşa’m koca ülkeyi nasıl gençlere emanet ettiniz?” diye sorulduğunda “Millî Mücadele’ye başladığımda ordunun da halini gördüm, saltanatın da… Bir de bağımsızlık ışığı gözünde parlayan Tıbbıyeli Hikmet’i gördüm” şeklinde cevap vermiştir.Tıbbıyeli Hikmet, mavi gözlü adama ümit veren genç olmuştur.

***

Peki, mavi gözlü adam, gençlik derken neyi ifade etmiştir?Kimi kastetmiştir?

Bu soruyu,yıllar sonra çevresindekiler de ona sormuşlardır: “Paşa’m Türk istiklali­ni, Türk cumhuriyetini gençlere emanet ettiğinizi söylü­yorsunuz. Kimdir bu gençlik?

Şöyle cevap vermiştir mavi gözlü adam:

“Gençlik ile kastettiğim sadece yaş gençliği değildir, aynı zamanda fikir gençliğidir. Benim nazarımda yirmi yaşın­da bir kişi fikirleri genç değil ise, ihtiyardır. Yetmiş yaşında bir idealist ise zinde bir gençtir.”

***

Evet, sevgili Odak okuyucuları…

Bu satırları okuyan 80 yaşındaki Mehmet amca, 70 yaşındaki Ayşe teyze… 30 yaşındaki Özge, 40 yaşındaki Erkan, 50 yaşındaki Yusuf… 20 yaşındaki Pınar, 15 yaşındaki Cihan…

Ve sen…Ve siz…

Fikirlerinizi genç tutabildiğiniz sürece mavi gözlü adamın anlattığı “ogenç” sizsiniz…

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun…