TAVŞANIN RANDEVU VARMIŞ
 
Ne tavşan gibi hızlı koşmak
ne de kaplumbağa hızıyla yürümek.
İnsanız insanca yürümek yakışır bize.
...
 
Tavşanın randevusu olur mu deme hemen! Olur mu olur? Tavşanın randevusuna biz de
zor bela yetiştik sayılır. Şimdi o randevudan edindiğimiz intibâlara değinmeye çalışalım.
 
Anlaşılan merakın arttı iyice. Hemen sormaya başladığını duyar gibiyim. Tavşanın randevusu mu olur? Tavşan kime randevu verir ki? Tavşan randevusunda ne konuşur, ne yapar? Tavşanın randevusunun kıymet-i harbiyesi nedir ki? Tavşanın randevusu kimi, ne kadar ilgilendirir ki? Tavşan randevularla ne elde etmek istemektedir ki?
Buna benzer sorular çoğaltılabilir ama hemen tahfif etme konuyu! Bak, bu köşeyi ilgilendiren bir kısmı da var ki yazının başlığı bile olabiliyor.
 
İsmet Özel Tavşanın Randevusu başlıklı denemesinin başında: “İğneyi kendimize batıracak olursak, uyanacağız ve hâlen yaşamakta olduğumuz ülkenin bir harikalar ülkesi olduğunu farkedebileceğiz.” der ve tavşanın randevusu fıkrasını örnek verir. ”Tıpkı Lewis Carroll’un roman kahramanı Alice gibi bizim de önümüzden koşarak geçen bir tavşan yelek cebinden köstekli bir saat çıkarıp bakıyor ve “Aman Tanrım! Aman Tanrım! Çok geç kalacağım!” diyor. Biz bu olay karşısında öyle şaşkınlığa düşüyoruz ki tavşanın söylediklerinin gerçekliğine inanmaktan başka çaremiz kalmıyor. Öyle ya, önümüzden cep saati olan bir tavşan geçebildiğine göre, onun randevusuna geç kalacağı da doğrudur diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.”
 
İsmet Özel bu örneklikten yola çıkarak Türkiye üzerine bazı yorumlar yapıyor ve “iğneyi kendimize, bazı şeyleri kaçınılmaz sayan tarafımıza batırmıyoruz” diyor ve “çuvaldızı beğenmediğimiz değişmelere batırmaktan hiç geri durmuyoruz” diye de ekliyor..
 
Aslında tavşanın randevusu metaforu sadece siyasal ve toplumsal gözlem ve yorumlar için kullanılacak bir örnek değildir. Biraz da biz başka yönleriyle yorumlamaya çalışalım.
 
Etrafımıza dikkatlice baktığımızda o kadar çok kendini tavşanın yerine koyanların var olduğunu görürüz ki onlar, tanınmaya başladıkça adetâ bir tavşanın hareketlerini yapmaya ve onun tarzıyla koşmaya başlarlar. 
 
Bidayette kendilerini önemli birisi olarak göstermek için pahalı bir yelek alırlar meselâ üzerlerine. Tabii ki aksesuarlarının da gösterişli olması gerekir. Bir de gösterişlisinden pahalı bir köstekli saat takarlar yeleklerine. Artık pek önemli ve pek değerli olmuşlardır. Onların zamanları çok değerli olmaya başlamıştır. Hayat akışları randevularla sağlanmaktadır. Kendilerine sorulduğunda “Ne yapayım hayatım? O kadar mühim işler beni bekliyor. Acilen halletmem gerekli.” falan diyerek kendilerinin ne kadar önemli, ne kadar değerli ve ne kadar bilgili olduğunu belirterek kendilerinin olduklarından en az üç misli fazla büyük ve uzun cüsseli görülmelerini sağlamak isterler. Halbuki hayatın akışında bu tür yapıştırmalar ve takıştırmalar sadece tavşana değil arslanların üzerine de yakışmaz.
 
Tavşan bilemese de avcılar bilir ki tavşanın randevusu olsa kaç yazar, olmasa kaç yazar?
Hem tavşan kime randevu vermiş olabilir ki?
Ya bir tilkidir, onu randevusuna geç kalmamak için ikna eden ya da “randevu” tuzağıyla bir avcıdır onu randevusuna koşturan.
 
Koşa koşa randevusuna giden tavşan randevusunun sonunda kendinin “tüketilmesini” sağladığı için bin pişman olacaktır ama bu pişmanlık onun için daha sonra değerlendirebileceği bir tecrübeye dönüş(e)meyecektir ne yazık ki. Bu randevudan kârlı çıkacağını sanarak, köstekli saatine biraz da “caka” ile bakarak yetişmeye çalışmıştır ama âkıbeti kendisi için hiç de iyi olmamıştır.
 
Hayatın kendi ekseni ve işleyişinde tavşana da, tilkiye de, tavuğa da ve nihayet bir solucana da tahsis edilen “alanlar”, “roller” ve “misyonlar” vardır. Hepsi bu tahsis edilmiş ve sınırları tescil edilmiş olan alanın dışına çıkmamaya çalışmalıdır. O alanın dışında onları bekleyen ve sonuçta kendileri için hiç de güvenilir olmayan “tehlikeli randevular” beklemektedir. 
 
Herkes kim ve ne olduğunun ve alanının farkına varmalı ve kendini diğerlerinden ayırt edebilmelidir. Eğer bir tavşan tavşan olduğunun farkında ise o farkındalığıyla yaşamaya çalışmalıdır. Aksesuarlarla kimse olduğundan daha büyük, daha değerli, daha önemli olmaz, olamaz!
 
Her randevuya aksesuarlarınla koşarak gitme sen de Bünyamin! Her randevu iyi sonuçlanmayabilir ve her randevu veren de senin iyiliğini istiyor olmayabilir.