Güncel

26 Aralık Köşe ve Bloglarda Neler Var?

Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan uçağın Ankara semalarında düşmenin eşiğinden dönmesiyle başlayan süreç; teknik incelemeler, sabotaj ihtimallerinin araştırılması, bölgesel ve küresel güvenlik tartışmaları, iç politikadaki algı mücadeleleri, Gazze merkezli vicdani çıkışlar, yargı ve medya tartışmaları, FETÖ’nün spor ve bürokrasiye uzanan kumpas iddiaları ile tarım, kimlik ve toplumsal temsil eksenindeki değerlendirmelerin iç içe geçtiği çok katmanlı bir Türkiye fotoğrafını ortaya koydu.

Abone Ol

1.ABDULKADİR SELVİ / DÜŞEN UÇAKTA ANKARA BÜYÜK TEHLİKE ATLATTI

Libya Genelkurmay Başkanı Haddad ve beraberindekileri taşıyan uçağın düştüğü Haymana’nın Kesikkavak Köyü’nden Sabahattin Amca, “Büyük bir patlama oldu. Dedim buralar göçtü. O kadar büyük bir gürültü oldu. Köye düşseydi köy mahvolurdu. Büyük bir faciadan döndük” diye anlattı yaşadıkları felaketi.

Uçak herhangi bir yerleşim merkezinin üzerine düşseydi büyük bir felaket yaşanırdı.

ANKARA ÜZERİNDE DÜŞSEYDİ

Uçak, arıza bildirimini Konya’nın Kulu ilçesi yakınlarında yaptı. Esenboğa Havalimanı’na dönmek isterken Gölbaşı ve Haymana ilçelerinin üzerinden geçti. Eğer Kesikkavak Köyü açıklarında düşmeseydi birkaç dakika sonra Ankara’nın üzerinde olacaktı. Düşen uçakla bir felaket yaşandı ama daha büyük bir felaketin de eşiğinden dönüldü.

LİBYA BAŞBAKANI DİBEYBE’Yİ DE TAŞIYORMUŞ

Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan Fransız Falcon 50 tipi uçak, aynı zamanda Libya Başbakanı Dibeybe’yi de taşıyormuş. Hatta Dibeybe bu uçağı daha sık kullanıyormuş. Uçağın düştüğü Kesikkavak Köyü açıklarındaki 2 kilometrelik alan, enkazın bulunmasının ardından koruma altına alındı.

SAHADA İNCELEMELERDE BULUNDULAR

Dün teknik ekipler düşen uçakla ilgili sahada incelemelerde bulundu. Fransa’dan ve Libya’dan gelen ekipler, uçağın düştüğü alanda incelemeler yaptı. Düşen uçakla ilgili ön raporu hazırlamak üzere bir heyet oluşturuldu. Heyette Libyalı ve Türk yetkililerin yanı sıra uçağın ait olduğu Fransız firmadan da temsilciler yer alıyor. Heyet, sahadaki incelemelerini tamamladıktan sonra düşen uçağın parçaları üzerinde laboratuvar incelemeleri yapacak, telsiz kayıtlarını inceleyerek ön rapor hazırlayacak. Ön raporun hazırlanmasının bir ay sürebileceği belirtiliyor.

KARAKUTU İNCELENECEK

Kaza kırım raporu ise karakutunun çözümlenmesinden sonra hazırlanabilecek. Karakutu incelemesi tarafsız bir ülkede yapılacak. Bu nedenle inceleme Libya, Türkiye ve Fransa dışında bir ülkede gerçekleştirilecek. Almanya başta olmak üzere uçak teknolojileri konusunda ileri seviyede olan Batılı bir ülke üzerinde duruluyor.

UÇAK KAMERALARLA İZLENDİ

Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan uçağın Ankara Esenboğa Havalimanı’na indiği andan itibaren Genel Havacılığa ait VIP bölümünde, kameraların 24 saat kayıt yaptığı bir alanda koruma altına alındığı söyleniyor. Olayın hemen ardından uçağı gören kamera kayıtları incelemeye alındı. Düşen uçağa, görevliler dışında hiç kimsenin yaklaşmadığı tespit edildi.

Düşen uçağa dışarıdan bir müdahale olup olmadığı sorusu gündeme geldi. Düşen Fransız uçağının Malta bayraklı olması nedeniyle bazı soru işaretleri ortaya atıldı. Malta’nın Mossad ve İngiliz istihbaratının operasyon yaptığı ülkelerden biri olması nedeniyle, uçağın elektrik sistemine daha önce yerleştirilen bir aparatın dışarıdan gönderilen sinyalle harekete geçirilmiş olabileceği sorusu gündeme geldi. Bu sorular, Türkiye, Libya ve Fransa’dan gelen teknik ekiplerin hazırlayacağı ön rapor ile karakutunun çözülmesi sonucunda kaza kırım heyetinin hazırlayacağı raporla netlik kazanacak. Uçağın Malta bayraklı olduğu ancak Malta’da değil, Fransa’da kullanıldığı belirtildi.

HER İHTİMAL ARAŞTIRILIYOR

Olay çok sıcak. Henüz ne ön rapor ne de kaza kırım raporu hazırlandı. Daha uçağın enkazı bile kaldırılmadı. Her ihtimal titizlikle incelenecek. Ancak ilk veriler, uçağın dışarıdan yapılan bir müdahale sonucunda düşürüldüğü yönündeki iddiaları desteklemiyor. Yine de teknik incelemeler sürüyor.

UÇUŞTAN ÖNCE KONTROLLER YAPILMIŞ

Elde bulunan verilere göre uçak, Esenboğa Havalimanı’nda bulunduğu süre boyunca kameralarla kontrol edildi. Güvenlik önlemleri eksiksiz şekilde uygulandı. Kamera kayıtlarında uçağa, görevli mürettebat dışında kimsenin yaklaşmadığı tespit edildi. Pilot herhangi bir arıza bildiriminde bulunmadı. Uçağın kalkışından önce Fransız pilotun teknik kontrolleri yaptığı, checklist’in eksiksiz şekilde tamamlandığı belirlendi.

EKRAN GELMİŞ, GİTMİŞ

Uçak havalandıktan 14 dakika sonra arıza bildiriminde bulundu. Pilot, “Genel elektrik arızası” dedi. Pilotun önündeki ekran ilk etapta tamamen kararmadı. Ekran önce karardı, sonra tekrar geldi. Bu gelgit birkaç kez yaşandı. Uçak düştükten sonra mı patlama oldu, yoksa havadayken mi patladı sorusu da gündeme geldi. Havada patladığı yönünde bir tespit yapılamadı. İlk incelemeler, uçağın düştükten sonra patladığı ve 7 ton akaryakıt yüklü olması nedeniyle yandığı yönünde. Düşen uçağın Fransız pilotunun son iki dakikada uçağı kurtarmak için yoğun çaba sarf ettiği ancak başarılı olamadığı ortaya çıktı.

2. AHMET HAKAN / 1 OCAK SABAHI GALATA KÖPRÜSÜ’NDE OLMANIN ANLAM VE ÖNEMİ

Gazze’de imzalanan ateşkese rağmen İsrail saldırıları devam ediyor. Gazze’ye yeterince yardımın gitmesine engel çıkarılıyor. Filistin halkı perişan. Batı Şeria’da yeni Yahudi yerleşimleri için terör estiriliyor.

“Ateşkes ilan edildi, her şey yoluna girdi” algısı söz konusu.

İşte bu algı, soykırımcı İsrail’i acayip rahatlatıyor.

Bu kahreden algıya son vermek amacıyla 1 Ocak sabahı Galata Köprüsü’nde büyük bir buluşma gerçekleşecek.

Bu buluşmada…

Particilik yok. Grupçuluk yok. Şuculuk yok. Buculuk yok.

Her düşünceden, her yaşam tarzından, her partiden, her anlayıştan on binler davetli bu buluşmaya.

Dört büyük futbol kulübümüz bu buluşmaya tam destek verdi.

Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, Beşiktaş Başkanı Serdal Adalı, Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan ve Fenerbahçe Yönetim Kurulu Üyesi Ertan Torunoğulları, taraftarlarını büyük insanlık buluşması için Galata Köprüsü’ne çağırdı.

Bu buluşmayı yılbaşı kutlamalarına bir yanıt olarak algılayanlara en güzel cevabı TÜGVA Başkanı İbrahim Beşinci verdi.

Beşinci’nin söylediği şu:

“Yeni yıla çocuklar, anneler, babalar katledilerek girilemez diyoruz. Biz yılbaşı kutlamalarına muadil bir program yapmıyoruz.”

İster yılbaşı kutlamasından uzak durarak… Sabah kalk gel.

İster yılbaşı kutlamasına katıldıktan sonra… Sabah kalk gel.

Hiç fark etmez.

Galata Köprüsü buluşmasının arkasında başka bir ajanda yok.

Bu buluşmanın tek ajandası şu:

Ateşkese rağmen teröre devam eden terör devleti İsrail’e karşı vicdani ve insani bir duruş sergilemek.

“Vicdani ve insani duruş sergileyeceğiz de ne olacak?” falan diyenlere söyleyebileceğim tek şey şudur:

Katil İsrail’i bir gram rahatsız etmek bile, hiçbir şey yapmamaktan çok daha şereflidir.

DEMEK Kİ SALLIYORLARMIŞ

Önceki gece televizyon yorumcularının sözleri:

“Bu sefer pipo içen biri sadece pipo içen biri değil gibi.

Sadettin Saran yüzde yüz tutuklanacak.

Başka alternatif söz konusu bile değil.

Kesin tutuklanacak abi.

Öyle böyle değil, çok kötü tutuklanacak.”

Dünkü gelişme:

Sadettin Saran tutuklanmadı.

Bu işin girişi, gelişmesi, sonucu şudur:

Bazen tuttursalar da aslında acayip sallıyorlar.

CAMİASI OLAN İLE CAMİASI OLMAYAN

Bir şüphelinin arkasında koskoca bir camia varsa:

– O şüphelinin maşallah destekçisi çok oluyor.

– O şüpheliye maşallah laf söyletmeyen çok oluyor.

– O şüpheliyle ilgili özenli dil kullanan çok oluyor.

Ama söz konusu arkasında camia olmayan biriyse…

Ve bir de kadınsa:

– O şüphelinin bir tane bile destekçisi olmuyor.

– O şüpheliye laf söyleyenin başına hiçbir şey gelmiyor.

– O şüpheliyle ilgili dile takılan kimse çıkmıyor.

Buradan çıkan tek sonuç şudur:

Bir camian olursa, sırtın yere gelmez.

KÜRTÇE KURAN, KÜRTÇE VAAZ

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları şöyle demiş:

“Kürtler kamusal alanda Kürtçe Kur’an okuyabilmeli, Kürtçe vaaz vermeli.”

Bu konuda söyleyeceklerim şunlardır:

– KÜRTÇE VAAZ: Kürtçe vaaz konusunda haklıdır Tülay Hanım. Tabii ki Kürtçe konuşulan kentlerin camilerinde Kürtçe vaaz verilmelidir. Hatta Kürtçe hutbe de okunabilir.

– KÜRTÇE KURAN: Tülay Hatimoğulları’nın “Kürtçe Kur’an” derken neyi kastettiği tam olarak anlaşılmıyor. Kürtçe meal mi demek istiyor? Eğer bunu demek istiyorsa Kürtçe meal zaten var. Bu konuda bir sorun yok.

– KÜRTÇE İBADET: “Kamusal alanda Kürtçe Kur’an okunmalı” derken ibadetlerin Kürtçe yapılması kastediliyorsa, buradan büyük tartışma çıkar. “Bunun bir adım sonrası Kürtçe ezandır” falan denir.

– BİR TAVSİYE: Tülay Hanım’a bir tavsiyem var: “Kürtçe ezan”, “Kürtçe ibadet” gibi taleplerin ne anlama geldiği konusunda Diyarbakır’da bir cami çıkışı dindar Kürtlerle iki dakika konuşsun. Ancak bu şekilde bir aydınlanma yaşayabilir.

BATI VE BİTMEYEN HAYAL KIRIKLIKLARI

CHP’nin bir “Batı hayali” var.

Ve bu hayal nedeniyle Batı karşısında sürekli hayal kırıklığı yaşıyorlar.

CHP’nin Batı hayalini çerçeveleyen unsurlar şunlar:

– Batı’ya gereğinden fazla anlam yüklüyorlar.

– Batı’nın ahlaki üstünlük merkezi olduğunu sanıyorlar.

– Batı’yı bir şikâyet mercii olarak görüyorlar.

– Batı’nın eski gücünü koruduğunu düşünüyorlar.

– Batı’nın baskı yaparak Türkiye’deki iktidarı geriletebileceğine inanıyorlar.

Bu, çok büyük bir siyasal zaaf.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da CHP yönetiminin bu zaafının üzerine gitmeyi pek seviyor.

Bir örnek verelim.

Şu iki cümle aynı gün içinde söylendi:

“Batı’nın sessizliği bizde hayal kırıklığı yarattı.”

Dilek İmamoğlu

(Fransız ajansı AFP’ye verdiği röportajdan)

“Bizdeki muhalefet Batılılar karşısında hep ezik.”

Recep Tayyip Erdoğan

(Dün yaptığı konuşmadan)

3. NEDİM ŞENER / FETÖ’NÜN FENERBAHÇE’YE ŞİKE KUMPASINDA YENİ OPERASYON MEDYA AYAĞINA DA UZANACAK MI

FETULLAHÇI Terör Örgütü’nün Türkiye’de değişik toplum kesimlerinde açtığı yara hâlâ kanıyor. Bunlardan birisi de Fenerbahçe’ye yönelik şike kumpasıdır.

Ergenekon ve Balyoz, OdaTV kumpaslarından sonra 3 Temmuz 2011’de yapılan operasyonla FB Başkanı Aziz Yıldırım’ın tutuklanmasıyla daha da görünür hâle geldi. FETÖ’cü savcıların hazırladığı iddianameyle, FETÖ’cü hâkimlerin verdiği karar sonucu Aziz Yıldırım ve birçok isme haksız verilen cezalar, yine FETÖ’cülerin etkin olduğu dönemde Yargıtay’da da onandı.

Yargıtay 5. Ceza Dairesi, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “Şike Davası”na ilişkin kararını verdi. 5. Daire, yerel mahkemenin kararını kısmen onadı, kısmen bozdu, kısmen de düşürdü.

Kumpas, 2016’da FETÖ’ye yönelik soruşturmalarla çöktü. Kumpası kuran FETÖ’cü polisler ve örgüt yöneticisi Hidayet Karaca gibi isimlerin bulunduğu 88 kişi yargılandı. 2021’de çıkan karar, usulî eksikliklerden bozuldu. Ardından yapılan yargılamada Hidayet Karaca, Ahmet Kalender ve Nazmi Ardıç; zincirleme şekilde “görevinin sağladığı yetkiyi kötüye kullanarak haberleşmenin gizliliğini ihlal”, zincirleme şekilde “resmî belgede sahtecilik” ve zincirleme şekilde “iftira” suçlarından ayrı ayrı olmak üzere toplamda 25 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.

ALİ KOÇ’UN ŞİKÂYETİ

Ancak kumpasın bir de Türkiye Futbol Federasyonu ayağı vardı. İşte o sayfa, tam 14 yıl sonra dün başlayan operasyonla yeniden açıldı. Fenerbahçe Kulübü eski Başkanı Ali Koç’un şikâyetçi olduğu dosya kapsamında dün 4 isim ifadeye çağrıldı ve gözaltılar yaşandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Kamuoyunda ‘2011 yılında Futbolda Şike Soruşturması’ şeklinde anılan, Fenerbahçe Spor Kulübü eski başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere birçok spor camiasından kişiyi hedef alan ve FETÖ/PDY terör örgütü mensubu bir kısım eski kamu görevlilerince usulsüz şekilde yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar ile ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında; adı geçen terör örgütü mensuplarından Mehmet Baransu ile irtibatlı olarak usulsüz işlemlere iştirak ettikleri yönünde şüphe bulunan Lütfi Arıboğan, Ahmet Gülüm, İlhan Helvacı ve Ebru Köksal hakkında ‘FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Yardım’ ve ‘Soruşturmanın Gizliliğini İhlal’ suçlarından savunmalarına başvurulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığımızda hazır edilmeleri için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne talimat verilmiştir.”

SAVCILIĞIN TESPİTLERİ

Dün basına da yansıyan bilgilere göre, gözaltına alınan eski TFF yöneticileri ile ilgili tespitler şöyle:

Lütfi Arıboğan hakkındaki tespitler:

En son 2014 yılında Galatasaray Sportif A.Ş.’de sigorta kaydı bulunan Arıboğan, 14 Şubat 2008 ile 31 Ocak 2012 tarihleri arasında Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekilliği görevini yürüttü. Dosya içeriğinde, o dönem UEFA Disiplin Başmüfettişi olan Pierre Cornu tarafından kullanılan pierre.cornu@uefa.ch isimli e-posta adresi üzerinden 6 Eylül 2011 günü saat 09.54’te lutfiaribogan@yahoo.com , ilhanhelvaci@tff.org ve lutfiaribogan@tff.org adreslerine; Fenerbahçe CAS kapsamındaki prosedür çerçevesinde UEFA’dan ortak hakem atanması, UEFA’nın hakem adayı olarak gösterdiği kişi üzerinde hemfikir olunması yönünde teyit istendiği, Fenerbahçe tarafından yapılan geçici tedbir talebine ilişkin CAS’a yazılı talep için son gün olduğu, UEFA’nın Fenerbahçe davasında hiçbir karar almadığı ve bu talebin her şekilde reddedilmesi gerektiğinin açıklanacağı şeklinde elektronik posta gönderildiği tespit edildi.

lutfiaribogan@tff.org adresinden 4 Aralık 2011 günü saat 21.00’da lutfiaribogan@yahoo.com adresine gönderilen “Emniyet Müdürlüğü Yazısı ve İsim Listesi” konulu elektronik postada herhangi bir metin içeriği bulunmadığı, ancak e-posta ekinde “magicolor_.pdf” isimli bir dosya yer aldığı; söz konusu e-postanın lutfiaribogan@yahoo.com adresinden Mehmet Baransu’ya ait mbaransu@gmail.com adresine 7 Aralık 2011 günü saat 22.30’da gönderildiği belirlendi. Lütfi Arıboğan ile Mehmet Baransu’nun 13 Temmuz 2011 ile 6 Aralık 2012 tarihleri arasında 101 adet HTS kaydının bulunduğu tespit edildi.

Ahmet Gülüm hakkındaki tespitler:

1996-2000 yılları arasında Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanlığı yapan, Sportsnet ve Bilgi Spor’un kurucusu olan Millî Olimpiyat Komitesi Başkanı Ahmet Gülüm’ün, Lütfi Arıboğan ile Aziz Yıldırım’ın polis ifade tutanağına ilişkin olarak 04.08.2011 tarihinde e-posta yazışması yaptığı tespit edildi.

İlhan Helvacı hakkındaki tespitler:

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan İlhan Helvacı, İlhan Helvacı Hukuk Bürosu’nun kurucusu olup 2009-2012 yılları arasında Türkiye Futbol Federasyonu Baş Hukuk Müşaviri ve Futbol Disiplin Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

Dosya içeriğinde, Pierre Cornu tarafından 6 Eylül 2011 günü saat 09.54’te gönderilen ve Fenerbahçe CAS sürecine ilişkin değerlendirmeleri içeren elektronik postanın, ilgili adreslere ulaştırıldığı tespit edildi.

Ebru Köksal hakkındaki tespitler:

2010 yılında Galatasaray Sportif A.Ş. Genel Müdürü, 2011-2012 yılları arasında Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreterliği, 2013-2014 yılları arasında Galatasaray Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Ebru Köksal’ın, FIFA görevlisi Alasdair Bell ile alasdair.bell@uefa.ch adresi üzerinden 8 Şubat 2012 günü saat 19.45’te “Investigation of match-fixing in Turkey (Türkiye’deki Şike Soruşturması)” konulu yazışmada; 400 sayfalık Etik Kurulu raporunun İngilizce resmî çevirisinin ve iddianame hazırlanmadan önce savcıya sunulduğu anlaşılan yaklaşık 800 sayfalık polis özetinin çevirisinin istendiği belirlendi.

ŞİKE KUMPASININ MEDYA AYAĞI

Eski FB Başkanı Ali Koç, kumpas davasında kararın çıktığı 2021 yılında medya ayağına şu sözlerle dikkat çekmişti:

“Fenerbahçe’nin yapayalnız olduğu bir dönemde, bu terör örgütünün en kuvvetli olduğu, devletin bütün gücünü arkasına aldığı dönemlerde Fenerbahçe’ye her şekilde vuran, saldıran, iftira atan, bu iftiraların meşrulaşması için medyasını kullanan bütün kişi ve kurumlarla her şekilde hesaplaşacağız. Bu hukuken olamasa da olmalı bence. Bu terör örgütünün en önemli ayağı medyasıydı; medyasıyla tezgâhlıyordu, polis-savcı-avukatları-hâkimleriyle de kişileri ve kurumları çökertiyorlardı. Onların resmî medyasının dışında da medya mensubu olduğunu savunan, bugün de hiç utanmadan kendi vicdanlarında hesaplaşmadan bu örgüte lanet okuyanlar, o dönemde isteyerek ve bilerek bunların maşası oldular. Fenerbahçe camiası olarak milyonlara sesleniyorum; bunlarla da hesaplaşmalıyız.”

Evet, kumpasın polis, savcı ve hâkimlerden oluşan kamu görevlisi ayağı olduğu gibi federasyon ve medya ayağı da vardı. Bakalım, gazetelerde ve televizyonlarda şike operasyonuna destek olan medya ayağına da uzanacak mı?

4. MELİH ALTINOK / KÜRTÇE KURAN

Şam’ın, PKK’nın Suriye kolu SDG’ye 10 Mart Mutabakatı’na uyması için tanıdığı süre 31 Aralık’ta bitiyor.

TBMM’de kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun görev süresi de 31 Aralık’ta sona eriyordu. Ancak çalışmaların iki ay daha uzatılmasına oy birliğiyle karar verildi.

Aynı zamanda bu komisyonun başkanlığını da yürüten TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Bütün meseleyi çözecek olan komisyon değil” diyor; komisyon çalışmalarının ekim ayında bitirilmesini hedeflediklerini, ancak sürecin uzadığını belirtiyor.

NASIL UZAMASIN?

Sürece “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden dâhil olan CHP’nin raporunu görmediniz mi?

13 bölümden oluşan 58 sayfalık raporda, Türkiye’nin terörden arındırılmasıyla ilgili dişe dokunur tek bir satır yok.

Geçmişte yaşanan acı travmalarla ilgili olarak cadde, sokak ve köy isimlerinin değiştirilmesi, Nevruz’un resmî bayram ilan edilmesi, sembol cezaevlerinin müzeye dönüştürülmesi, koruculuk sistemi ve boşaltılan köylerle ilgili öneriler sıralanmış. O kadar.

Bu başlıkların da neredeyse tamamının yasal düzenlemelerle çözüldüğünden bile haberleri yok. İnsan hiç olmazsa SHP’nin 1989’daki Kürt raporuna göz atar, değil mi?

DEM, ÖCALAN’IN GERİSİNDE

Hadi, CHP sürükleniyor diyelim.

Peki ya süreçte İmralı’nın ve Kandil’in perspektifini temsil eden DEM’in derelerden dolaşmasına, tekrara düşmesine ne buyurulur?

Öcalan’ın, “İslam, özünde özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin dinidir. Kapitalist modernitenin iktidar ve talan aracı hâline getirdiği resmî devlet İslam’ı ya da cemaatçi yapılar bu özü yitirmiştir. Demokratik İslam ise Medine Vesikası’nın ruhuna dönmektir” mesajı gönderdiği biliniyor.

Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu Kongresi’nde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nı dinledim.

“Anadilde özgürce ibadet edilmesi” gerektiğini söyleyen Hatimoğulları, “Kürtler kamusal alanda Kürtçe Kur’an okuyabilmeli, Kürtçe vaaz verebilmelidir” diyor.

Kürtçe bilen zaten Kürtçe ibadet ediyor ama ne diyelim? Madem Tülay Hanım yeterli bulmuyor, Diyanet de herhâlde bu alandaki talepleri seve seve, titizlikle dikkate alacaktır.

Siz söyleyin, Öcalan “Ben ne anlatıyorum, bunlar ne anlıyor” diye söylenmiyor mudur?

5. AYŞE KEŞİR / BÜYÜK HAYALLERİNİZ OLSUN; TOPRAK KADAR ENGİN, VATAN KADAR KUTSAL

Pandemi süreci, hayatımızdaki pek çok ezberi bozdu. Kırsal yaşam, kamp hayatına dair yeni akımlar ve yeni sektörler ortaya çıktı.

Ayrıca pandemi döneminde, özellikle şehirde yaşayan gençlerin tarımsal üretime bakış açısında kayda değer bir değişim yaşandı. Köyden kente hızlı göç nedeniyle boşalan toprakların, bu değişimden güçlenerek çıkacağından ümitliyim.

Gün geçmiyor ki şehir hayatından bunalarak köye yerleşen genç bir çiftin hikâyesine tanıklık etmeyelim. Yerli tohum, yeni tarım uygulamaları ve hayvancılık sevdasıyla ata topraklarına sahip çıkan onlarca bereketli hikâye var.

ABD’den Burdur’a ata topraklarına yerleşip susuz tarım yapan Aynur Onur’un hikâyesini imrenerek okuduk. Bir öğretmen ve bir polis olan Neslihan–Fahrettin Uyanık çiftinin baba ocağı Tefenni’deki tarım sevdasına sosyal medyada tanıklık ediyoruz.

TARIMSAL DESTEKLERİ HÂLÂ BİLMEYEN VAR MI?

2025 yılında yaşadığımız ağır zirai don, kuraklık başta olmak üzere tarımsal üretimin çözüm bekleyen sorunları var elbette…

Bununla birlikte, tarıma dair kötü niyetli karamsar sesler yükselirken öte yanda tarlada, ahırda, serada sessiz sedasız büyüyen hikâyeler var.

Bugün Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü KKYDP, TKDK, ORKÖY, Kırsalda Uzman Eller gibi programlar üzerinden verilen destekler; devletin vatandaşa, özellikle gençlere ve kadınlara duyduğu güvenin de açık ifadesi. Yüzde 50’den yüzde 100’e varan hibeler…

Özellikle tarım ile ilişkili eğitim almış gençlere, “Vatanına sahip çık, üret” diyen destekler…

GENÇLER KAÇMIYOR

“Tarımsal üretim bitti”, “Gençler kaçıyor” söylemi tarlada karşılık bulmuyor. Anadolu’nun birçok yerinde gençlerin kurduğu hayallerin, kadınların üretime katıldığının şahidiyim.

Düzce Gümüşova’da Esra, 15 gebe düve desteğiyle başladı; 70 büyükbaş hayvan ile sayılı ari işletmelerden biri hâline geldi.

Antalya’da Gülay, 20 dönüm kapalı, 10 dönüm açık arazide muz üreticisi oldu; 2017 yılında 1 milyon TL hibe alarak işlerini geliştirdi.

Bitlis Hizan’da Yeter, “Genç Çiftçi Projesi” ile 40 kovanla arıcılığa başladı; kovan sayısını 600’e çıkardı ve yılda 2–3 ton bal üretir hâle geldi.

Diyarbakır’da Vasfiye ise TKDK’dan aldığı hibe desteği ile mesire alanı, hobi bahçesi ve restoran işletmesini kurdu.

Ve daha yüzlerce örnek

Tarımsal teşvikleri anlattığımız bir toplantıda bir TKDK yetkilisi, “Yeter ki projeniz tarım ile ilişkili olsun ve hayata geçebileceğinize bizi ikna edin; gerekirse projenizi birlikte yazalım ve siz üretin” demişti, bir salon dolusu kadına…

Desteklerin büyük bir kısmı, “babanın evladına bile vermeyeceği” cinsten. Çünkü bu destekler, Büyük Türkiye’nin tarımsal kalkınma iradesi.

SESSİZ DEVRİM

Tarımda kadın emeği kayıt dışı iken, Kırsalda Uzman Eller Programı’nın en kıymetli tarafı; üniversite mezunu, eğitimli gençleri ve kadınları tarımsal üretimin merkezine çekmesi. Bu da sessiz bir devrim…

Son 23 yılda kırsal kalkınma hamlesiyle 98 bin projeye 177 milyar liralık kaynak ayrılarak 283 bin kişilik yeni istihdam kapısı açıldı. Bugün Türkiye, tarımsal hasılada Avrupa’da 1’inci, dünyada ise ilk 7 ülke arasında yer alıyor. İhracat ise son 23 yılda yaklaşık 9 kat artışla 32,6 milyar dolara ulaştı.

Toprak, tohum, koyun-kuzuya emek vermek artık bir nevi vatan görevi.

19 yaşındaki üniversite öğrencisi Yusuf’un ekilmeyen dede topraklarında mısır yetiştirmesi de, 21 yaşındaki Bilal’in bölgesi için yeni ve katma değeri yüksek bir ürün olan yaban mersini yetiştirmesi de aynı sevdadan.

Gençler!

Büyük hayalleriniz olsun; toprak kadar engin, vatan kadar kutsal…

Ve hayalinizi en yakın Tarım İl/İlçe Müdürlüğü ile ete kemiğe büründürün.

Bu güzel vatan, sizin emeğiniz ile büyüyecek, güçlenecek. Moralinizi bozmak isteyenlere de aldırış etmeyin. Sevdası büyük olanın derdi de işi de büyük olur.

Unutmayın, asla yalnız yürümeyeceksiniz… Devletiniz yanınızda.