Büyümüşüm. Bedeli çok ağır oluyormuş büyümenin.

 

Bazı geceler saatlerce ağlayıp, sabaha hiçbir şey olmamış gibi çıkıyorsam sokağa büyümüşüm…

 

Canının yandığını ciğerlerine kadar hissedip hiçbir şey olmamış gibi gülüyorsam büyümüşüm…

 

Oysa küçükken ne çok isterdim şuan ki yaşlarıma gelmeyi, biran önce büyümeyi.

 

“Hafifçe yüreğim sızladı, büyümek şart mıydı?”

 

Büyüyünce her şey çok güzel olacak düşüncesi nereden girdi acaba aklıma?

 

Şuan tek bir dilek hakkım olsa belki de hep çocuk kalmayı, büyüyüp sorumluluk almamayı tercih ederdim.

 

Üzülüp, kırılıp, yara alınca daha da büyürmüş insan. Son iki senesi ömründen on yıl alabilirmiş.

 

Sanki yedi yaşındayım. Balkonun demirlerinden ayaklarımı sarkıtmışım.

Suratımda kocaman bir hüzün… O kadar küsüm ki, kendimle bile konuşmuyorum.

 

Herkesi başka bir yerden büyütür hayat.

 

Kimini ölüm büyütür.

Kimini kocaman bir aşk…

 

Bazen hiç gelmeyenler sayesinde büyürüz.

 

Bir bakmışsın dünyanın en olgun insanı olmuşsun.

 

Büyüdükçe mi artıyor dertler? Yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?

 

Oysaki çocukluk ne güzel bir başıboşluktur.

 

Düşünüyorum da biz büyüyerek çocukluk etmişiz.

 

O saf temiz duygularımızı büyüyerek yok etmişiz…

 

Bir insan sadece yaşla değil, ruhuyla da büyümek zorunda kalabilirmiş.

 

Kimsenin ruhunuzu, içinizdeki çocuğu öldürmesine müsaade etmeyin.

 

Kimse için kendinizden ödün vermeyin.

 

Kimseyi hayatınızın merkezine koymayın. Koymayın ki sizi üzecek, sizi kırabilecek kadar güçlü olmasın.

Hayatının merkezine koyduğun bir insan bir gecede seni kocaman bir insana çevirebilir.

 

İçinde ki çocuğu öldürür…

 

Çiçek bile sulanmadığı zaman ölüyor, insan ne yapsın?

 

“İçindeki çocuğu asla öldürme! Öldürme ki… Her düştüğünde acımadı ki diyebilesin.”