Boş bir odanın ortasında oturduğumuzu ve odada sesli olarak konuştuğumuzu varsayalım.

Karşılık alabileceğimiz tek cevap, kendi cümlelerimizin yankıları olacaktır.

Veya bu odada yalnız olmadığınızı bir kişi ile birlikte olduğunuzu varsayalım.

Bu kişi size kendi fikir ve düşüncelerini sürekli tekrarlayarak empoze ediyor. Siz ise ondan başka kimsenin fikirlerini duymadığınız için tüm bu görüşlere tabi oluyorsunuz ve hatta üzerine eklemeler yapıyorsunuz. Tanıdık geldi öyle değil mi?

İşte buna yankı çemberi, yankı fanusu veya yankı odası deniyor.

Farklı ve karşıt görüşlerin sansürlendiği, izin verilmediği kısıtlandırılmış bir sistem içinde sürekli tekrarlanan bilgi, fikir, görüş ve inançların baskın bir şekilde medya ya aktarılması olarak da tanımlayabiliriz.

Birisi herhangi bir sosyal mecrada ortaya bir fikir atıyor ve fikri destekleyenler ise bu fikri kendi sosyal mecralarında tekrarlıyor. Fikir bu şekilde aynı fikri benimsemiş kişiler tarafından dönüp duruyor ve kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi, orijinal fikir bir noktan sonra abartılı bir hal almaya ve özünü kaybetmeye başlıyor. 

Başta güvenilir gibi görünse de işin detayına indiğimizde bizi aynı halkanın etrafında döndürüp durduğunu görebiliriz.

Bunu modern yaşamdan ve dış dünyadan izole yaşayan kabileler ile bağdaştırabiliriz. Yalnızca kendi yaşamlarından ve inançlarından haberleri var. Tek görüşe sahipler...

Hâlbuki kendi yaşam alanımız dışında, farklı inanç ve karşıt görüşlerden haberdar olmak bize farkındalık kazandırır. 

İnsana kullanışlı gibi gelen bu kavram, toplum içinde grup kutuplaşmasına neden olabiliyor. Çünkü bireyler yalnızca bir inanç veya görüş dışında diğer görüşlerden habersiz olup kendi görüşlerinde yoğunlaştıkları zaman görüşe olan inancın fazla arttığını görebiliyoruz.

Bir film, yayınlandığı yıldan itibaren özellikle 15-18 yaşlarındaki gençler arasında oldukça etkili bir iz bıraktı…

Filmden etkilenen bireyler sosyal medyada kullanıcı isimlerini filmin başrolünün adını veya soyadını alarak kullanmaya devam etti.

Bu sayede birbirlerini daha rahat tanıyabilecek ve kurulan bu yeni düzeni daha fazla genişletebileceklerdi.

Kendi aralarında sosyal medya üzerinde özel bir gruplaşma oluşturmuş ve filmde başkarakter nasıl bir yaşam sürüyorsa o şekilde yaşamlarını sürdürmeye başlamışlardı.

Film sanal bir ortamda yaşatılan avatarların geliştirilmesi ve bu oyuna kendini kaptıran gençlerin gerçek hayattan kendilerini nasıl soyutladıklarını anlatmaktadır. Bir nevi sanallığı gerçek olarak kabul etmek diyebiliriz.

Yalnızca bir taraf üzerinde yoğunlaşmak yerine, dengeyi sağlayabilmek için karşı görüşlere de hâkim olmak gerek.

Bu yankı odası için verilebilecek en basit ve küçük çaplı örnek aslında. Burada vermiş olduğum örnekte insanların hapsoldukları fanusun içinde nasıl etkilenebileceklerini göstermekti.

Bu yalnızca bir metafor.

Ama şunu kabul edelim ki, medyanın bize verebileceklerinin farkına varmalı ve medyanın bilinçli ve hedef bazlı kullanıldığında oldukça etkili bir silah olabileceğini unutmayalım.

Zira toplum, sadece sosyal medyanın özelliklerinden faydalanarak kendi aralarında kutuplaştırabilir ve düzeni bozan eylemlere, bunun akabinde ise yapılabilecek değişimlere maruz bırakılabilir.

Sosyal medya sahipleri her ne kadar yankı odasının varlığının sorun oluşturmadığını savunsalar da, çok basit mevzuların doğurabileceği sonuçlar yüzünden toplumu büyük bedeller ödemek zorunda bırakabilir.

Yankı odası tüm bunların yanında, bireylerin fikirlerini aktarabilmesi ve benimseyebilmesi açısından da engel olmaktadır. Bireyin maruz bırakıldığı inancı veya görüşü, birey benimseyemeyebilir. Fakat ona dikte edilmiş inanç dışında başka inançların varlığını görmemesi, onu mecburi bir anomiye* doğru sürükleyebilir.

Bunu yaklaşan seçimlerle ele alacak olursak, tek bir cümle açıklayabilirim. Bazı sanal kitap yayını yapan yazarların ortak görüşü şu, “Sağlıklı demokrasi için bireylerin yeni görüşlere ve karşıt düşüncelere maruz bırakılması gerekir.”

*Anomi: Toplumun bireyle olan sosyal bağının kopması tanımıdır

*

*