Bugün size geçtiğimiz günlerde ölüm yıldönümü ile andığımız realizm edebiyatının duayeni Sabahhattin Ali'den bahsetmek istiyorum.
Bilmeyenler için söyleyelim, Sabahattin Ali sadece bir yazar değil aynı zamanda öğretmen, şair ve iyi bir gazeteciydi.
Çocukluğumdan bu yana kendisine karşı ayrı bir sempati duymakla birlikte gariptir ki ölümü her yıl içimde bir burukluğa neden olur.
Belki aynı gün doğduğumuz için.
Veya itirafı yapılmış siyasi bir partinin suikastına uğraması da buna bir etkidir...
Ne yazık ki gazetecilerin basın özgürlüğü alanındaki kısıtlamaları 1930'lu yıllara kadar tezahür ettiğini bu şekilde görebiliyoruz.
Özgürlük adı altında faşizmi benimseyen ve bunu ısrarla inkar eden siyasi partiler nedeniyle biz düşüncelerimizin içinde baskıyla hapsoluyoruz.
Ve ne yazık ki buna karşı çıkmak dahi otoriteryanizme itaatsizlik kabul edilerek, özgürlüğümüze bir darbe daha vuruluyor.
İnsan, hayatını kendisine dayatılmış siyasi ideolojileri benimseyerek yaşamak zorunda bırakılmış bir canlıdır.
Bunun kaçımız farkındayız?
Eminim pek çoğumuz dikte edilen düşünce biçimleri üzerine bir hayat sürdüğünün farkında bile değil.
Halbuki duayen yazarımız ne derdi, "İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı."
Gel gelelim başlığımıza... Neden Sabahattin Ali?
Önyargıların neden olduğu bir değerin bu topraklar üzerinde kaybedildiğini unutmamak için elbette.
Bıraktığı bütün eserleriyle günümüz edebiyatına öncülük eden ve en çok satılan yazar hakkında bilgi sahibi olmanın ve bunun değerlendirilmesi kanaatinde olduğum için.
Kendi rızası ile değil, planlanmış bir mecburiyet üzerine kaçması sağlanan, romanlarında ve şiirlerinde insan ruhunu en gerçekçi şekilde ortaya koyan ve türkçeyi kusursuz kullanan değerli bir yazarı kaybedişimizi unutmayalım diye Sabahattin Ali...
"Ali'yi mutlaka yolda temizle" sözlerinin hala ülkemizde sessizce etkisini sürdürdüğünü bilelim diye.
Sabahattin Ali'nin, "Müthiş bir şekilde yalnız kaldım. Bilhassa bunca kalabalığın arasında..." Sözlerini her daim anımsayalım diye.
Her ne kadar görüş ayrımı olsa da, devlet önderliğinde suikaste uğradığı ve yerini bulmamış bir adalet olduğunu her zaman savunmaktayım.
Karşında kim olursa olsun doğruları söylemekten vazgeçmemiș, dönemin hükümetine adeta kırmızı alarm vermiş, "Milletin oluk gibi kan akıtarak kazandığı bu istiklâli siyasî oyunlara alet edip, elden kaçırmayalım. Sömürücü devletlerin elinde oyuncak olmayalım! Bu gidişatın sonu hayra çıkmaz" diyen adamın cesaretini unutmayalım diye Sabahattin Ali...
Diğer pek çok mevzu gibi Sabahattin Ali'nin hayatıda tozlu raflara kaldırılıp üzeri örtüldü.
Bu ülkede sanatçı olmak ne yazık ki toplum değerleri ve öğretileri dışına çıkıldığında gerçekleşebiliyor.
Sabahattin Ali, bunu naifliğin en yalın hali ile başarmış gerçek bir sanatçıydı.
“İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil,
kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir."