Başkan bizi camiye götür

Günlerden 24 Temmuz Basında sansürün kaldırılışının 112.senesi. Böylesi bir günde Afyon da bazı gazeteciler Belediye Başkanı Mehmet Zeybek’e ‘Başkan bizi camiye götür’ diye talepte bulundu. Zeybek Başkan da Afyonlu habercileri Ayasofya Camisine götürüyor.

Son anda değişiklik olmazsa 25 e yakın Afyonlu Gazeteci  Ayasofya camisini görecek.Cuma Namazı eda edilecek.Dualar yapılacak.

Akıllarda bir soru var ama toplu ulaşım ve saatlerce yolculuk sırasında pandemi riski olur mu? Yok canım Covid-19 falan vız gelir tırıs gider.

Pandemi deyince bir konuyu paylaşmak isterim

Salgın öncesi 24 Temmuz da Afyonlu basın emekçileri için Sandıklı Akdağ da piknik ve bir gece konaklama planlanmıştı. Fakat Basın Yayın Derneği yaptığı toplantıda Covid-19 riskinden dolay bu programı iptal etti.

Daha sonra Gazeteci Yavuz Donat’ın katılacağı bir sempozyum çalışmasına başlandı ama kapalı alanda  ¾ saatlik toplu katılımda risk görünce bu girişim de askıya alındı.

En son açık alanda tüm protokol ve habercilerin katılacağı kahvaltı yapılması gündeme gelmişti. Çünkü senelerdir protokol üyeleri basın emekçilerini davet ediyordu. Bu kez gazeteciler ev sahipliği yapacaktı protokol ve meslektaşlarına.

Ancak Ayasofya ziyareti çıkınca bu çalışma da iptal edildi. Sonuçta Virüs 24 Temmuzu da vurdu.

 

24 Temmuz Bayram mı ?

İlimizdeki 24 Temmuz çalışma ve çabası böyleydi.

Şimdi 24 Temmuz un tarihten süreci ile devam edelim yazımıza…

24 Temmuz 1908, sansür memurlarının gazetelere sokulmadığı, gazetelerin 32 yıldır ilk kez özgür basıldığı gündür. Yıllarca süren ağır sansür döneminin 2. Meşrutiyet’le sona ermesiyle birlikte 24 Temmuz, basında sansürün kaldırılması ve basın bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır ama esas kutlanan istibdat döneminin sona ermesidir.

Daha sonra basında sansürün kat be kat artan hallerinin devreye sokulmasıyla Türkiye’de 24 Temmuz’lar Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak anılmaya başlandı.

Bugün ‘basın bayramı’ değildir.

 Basın ve ifade özgürlüğümüz için mücadele günüdür.

Sansürün kaldırılışının 112’inci yılında bakın ne durumdayız:

 

Sansür

Sansür, kamu gücünü kullananların basını yönetmesi, yönlendirmesi, yerine göre devlet yönetiminden çok imaj yönetimine bel bağlaması, mali gücüyle baskı altına alması, yerine göre terörü desteklemek gibi asılsız suçlamalarla (FETÖ ve PKK yandaşı gazeteciler konu dışıdır biline) gazetecileri sindirmeye çalışmasıdır.

Yani doğruları toplumdan uzak tutma yöntemlerinin tümüdür sansür.

Basına sansürün olmadığı ülkelerde

Basın kuruluşlarındaki tüm yöneticiler, hatta gazeteciler ‘bu haberi/yazıyı yayımladığımda başıma bir şey gelir mi’ diye düşünmez

– Medya grupları yönetiminde kamu görevlileri ya da kamu görevlileri adına çalışan denetmenler yoktur.

 

– Büyük medya gruplarının el değiştirmesi, satışı, yöneticilerinin değişmesi iktidarın yönlendirmesi ile yapılmaz.

– Ayakta kalabilmek için basın kuruluşları iktidar yönlendirmeli şirketlere ya da kamu kurumu ilanlarına bağımlı olmaz.

– Gazete manşetlerine TV yayınlarına İnternet sitesi ve radyo haberlerine yön veren, manşete girecek kelimeleri dahi belirleyen, basın yöneticilerine doğrudan mesaj atıp talimatlar veren devlet görevlileri yoktur.

Gece gündüz yağmur çamur demeden 7/24 görev yapan basın emekçileri tok karına çalışıyor. Maaşlarını bir kısmı alamıyor veya gecikmeli alıyor. İş güvenceleri bulunmuyor.Haber yazma ve yapma özgürlükleri tırpanlanıyor..Geleceğe umutlu bakamıyorlar.

Böylesi bir yapıda okuyucu dinleyici ve izleyici gün geçtikçe haberciye ve haberlere güveni azalıyor. Basına güven oranı her sene geriye gidiyor.

 

Özgür basın özlemi

Gelelim ülke gerçeğine……

Türkiye’de basının yüzde 90’ı ekonomik olarak bağımlı, siyasi olarak taraf ya da taraf olmaya esir edilmiştir. Kalanı yargısal engeller, soruşturmalar, fiziksel saldırılar, kapatılma ya da susturulma tehditleri ve ekonomik darboğazla boğuşmaktadır. Cezaevindeki gazeteci sayısı her geçen gün artmaktadır.. Mahkemeler, olmadı RTÜK üzerinden yayın yasaklar, erişim engelleri konulmakta, cezalar kesilmektedir.

Her daim yazdık söyledik.

Basın halkın gözü kulağı ve sesi olmalı.

Basında ‘Kalemini kır ama sakın satma’ düstur olmalı.

G.Orwel dediği gibi“Gazetecilik birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır, gerisi halkla ilişkilerdir…

Basın özgür oldukça demokrasi gelişir yeşerir. Bilinmeli ki basın demokrasinin aynasıdır.

Basın üzerindeki bu sisler bir gün kalkacak.Daha özgür bir basın ve daha demokrasiye kavuşmuş bir toplum olacağız.Umudumuz her daim sürüyor sürecek.

Tüm basın emekçilerinin dayanışma günlerini kutluyorum.

Mutlu ve aydınlık yarınlara….