Ekmeği Askıya Almak

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ‘Askıda ekmek Kampanyası’ başlattı.

Bu kampanya ya sahip çıkanlar kadar eleştirenlerde vardı.

Aslında askıya ekmek yeni bir olay değil.

Tarihi geçmişi Osmanlı dönemine kadar uzanıyor

Şöyle ki…

Fırına gittiğinizde 2 ekmek parası ödüyorsunuz fakat 1 adet ekmek alıyorsunuz. Ekmekleri de satın alırken şunu diyorsunuz: İki ekmek birisi askıda. Ardından fırın sahibi sizin için askıya yani ekmeklerin biriktiği noktaya bir adet ekmek bırakıyor. Gün içinde ihtiyacı olan birisi gelip "Askıda ekmek var mı?" diye soruyor. Eğer askıda ekmek varsa bu kişi ekmeği herhangi bir ücret ödemeden alabiliyor.

Kovid-19 pandemisi sonrası IBAN numarası yayımlayarak halktan para istedi mevcut iktidar. Yine çok sayıda belediye askıda fatura uygulaması yaparak biriken ihtiyaç sahibi kişilerin faturalarını ödedi.

Bazı belediyeler yardımseverlerin desteği ile  mahalle bakkalında yer alan veresiye borç defterindeki bakkalın alacaklarını ödeyip yoksulların rahat bir nefes almasına da yardımcı oldu.

Yani bir anlamda yardımlaşma ve dayanışma ruhu üst düzeyde devam etti.

Veren al alan eli görmez oldu.

Ama doğrusu nedir?

İhtiyaç sahibini sayısını azaltmak.

Halk yoksullaştı

Ülkemizde son 5 yılda halk iyice yoksullaştı.Yanlış ekonomik tercihler halkı perişan etti.Bu arada pandemi yüzünden işyerlerinin kapanması,işyerlerinin çocuğunun askıya alınması bu yoksulluğu daha da derinleştirdi.Bazı rakamları paylaşarak konuyu daha net anlatalım.

Türkiye de her 10 kişiden 5 i sosyal yardım alıyor.

Cumhurbaşkanlığı 2020 Yıllık Programı'na göre ise belediyeler dışındaki kamu kuruluşlarının sosyal yardım harcamalarından 17 milyona yakın kişi yararlanmış.

Aynı rapor, belediyelerin tüm sosyal yardımlarının 2016'da 2,1 milyar TL, 2017'de 3,2 milyar TL ve 2018'de 4,9 milyar TL'ye ulaştığını belirtiyor.

 2012 yılında yardım alan hane sayısı 6.7 milyon iken, bu sayı 2014 yılında 8 milyon haneye çıkmıştır.

Günümüzde yoksul sayısı 35 milyonu aşmıştır.

“Sosyal yardımlar sosyal devlet anlayışının bir sonucu olarak gözükmekle beraber diğer yönüyle yoksulluğu ifade etmektedir. Sosyal yardıma ihtiyaç duyan kişi sayısının artması; aynı zamanda işsizliğin artması, gelir dağılımının bozulması, fırsat eşitliğinin sağlanamadığı anlamına da gelmektedir. Hiç şüphesiz yoksulluk, toplumsal gelişmenin ve özgürlüklerin önündeki en büyük engeldir.

Bu arada Türkiye’nin sosyal politikasının özellikle sosyal yardım ve hizmet ağının hiçbir siyasi sömürüye mahal vermeden ‘hak temelli’ olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

.İktidar Kaynakları adil dağıtmalı

Aslında iktidarların görevi yoksulluk ve işsizlik dayanılmaz hale geldiğinde dayanışma kampanyaları açmak değildir.

 Halk zaten kendi içinde dayanışmaktadır.

 İktidarların ülkemizde bugüne kadarki en önemli işlerinden biri kamu kaynaklarını dağıtma işidir.. Herkesin hakkını teslim ettiği gibi kamu kaynaklarını yandaşlarına dağıtmada gelmiş, geçmiş en pervasız iktidar mevcut olandır.

Şehir Hastaneleri,  köprüler, yollar, havaalanları adeta yandaşlara para aktarmak için yapılmıştır.

Öyle ki  

Geçilmeyen köprüler için ödenen paralar, bakılmayan hastalar için yandaşlara ödenen paralar, uçmayan yolcular için yandaşlara ödenen paralar insanların içini sızlatıyor.

Saraylar, uçan saraylar, makam arabaları ile israf ise had safhaya ulaştı.

Aslında iktidarın tercihi önemlidir bu kaynak paylaşımı veya aktarma işinde.

Tüketimi teşvik ederseniz üretime yatıracak paranız kalmaz.

Fabrikalar kapanıp yerine iş hanları konutlar yaparsanız istihdam sorunu çıkar.

Kartopu gibi günden güne artan işsizler ülkenin en önemli meselesi haline gelir.

Şu an 10 milyonu aştı işsiz sayısı.

İşi olanlar ise yürek küpürtüsü halinde çalışmaya gayret ediyor.

Çünkü salgına dayanamayan borç içindeki işveren her an işyerini kapatabilir.

Sonuçta yardımlaşma iyi güzel bir uygulama.

 Fakat daha önemlisi insanları yardıma muhtaç hale getirmemek lazım.

50 yıl önce Aşık Mahzuni yoksulluğu şöyle tarif etmişti. Bu türkü sözü ile yazımıza noktayı koyalım…

Yetim sırtından doyan doyana

Doyan doyana

Gönül bu oyuna nasıl dayana?/ Nasıl dayana?

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana

Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?/ Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/ Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana

Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?

Söylemesem mi?