Kavramların zıttı ile bilinmesi gibi bir gerçek var…

Başarı başarısızlıkla, varlık yoklukla, sorun çözümle…

Zira lise müfredatında felsefe derslerinin bir konusu bu söylemi ihtiva emektedir. Tüm bunlara yazımın başında değinmemin elbette bir nedeni var.

Yaşadığımız ekonomik ve sosyolojik sıkıntılara alıştırılıyor muyuz diye sorguluyorum bazen kendimi… İyimser olmaya hatta pollyannacı bir yaklaşım tarzıyla irdelememi sürdürmek istiyorum fakat dışarıdan bir ses “Kalk yerine yat” diyor.

Hassaten son yıllarda ülkece “Bahtsız Bedevi Şansı” yakamıza yapışmış gibi. Boynu bükülen yalnız hububatlar gibiyiz. Tam kafamızı kaldıracakken bir yel geliyor ve yine boynumuz bükülüyor.

Yüz yıl kadar evvel istilacı devletlerin atiye yönelik planlamaları içerisinde günümüzde yaşadıklarımız var demek belki fazlaca ütopik bir itham olabilir. Yalnız bunca vuku bulan felaketi de tesadüfe bağlamaya vicdanım el vermiyor.

Fisebilillah el vermiyor…

Zahirbin bir düşünce tarzıyla hareket etmemeyi öğrenmemiz ve bu bakış açısını tarih şuuruyla birlikte yeni jenerasyonlara aktarmak gerekiyor

Atinin aydınlığı ahvali mazide yaptıklarımızla eş değerdir. Atinin mazisi bugün ise, bugünden aydınlık istikbal için fazlaca gayret sarf etmek bir zorunluluktur.

Bir gazeteci olarak bu yazım beyanatı sabıkam olarak kayıtlara geçsin. Geçsin ki bizden sonrakilere bir ziya olmasa bile mütevazi bir kıvılcım olsun.

Ben kalk ve yerine yat denilmesinden artık çok sıkıldım Azizim!

Artık hülyalardan uyanarak, sersemlik halimin bitmesini arzu ediyorum. Yalnızca bununla da kalmayıp uyku ve uyanıklık arasında olan milletimin de uyanmasını istiyorum.

Zira istikbal kaygımızın artık karabasanların sonunu getirmesi gerekiyor.

İstirham ediyorum kalkın. Yalnız bu sefer yerinize yatmak için değil uyanmak için kalkın!