HER ADAMLA KONUŞULMAZ
 
“Dostlar, sevgilinin zülfündeki bağı çözün
Bu güzel geceyi, bu hoş hikâye ile uzatın
 
Dostların birbirine yakınlığı vesiledir sohbete
Kapatın kapıları ve nazar duasını okuyun
 
Rebap ve çeng haykırıyor ve diyorlar ki
Sırra vâkıf olanları can kulağı ile dinleyin
 
Cenabıhakk’ın lütfuna güvenemiyorsanız eğer
Aşkın sizi rezil rüsva etmeyeceğine inanın
 
Âşık ile maşuk farklıdır, benzemez birbirine
Sevgili nazlanırsa eğer siz tevazu ile niyaz edin
 
Sohbet erbabının size ilk nasihatıdır bu
Mayası bozuklarla sohbet etmekten uzak durun
 
Kim bu halkada aşkla diri, coşkun değilse
Fetvamdır, ölmeden cenaze namazımı kılıverin gitsin
 
Hafız bir lütuf talebinde bulunursa eğer sizden
Onu sevgilinin gönüle huzur veren dudağına havale ediverin gitsin”
 
Yukarıdaki şiir Şair Hafız’a aittir Bünyamin. Bugün yazmayı düşündüğüm konuyla mütekabiliyeti olduğu için özellikle seçtim ve en başa yazdım.
 
Okurken dikkatini çekmiştir, şair altıncı beyitin ikinci mısrasında kimlerle sohbet edilmemesi gerektiğini hatta kimlerle sohbet edil(e)meyeceğini “Mayası bozuk olanlarla sohbet etmekten uzak durun” diyerek özellikle vurgulamıştır.
 
Bu yazıyı kaleme almamın saiki de bu mısradır işte. Zaten zihnimde de bu ve buna benzer sorular gezinip duruyorlardı öteden beri. Elbette bu soruların zihnimizde dolaşmalarının da sebepleri vardı tabii.
 
Zaman zaman konuştuğumuz kimselerin konuşulanları yanlış anlamaları hatta anlayamamaları, anlar gibi gözükseler de kendince yorumlar katarak sözün olması ve durması gereken yerden alıp bambaşka mecralara taşımalarını biz de müşahade ediyoruz zaman zaman.
 
Söz söylenmesi gereken yerde önemini ve değerini üzerinde taşır. Daha önce başka bir ortamda söylenen söz aynı veya sonrası zaman diliminde ama farklı bir ortamda tekrar edilirse söz hikmeti ve gayesini kaybetme tehlikesini taşır en başta. Sözünüzü önceden dinleyip te ondaki hikmeti ve gayeyi kavrayamayan birisi o sözü alâka sınırlarını gözetmeden başka bir mecliste tekrarlarsa o kişiyle bir dahaki mukâlemenizde daha dikkatli olmanız gerekmez mi?
 
Düşünsel ve tecrübî alanda açalım biraz bu konuyu beraber istersen.
 
Kendisini hakikat yolunda ilim, irfan, akıl, ahlak edep ve görgü yolculuğunda yetiştirmeye çalışan ve bu yolda biraz da yol kaydedebilmiş insanların başındaki en büyük “gailelerden” birisi de kimlerle neyi, neden ve ne kadar konuşacağı meselesidir.
 
Çünkü buna dikkat etmeden konuşulduğunda, ardından baş gösteren sorunlardan birisi de en başta sözü dinleyenin de anlamını ve değerini değiştirmesi veya hafifletmesidir. Tersi de geçerli tabii, dinlenilen sözlere bazen o sözün ağırlığından fazla ağırlık da katılabilir ve o söz bu defa istenilen sonuçtan “inhiraf” etmeyi de getirir peşisıra. Hatta o sözler pek çok defa dinleyenlerini felakete hatta delâlete kadar götürebilir.
 
Bu nedenlerle konuştuğumuz kişileri en az bir kaç defa tartmamız gerekir. O sözleri doğru anlayabilecek kapasitesi var mıdır, o sözleri kendinin veya içinde bulunduğu meclisin menfaatine olacak şekilde kullanmış mıdır ya da ileride o sözleri söyleyenine karşı kullanmaya kalkmış mıdır?
 
Bütün bunlara ileride de değinmeye çalışalım ama hiç unutmayalım ki peygamberlerin sözleri (veya hiç söylemedikleri), tebliğ edilen dinin özüne ve amacına aykırı olarak o kadar çok kullanılmıştır ki dinin özünden ve amacından ne kadar uzaklaşıldığı ortadadır.
 
Hafız “mayası sağlam olanlarla sohbet edin” derken belki bu hususlara da işaret etmek istemiştir. Kendi adıma ne kadar dikkat etsek de dostluk ve insanın iyi dostlarının bulunmadı da nihayet bir nasip işidir ki ehli bilir bu işi.
 
Bu arada kendi adıma dostluğun bir örneğini meslek hayatımda yaşadığımı ifade etmeliyim yeri gelmişken. Cumartesi günü annesi vefat eden meslektaşım ve dostum Avukat Ömer Susuz ile yaklaşık çeyrek asırlık bir emin ve emanet üzerinde yeşermiş ve olgunlaşmış bir dostluğumuz câridir. Sıkıntılarımızı ve sevinçlerimizi beraber paylaştık, birbirimize iyi günümüzde de, kötü günümüzde de yardımcı olduk. Dostluğumuzda birbirimize söylediğimiz bazen çok da özel sayılabilecek sözlerden dolayı ne o, ne de ben hiç bir zaman bir zarar görmedik mesela. Bazen aramızın açık olduğu dönemler de olmuştur ama o dönemlerde bile samimi olduğumuz dönemlerdeki birbirimize söylediğimiz “sır” niteliği taşıyan sözlerimizin veya düşüncelerimizin aleyhimize kullanılmadığını her ikimiz de yakînen müşahede etmişizdir bu süreçte.
 
Vatanseverliğini ve bu konuda dik duruşunu, dostluğunu ve özellikle sehâvetini tasvip ettiğim ve hatta bazen hayran olduğum Ömer Kardeşimin bugünkü hüznü üzerine de bunları belirtmek istedim. Başın sağolsun Ömer Kardeşim!
 
Son sözümüzün vadesi geldiğinde her fâni gibi biz de birbirimizden razı olarak bâki aleme geçeceğiz inşaallah.
 
Yeter ki söylediğimizi anlayan, sözlerimizin ve dostluğumuzun hakkını veren sen ve senin gibi dostlarla birlikte yürüyelim bu yolları.
...