Fadime PALA

Havalarla aranız nasıl?  Şahsen ben tam bir yaz kadınıyım. Soğuk şeyleri sevmem. Suyu dahi ılık içerim. Aşırı sıcağı da sevmem. Mevsimin buz gibi olduğu şu iki günde İstanbul’da bacaklarım fena ağrıyor. Romatizma işte. Yaşlı falan da değilim ha! Havalardan etkileniyorum. Bu bir gerçek… Sıcak havalarda hiç dizlerim ağrımaz.

 

Her mevsimin kendine göre bir tadı var. Peh! Gel bi de soğukta sokakta yatana sor. Mevsimler bile kapitalist. Ama bu sene biraz diğer yıllara göre farklı hissediyorum. Belki de yaş almak insana tat almasını da öğretiyor. Bahsedilen onca,  kışa olan heyecan da buradan geliyor demek ki. Ama dediğim gibi bu sene kış bile bana farklı geliyor.

İstanbul’da kış son iki günde fena adımlarla geldiğini hissettirdi. Bi kaç gün önce adaya kaçtım. Bir şeyler karalamak için, oranın temiz havasını almak için. Ada da eskisi gibi değil. Esnaf yorgun. İnsanları da öyle… Bu gidişimde oldukça soğuk buldum. Havayı değil. Tabi o da ayrı soğuktu. Erken saatlerde kalkıp şöyle bi bakmak istedim çevreye. Öyle üşüdüm ki sıcak bir yer aradım saatlerce.

Yok. En sonunda geldiğim yere dönerken tam,  bacası tüten bir yer gördüm. Koşa koşa gittim. Girdim içeri. Bir emin olamadım , - özel mülk mü? İçerde koltuklar, kitaplıklar var, ortada kocaman bir kuzine soba. Alev alev yanıyor harlanmış odunlar. Adımı atıp kararsız kaldığım anda hemen yandan bir ses buyrun buyrun diye seslendi.

Döndüm. Tekerlekli sandalyesini sobanın çaprazına çekmiş, gazetesini okuyan gözlüklü bir beyfendi. Odanın tavanından uzun uzadıya geçen borularla ısıtılmış, bir miktar kömür kokusuyla beni karşıladı. Oturdum. Çok üşüdüm…

- ısınırsın şimdi. Çay söyledim. Kuzinenin üstünde bakır rengi güğüm de var. Bir süre sessizce oturdum. Bir geçmişe gittim şöyle. Annemin bizleri bir araya topladığı sıcacık ortamı burnumda hissettim… Bir beyfendi gelip ellerini ovuşturarak sobaya yaklaştı , “sabahtan yaktık da gelip ısınmak bir nasip olmadı.”

Sohbet ettik biraz.

Sonra kalktım.

Dışarı çıkınca dedim ki; Toprak, güneş ve ben bahtiyarım.