Uğur Mumcu

Gazeteciyi nasıl tanımlarsınız?

Peki, Z kuşağına gazeteci kimdir diye sorsak ne cevap alırsınız? Herhalde gördüklerini söylerler…

Desteklediği partinin lehine karşısındakinin aleyhinde propaganda polemikleri yazan kişiye “Gazeteci” denir. Hele arada birkaç hakaret sallayanlar daha iyi gazetecidir.

Yok canım…

E zaten sosyal medyayı da böyle kullananlar yok mu?

Kendini gizleyerek açıkta olanlara küfrederek kahramanlı taslayanlar yok mu?

Hey gidi kahramanlık ne hallere düştün..!

Ama gazetecilik her zaman böyle değildi.

Soran, araştıran bulduklarını kimin nasırına basar demeden cesurca ortaya koyanlara gazeteci denilirdi. Atilla İlhan’dan teşbih edersek “Güneşten ışık yontarlardı” Kendilerini ona buna değil topluma karşı sorumlu hissederlerdi.

Ve o…

O onların en iyilerindendi…

Ta o zamanlar cemaatlerin Türk ordusunu ele geçirmek amacıyla askeri oklularla öğrenci yerleştirdiklerini açıkladı. Uyuşturucu trafiğinin ve kaçakçılarının üstüne üstüne gitti ama genel laflarla değil.

İsim isim…

Silah ticareti, terör ve uyuşturucu arasında ki bağları açığa çıkardı. Bazı devlet yetkililerinin uyuşturucu kaçakçılarıyla bağlarını deşifre etti. PKK ve benzeri terör örgütlerinin İsrail İstihbaratıyla ilişkilerini yazdı. Bir iddiaya göre son sıralarda Abdullah Öcalan ve İstihbarat servisleri arasında ilişkiyi gösteren belgeyi bulmuştu.

Orduya hakaret etti diye subaylık hakkı elinden alınmıştı. Askerliğini sakıncalı piyade olarak yaptı.

Ama işte…

Kader cilvelidir.

O acı günden tam bir gün önce harp akademilere konuşmacı olarak davet edilmişti. Bu piyade erinin komutanlara yaptığı konuşma ders gibi bir cümleyle bitmişti.

“İnsan hakları adı üzerinde insana özgü haklardır. Herhangi bir mezhep ayrımı yaparsak, herhangi bir ideoloji ayrımı yaparsak o zaman insan hakları yerine bir başka çıkarı savunuruz demektir.”

Bu konuşmadan 11 gün sonra 24 Ocak Pazar günü Ankara’nın Büyükesat semtinden bulunan Karlı sokaktaki evinden çıktı. Bir hasta ziyaretine gideceklerdi. Sürekli ölüm tehdidi aldıkları için güvenlik  protokolü haline getirmişti. Önce kendisi arabaya biner çalıştırır ve sonradan aile gelirdi.

O günde Reno 12 aracına tek başına bindi.

Anahtarı çevirdi ve C4 bomba düzeneği harekete geçti.

Araba bir enkaza döndü.

Ailesini kurtarmıştı ve henüz sadece elli yaşındaydı.

Öldüğü gün gazetede çıkan son yazısı Zeinname başlığıyla çıkmıştı. İki bakanın müteahhitlere çıkar sapladığını belgeleriyle yazmıştı.

Türkiye o Pazar günü yetiştirdiği en önemli araştırmacı gazetecilerden birisini uğurladı.

Şair Ali Çınar’ın dizeleriyle;

 “Uğurlar olsun, uğurlar olsun

Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun.

Bir keskin kalem bir kırık gözlük

Yürekli yiğitlere hatıran olsun”

Uğur Mumcu, hukuk eğitimi almış devlet memuru bir baba ve ev hanımı bir kadının dört çocuğundan birisi. 22 Ağustos 1942’de Kırşehir’de doğdu. Anne Nadire Hanım toplumsal sorunlarla çok ilgiliydi. Uğur’un ve kardeşlerinin yöneliminde bu durumun çok etkisi oldu.

Tam bir Ankaralı olarak büyüdü.

Daha öğrenciliğinde bir makalesiyle ödül aldı. Üniversite eğitimi sırasında münazara yarışmasını kazandı.

Okuldan sonra bir süre Hukuk Fakültesine asistan olarak devam etti ama içi içine sığmıyordu.

Söyleyeceği çok fazla şey vardı…

Akademik kariyeri elinin tersiyle iterek gazeteciliğe yöneldi. Dedim ya o zamanlar gazetecilik topluma karşı sorumluluk ve perdenin arkasında ki kirli ilişkileri ortaya çıkartma sanatıydı.

1974’de Şükriye Gürdal, Uğur Mumcu  ile evlendi. İki de çocukları oldu…

Cumhuriyet gazetesinde Gözlem başlığıyla neredeyse aralıksız yazdı. Kırka yakın da kitap yazdı.

Demokrasiye bağlılığı ve darbe karşıtlığı karşısında sözde değil net bir tutumu vardı.

Uğur Mumcu aslında bir gazeteciydi ve sözleri o günden bugüne yankılanmaya devam ediyor…

Ve devam edecek…