Zamanla insan değişmez derler ama insan zamanla bambaşka birine dönüşebilir.

Derler ki zaman her şeyin ilacıdır…

İnsan yeter ki farkına varsın. Değişmek, değiştirmek istesin.

Geçmişte üzüldüğün, sürekli düşündüğün şeyler zamanla saçma gelmeye başlar ve dersin ki ben bunun için mi üzülmüşüm ya da bunun için mi zamanımdan çalmışım.

“Bir saniyesine bile hakim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.”

Zaman öyle bir şeydir ki eskiden saatlerce anlatmak istediğin, saatlerce üstüne konuşmak istediğin şeyler zaman geçtikçe değersizleşir, anlatmaya ya da üzerine konuşmaya gerek bile duymazsın.

“Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolanır insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır”

Hayalleri kırılan, paramparça olan insanlar kırıldıkça daha da keskinleşir. Ne konuşmak ister, nede susmak. Zamana bırakır, hani şu her şeyin ilacı olan zamana.

Zamanla kendini korumaya alır, kimsenin üzmesine, kırmasına müsaade etmezler.

Zaten paramparçadır bir daha nasıl kırsınlar?

Kendi yaralarını kendileri sarar, kimseye ihtiyaç duymazlar.

Sanki hiç olmamış, sanki hiç yaşanmamış gibi…

Sadece senin üzerine durduğun kadarmış hayat. Üzüldüklerinin aslında hiçbir anlamı, kıymeti yokmuş.

Üzüldüklerinin, düşündüklerinin, zamanını harcadığın boş işlerin…

İnsan büyüdükçe mi olgunlaşır? Yoksa yaşadıkları mı olgunlaştırır?

İnsanı yaşadıkları olgunlaştırır, bambaşka bir insana dönüştürür.

İçi kıpır kıpır yaşam sevinciyle dolu insanların içindeki çocuğu neden öldürmeye çalışıyorlar?

Neden hep heveslerini kursaklarında bırakıyorlar?

Tabi bunu umursayan da, umursamayıp içindeki neşe dolu çocuğu öldürmeyen de var.  

İçinizde ki çocuk yaşıyorsa, yaşlanmıyorsunuz demektir.

İçindeki çocuğu öldürme, öldürme ki düştüğünde “ACIMADI Kİ” diyebilesin.

Kimse için yaşama, kendine iyi gelen şeyleri yap. Başkasına mutluluk veren şeyler sana vermeyebilir, sana mutluluk veren şeyler başkasına saçma gelebilir ama sen öyle mutlusundur.

Ne yaparsan yap kendin için yap. Bu hayat onların değil, unutma bu hayat senin. Ve zaman geçiyor keşke dememek için çabala…

Belki de yeni bir hayat, yeni insanlar, farklı bir şehir.  

Sen yeter ki iste. Değişmez, geçmez dediğin şeylerin tozu bile kalmaz.

Hayat bitmedi, hayat devam ediyor. Geçip giden zaman geri gelmiyor. Bu hayatta her şeyin telafisi vardır, günlerin, ayların, mevsimlerin bile…

Ama geçip giden zamanın telafisi yok!

“Önemli olan zamana bırakmak değil, zamanla bırakmamaktır.”

Zamana bıraktım diyip hayatı da bırakırsan olmaz tabi…

Çabalayacaksın, uğraşacaksın, direneceksin!

“Önce kendini sev. Önemli olan sensin, önemli olan senin ne istediğin. Bunu sakın unutma. Senin bir erkeğin zekasına, merhametine, adaletine, aşkına ya da sadakatine ihtiyacın yok. Kimseye sempatik ya da güzel görünmek gibi bir derdinde yok. Zaten güzelsin. Zaten zekisin. Yeter ki bunun farkına var. Kendine güvenmeyi bil. Kendinle yetinmeyi öğren. Sağlam bas ayağını yere. Düştüğünde de kalk, tek başına. Nasıl biri olman gerektiğini sen seç. Hayatını kontrol edecek değil, paylaşacak insanı bul. Görmezden gelindiğinde, görünmez hissetme. Susturdukların da susma. Sorgula kabullenme. Aklından geçeni de söyle, rahatsız olduklarını da. Oku, çalış, çabala celladına teslim olma.”

Yazıma burada noktayı koyarken bir sonraki yazımda buluşmak ümidiyle.

Sağlıkla kalın…