CAHİLLER MUTLU OLMAZ
 
Mutlu olmak gerek
yaşarken
Ve yaşamak tabii mutlulukla.
Mutluluk gülse, bilmek gerek
Dikenidir onun cehalet.
...
[Bir de bahsettiğiniz “cahil şehir” var.
 
-Cahil şehir, mutluluğu bilmeyen, aklının ucundan dahi geçirmeyen şehirdir. Onlara mutluluktan bahsedilse bile, anlamaz ve inanmazlar.
 
Ne yaparlar peki?
 
Onlar beden sağlığı, zenginlik, seks, insanın arzuları peşinde koşma serbestliği, saygı ve itibar görme gibi şeyleri gaye edinirler. Bunların her birini mutluluk sınırlar.
 
Bir insan sağlıklı, zengin, serbest, saygın ve muteber olduğunda, üstüne bir de seks yaptığında mutsuz mu olur cidden!
 
Tüm bunların teminine erdemlerin eşlik etmesi elzemdir. Cahiller bunu hesaba katmazlar. Cinsel tatmin, beden sağlığı veya para kazanmak mesele değil. Tüm bunları doğru düşünce ve doğru davranışla, ölçü ve denge ile elde etmelisin. Irza tecavüz, çalıntı böbrekle sağlığına kavuşmak veya meslektaşlarını iflasa sürükleyerek zengin olmak seni mutlu kılmaz, suçlu kılar.
 
Şimdi anladım sanırım.
 
Bir kimseye hak ettiğinden azını vermek, o kişinin aleyhinedir. Fazlasını vermek ise şehir ahalisinin aleyhinedir. Yine bir kişi aleyhine olan şey, esasen tüm şehrin aleyhinedir.
 
Peki, cahil biri mutlu olamaz mı?
 
Hayır.
 
Fakat... ne bileyim, kimseyi zarara uğratmadan para kazanıyorsa mesela?..
 
Yahu, cahiller paranın peşine, sırf onu elde etmek için düşerler. Para vasıtasıyla, paradan daha değerli bir şeye ulaşmanın yolunu bilmezler.
 
Şeref kazanmayı da küçümsüyorsunuz?
 
Evet, kişisel veya grupsal olarak ün ve itibar kazanmayı önceleyenler, ne erdemli ne de mutlu olabilirler. Kendi kavmini, ırkını, sembollerini yücelten ve bu yolda birbirini destekleyen, onaylayan kimselerin hayatı, aklın ve vicdanın tasdik edeceği bir niteliğe kavuşamaz.]
 
Geçtiğimiz günlerde Park Afyon’a uğramıştım Bünyamin. Üst kattaki kitabevine uğradığımda Murat Menteş’in hazırladığı, April Yayıncılık tarafından yayınlanan ve “April Yayıncılık iftiharla takdim eder” anonsuyla sunulan “Murat Menteş’ten Derde Deva Randevu” isimli kitabı ilişti gözüme. Kapağının sol tarafında “Müteveffa yazarlarla söyleşiler”, sağ tarafında da “Zamanda edebî bir seyahat” yazıyordu.
 
Kitaba biraz göz gezdirdim. Çizgilerle de desteklenmiş olduğu için okunması da zevkliydi. Kitabı kütüphaneme katmak için aldım. Kısa, pratik ve kendi alanlarında hakkıyla “üstatlığa” ulaşmış onbir yazar ile tahayyülî ve kurgusal konuşmalardan oluşuyordu kitap.
 
Kitapta kendileriyle günümüze, dünümüze ve yarınımıza ilişkin olarak
FÂRÂBÎ,
SHAKESPEARE,
DOSTOYEVSKİ,
HACI BEKTAŞ-I VELİ,
NIETZSCHE,
HÜSEYİN RAHMİ,
AGATHA CHRISTIE,
NEŞET ERTAŞ,
KURT VONNEGUT,
ORHAN VELİ ve
BUKOWSKI ile kurgusal konuşmalar yapılıyordu.
 
Yukarıda alıntılamış olduğum yazı Fârâbî ile yapılan söyleşiden alınma. Yazımızın başlığı da o alıntıdan. Bu kitabı sen de edinmelisin bence. Ayriyeten dikkatli bir şekilde okumanı tavsiye ederim. Kafana takılan, hayata, cosmosa, zamana ve son’a ilişkin ağır ve vurucu sözlerle bir kez daha karşılaşmış olursun.
 
Mesela yukarıdaki söyleşide Fârâbî cahillerin mutlu olamayacağını ancak cahil olmayanların anlayabileceği bir şekilde birkaç cümleyle nasıl da özetleyivermiş.
 
Unutmamak gerekir ki hayat aslında ve özünde mutlu olmayı başarabilmek ve onu bir sanat halinde yaşayabilmektir. 
 
Bu da ancak her şeyin fâni olduğunun, son’lu olduğunun farkına varmakla ve sonsuzluğa giden yolun yolcusu olabilmeyi bilmek, istemek, kavramak ve o yolda yol katetmekle olabilecektir sanırım.
 
“Mutlu olunacak! Ol!” demekle de mutlu olunamaz tabii. Onu kendimize, kendimizi de ona hazırlamalıyız yaşarken.Yaşarken mutlu olmalıyız. Mutluluk yaşarken lazım bize, bu dünyadan gittiğimizde değil.
 
Mutlu olmak gerek
yaşarken
Ve yaşamak tabii mutlulukla.
Mutluluk gülse, bilmek gerek
Dikenidir onun cehalet.
...