Deniz deniz Akdeniz

Suları berrak deniz.

Karşıda yar ağlıyor

Gideyim bırak deniz.

 

Millileşme başlıklı yazı dizimizin ikinci bölümünde gitmesek de görmesek de orada bir rezerv var diyebileceğimiz bir konuyu ele alacağız.

2019 yılında elli civarı alanında uzman profesör takımına Dr. Muhammet Ali Fatih Erbakan’ın hazırlattığı “Milli Kaynak Paketlerimiz” kitapçığında da açık ve net bir şekilde belirtilen “Doğu Akdeniz rezervleri” konusunu işleyeceğiz.

Talebelik yıllarımızda eğer hala heyecanını yitirmemiş bir tarih öğretmenine rast geldiyseniz (ki bu konuda kendimi son derece şanslı sayıyorum) ülkemizin her karış toprağında ayrı bir cevher olduğunu mutlaka duymuşsunuzdur. Bu muştulu haber sonrası “ama” ile başlayan cümleler de duyduysanız “Siyonizm tehlikesine” ufaktan bir girişte yapmış demeksinizdir.

İşin hatırat kısmını bir kenara bırakıp Akdeniz’de bulunan zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine geri dönelim…

Üç kıtaya sığmayan Milli Şuur’un şimdiki Misak-i Milli sınırlarına sığdırılmış olması hasebiyle içimizdeki ateş “Siyonizm ve onun evlatları” tarafından küllere bürünmüş halde…

O küllerin bir gün rüzgarla yeniden alevlenmesi ümidimiz olmasa herhalde yaşayamazdık. Hele ki rüzgarların en güzeliyle Milli Görüş rüzgarıyla alevlendiğini hayal ettikçe heyecanımız bir kat daha artıyor…

Ne diyordu Mücahit Erbakan “Bir şey istiyorum; Heyecan, heyecan, heyecan…”

Irak, Suriye, Libya…

Terör Devleti İsrail…

Sizce de Akdeniz gitgide çembere alınmıyor mu?

Bu çemberin tek açık noktası günümüzde bilin bakalım neresi?

Elbette Türkiye…

İslam coğrafyasının zulümle abat olan geleceği bizlerin elindedir…

İşte bu yüzden cennet vatan kimine göre kızıl elmayı kimine göre ise Milli Görüşü tüm dünyada hakim kılmak zorundadır.

Bunun dışında geliştirilen tüm modeller melezlik ihtiva edeceği için taklitten ibaret olup Milli Görüş’ü ikame edemeyecek kadar basit kalacaktır.

Doğu Akdeniz’de kendilerini nimetten sayan hafıza kaybı yaşayarak daha düne kadar bizim egemenliğimiz altında olduklarını unutan Rumlar o bölgede küstahça bir tavır içerisinde faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyorlar.

1964 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi “Bölgesel Deniz Kanunu” adı altında bir yasayı sözde meclislerinden geçirdiler.

Bilin bakalım o dönem başbakan ve dış işleri bakanı kim?

Başbakan İsmet İnönü ve Dış İşleri Bakanı Feridun Cemal Erkin.

Tahmin edeceğiniz üzere 1960 Darbesi sonrasında hükümet ordudan CHP’ye geçmiştir…

Meclisten geçen bu kararın ileriye yönelik nasıl tehlikeler barındırdığını maalesef dönemin ne başbakanı ne de dış işleri bakanı göremedi.

Canı sıkıldıkça deniz sahasını genişleten Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin bugün geldiğimiz noktada 13 blok olarak adlandırılan bir genişliğe sahip olduğu göze çarpıyor.

Yakın tarihe bakacak olursak 2012 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ikinci defa ruhsat edindirme çalışmalarını başlatarak Fransız bir petrol firmasına 10 ve 11. Blokları verdi. 2013 yılında ise Amerika menşeili iki firma şekilde yer alan 13. Bölgede toplam 50 metreküplük bir rezerv buldular. Takvimler 2012 senesini gösterdiğinde ise istiridye kabuğunu kendisine logo yapan Siyonist kökenli olduğu ifade edilen bir firmanın alt şirketlerinden bir tanesi 12 numaralı bloğun yüzde 35 hissesine ortak oldu. Okyanus ötesinden gelenlerin cirit attığı Güney Kıbrıs Rum tarafında kana üşüşen köpek balıkları dolaşıyor anlayacağınız…

(Devam edecek…)