Sevgili Odak okuyucuları… Bu sene Büyük Taarruz (26 Ağustos) ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin (30 Ağustos) 100.yılı… Başka bir ifade ile Zafer’in 100.yılı… Zafer Haftası dolayısıyla farklı etkinlikler düzenleniyor…Ben de Zafer’e giden yolculuğu satır başları ile anlatmaya çalışacağım.

1 Yıl Hazırlık

23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasındaki Sakarya Savaşı kazanıldıktan sonra ülkede büyük bir sevinç olmuştu. Yunanlar Afyonkarahisar-Eskişehir hattına çekilmişti. Herkesin beklentisi şu idi: “Düşmana taarruz edelim ve hemen yurttan atalım.”Bir kişi hariç… Mustafa Kemal Paşa, ordunun taarruz gücünün olmadığının farkında idi; ona göre düşmanı yurttan atmak için hazırlık yapmak gerekiyordu. Aksi takdirde yeniden Sakarya Savaşı öncesindeki duruma dönülebilirdi. Sabırla beklendi. Hatta TBMM’de bu yönde sert eleştirileri de dinledi. 1 Nisan 1922’de Konya Ilgın’da ordunun yaptığı manevraları yakından takip etti.

Yüzyılın Maçı-28 Temmuz 1922

Ordu bir yıl hazırlık yaptı. Tatbikatlar yapıldı. Keşifler yapıldı. Planlar yapıldı. Ve artık sıra ordu komutanlarına taarruz kararının açıklanmasına gelmişti. Ordunun karargâhı Akşehir’de idi. Ordu komutanlarının bir araya gelmesi, taarruz planının açıklanması ve tartışılması gerekiyordu. Ama her tarafta Yunan casusları vardı ve bu durum tehlike arz edebilirdi. Hemen bir plan yapıldı. Akşehir’de bir futbol maçı organize edilecekti. Ordu sanki eğleniyor gibi gösterilecekti. Sanki bir taarruz planı içinde olunmadığı izlenimi verilecekti. Taarruz edecek ordunun futbol maçı ile ne ilgisi olabilirdi ki! Ve 28 Temmuz 1922’de Akşehir’de kırmızı ve beyaz formalı Türk askerleri arasında futbol maç yapıldı. 2-2 bitti. O günün gecesinde ise Akşehir’deki karargâhta komutanlar sönük bir ışık altında konuşmaya başlamıştı. Konu, taarruz planı idi.

Yakup Şevki Paşa’nın İtirazları

Fevzi Paşa, planı anlatmaya başladı.“Sayıca bizden üstün olan düşmanı bir darbede çökertmek istiyoruz. Birliklerimizin büyük bir kısmını Afyon’un güneyinde toplayacağız. Süvari kolordusu ile birlikte Sincanlı Ovası’na ineceğiz. Düşman da parçalara ayrılacak ve biz bu parçaları kolayca yakalayacağız. Düşman İzmir yönüne doğru kaçmaya başlayacak…”

Plan sade ve açıktı. Ama riskliydi… Komutanlar arasından bir kişinin kafasında soru işaretleri vardı.  O kişi Yakup Şevki Paşa idi. “Ben bu plana katılmıyorum. Kafamda soru işaretleri var”dedi ve devam etti. “Yüz bine yakın insanı Afyon’un kuzeyinden güneyine indirmek zor. Hele bunu düşmana fark ettirmeden yapmak ise imkânsız. Düşman bunu öğrenirse de baskın yapmamızın bir anlamı kalmaz. Ben askerlerimizin bir kısmını yerinden oynatınca düşman uçağı ertesi sabah bu değişikliği görüyor. Bunu önleyemeyiz.”

İsmet Paşa da ona şöyle cevap verdi: “Düşmanın bizim askerlerimizin hareketini anlamaması için her türlü tedbiri alacağız.” Yakup Şevki Paşatereddütlerini söyledi. Zira başarılı bir taarruz için her şey konuşulmalıydı.O akşam taarruz planı uzun uzun tartışıldı ve son sözü Mustafa Kemal Paşa söyledi: “Varımız yoğumuz neyse kesin sonucu bununla almak zorundayız.Tarihe ve millete karşı bütün sorumluluk bana aittir”

Mustafa Kemal Paşa Ankara’da

Taarruz kararının alındığı ve planların anlatıldığı Akşehir’deki toplantıdan sonra Mustafa Kemal, Ankara’ya geldi. Yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da var… “Ankara’da taarruza dair tek bir kelime edilmeyecek. Taarruz edileceği bilgisi paylaşılmayacak.”Fakat Ankara sokaklarında tek bir şey konuşuluyor… TBMM’de yapılan tartışmaların odak noktasında tek bir konu var… Eleştiriler tek bir noktada toplanıyor… “Neden taarruz etmiyoruz?”

Fevzi Paşa’nın İsyanı

Ağustos 1922 başında TBMM’de artık sesler yükselmeye başlıyor. Eleştirilerin dozu artıyor.

“Zaten yüzde 25 zafer şansımız var. Kendimizi zorlamayalım.”

“Bizim devemiz ve katırımız olsaydı başarabilirdik. Ama yok… Asker aç, susuz yürüyemez.”

“Düşmanın çok büyük yığınak yaptığı söyleniyor. Yunan generaller bu mevzilerin aşılamayacağını söylüyor.”

Bu cümleler karşısında Fevzi Paşa daha fazla dayanamıyor ve cevap veriyor.

Zafer ihtimalimiz yüzde 25 değil 75’tir. Bizim devemiz katırımız yok ama ben Mehmetçiğin mücadele gücünü, dünyanın başka hiçbir canlısı ile karşılaştırmam.”

“O Mehmetçik ki kavgaya girdiği zaman deveden fazla yol yürüyerek ve aç kalarak savaşır. Unutmayın ki Sakarya Savaşı’na mermilerimizin çoğunu askerimizin karısı, anası, kızı taşımıştır.”

Düşmanın tel örgüleri varmış… Bunu söyleyenlere hatırlatırım ki Mehmetçik hırsa gelince yumruklarıyla telleri değil demirleri parçalar.”

 

“Gaflet İçindesiniz… Bu Klasik Bir Harp Değildir”

 

Fevzi Paşa’nın kurduğu cümleler eleştirenlere iyi bir cevap olmuştu.

Son eleştiri ise Kara Vasıf Bey’den geldi.

“İyi de Ankara’yla İzmir arası 800 kilometredir. Bu mesafeyi alırken askeri nasıl besleyeceğiz?”

Bunun üzerine Fevzi Paşa şu cümleyi kuruyor: “Mesafeyi ölçerken cetveli, pergeli yanlış tuttunuz herhalde… Zira taarruza Ankara’dan değil Afyon’dan başlayacağımızı bile hesaplamayacak kadar gaflet içindesiniz.”

Yunanlar Afyon’a kadar çekilmişti. Taarruz bura­dan başlayacaktı.

Fevzi Paşa devam ediyor:

“Şimdi harman mevsimidir. Şimdi köylünün elinde her şey vardır. Onlar kendi ordularını, fırınlar dolusu ekmek çıkararak, sürülerle kurbanlar keserek ve çuvallar dolusu üzümler sağlayarak karşılar. Bu kavga başka orduların, başka şartlar altında yaptıkları kavgalara benzemez. Bunun içindir ki bu kavgada bizim yiyecek menzilimiz tarihin klasik harplerinde görülen ordularınki gibi gerimizde değil ilerimizde olacaktır.”

İşte, Büyük Taarruz öncesi TBMM’deki tartışmaları Fevzi Paşa bu cümleleri ile göğüslemiştir. Taarruz tarihi ile ilgili de herhangi bir ipucu verilmemiştir.

Şimdi sıra ordunun taarruz edeceği Kocatepe çevresine yerleşmesine gelmişti.

 

(DEVAM EDECEK…)