Gelişen ve büyüyen bir memleket olmak gerçekten hem çaba hem de ciddi anlamda gayret gerektirir.

Merhabalar değerli okurlar.

Nasıl, siyaset baya hızlandı değil mi?

Popüler adaylar ortaya çıktı ve şehir her yerde kim seçilir dedikodusuyla sallanmaya başladı.

Neyse konumuz bu değil tabi ki.

Asıl derdimiz var olma çabasında olan ve günü kurtarmaya çalışan insanlarımız.

Sevgisizliğin ve aşksızlığın yok olup gittiği şu zamanlar aile kavramının da artık iyice yok olmaya başladığının farkındasınızdır umarım.

Özellikle iki dizi çok dikkatimi çekiyor.

Biri Kızılcık Şerbeti, biri de Kızıl Goncalar

Sanki gizli bir el Seküler kesim ile Mütedeyyin kesimi karşı karşıya getirmek için olağanüstü bir çaba gösteriyor ve kısmen de olsa bunu başarıyor.

Giyim kuşamdan tutunda, sosyal hayat ve inanç olgularına da vurgu yapan bu iki dizi (ki bana göre zehirli sarmaşık gibi) insanımızın en hassas olduğu değerleri yerle bir etmek için adeta hazır ol vaziyette bekliyorlar.

Elbette sosyal yaşam olgusunda insanlarımız her konu da özgür bireyler olarak bize emanet edilen demokrasi kavramlarına sıkı sıkıya bağlılar.

Bu konu da herhangi bir şüphe yok.

Ama fazlaca Avrupalılaşmanın kötü yanlarını almanın da bir âlemi yok diye düşünenlerdenim.

Yani teknolojiyi al ama serbestliğin en dibini de kontrol etmek şartıyla…

Gençlerin özellikle Z KUŞAĞI tabiri yapılan geniş bir kesimin pek fazla siyasetle veya yönetimlerle alakaları olmadığı gibi, teknolojinin en üst randımanını kullanmaları son derece faydalı.

Ama kontrol edilmesi gereken bir alan olduğunu buradan hatırlatmak isterim. Dışarıya genç beyin göçünün olduğu bir gerçek.

Fakat devletimizin belirli alanlarda açmış olduğu iş istihdamlarında bu kesimin ilgisinin de ne kadar büyük olduğunu başvurularda gördük.

Örneğin, ( MİT VE UZAY DAİRESİ TEKNOFEST ALANLARI BAŞVURULARI) yani dememiz o ki bizim bu memleketten başka yaşayacağımız bir ülke kesinlikle yok.

O zaman ne yapıyoruz?

Şartlar ne olursa olsun bu cennet vatanımıza sahip çıkıp onu gözümüz gibi koruyacağımıza kendi kendimize söz vermemiz gerekiyor.

Unutmayın!

Gazi Mustafa Kemal bile ‘BEN EN ÇOK GENÇLERE GÜVENİYORUM’ dememiş miydi?

Bir büyüğüm demişti.

(Her lafı duyma diye kulağının ardı var. Her şeyi görme diye gözünün kapağı var. Her lafı söyleme diye dilinin önünde dudağın var)

Dememiz o ki, insanoğlunun yaradılış gereği doymayan bir yapısı var.

Ama nefs denilen bir muhteşemlikte var.

Sonuç birinden birine tam sahip olursan, ya seni yukarı taşır ya da yerin dibine daldırır.

Karar mekanizması sana bu özgürlüğü veriyor.

Tıpkı MATRIX Filminde ki gibi MAVİ Hap mı? KIRMIZI Hap mı?

Elbette karar sizin.

Dip not; Rahat olmak lazım, ama duyarsız değil. 

Açık sözlü olmak lazım, ama edepsiz değil…

Kalın sağlıcakla…