Sevdiğim bir büyüğümden bu lafı ilk defa duyunca gerçekten çok şaşırdım.

-Hayırdır?

-Neden böyle dedin?

-Nerde o eski bayramlar… Eskiden büyüklere hürmet saygı ve özlem vardı. Şimdi etrafa bakıyorum da millet anasını babasını başından atmak için elinden geleni yapıyor ve daha acısı bunu haneye gelir olarak sayıyor ne acı! Geçen Hacer’ler geldi ziyaretime. Onların evde eşinin anne ve babası kalıyordu.

Eşi; huzurevine bizimkileri yatıralım artık Hacer demiş.

Hacer de delirdin mi bey ne yapıyorsun sen ya. Şaşırdın iyice…

Eşi; Artık bakamıyorum yetişemiyorum valla. Borç harç içinde bittim valla demiş…

Her ikisi de ağlaya ağlaya bu kararı onamışlar.

Bayram sonrası anne ve babaya uygun bir dille anlatıp huzurevine gönderecekler.

Nasıl üzüldüm nasıl anlatamam…

Bu olayı duyunca nasıl üzüldüğümü anlatamam.

Akşam bir gram uyku uyuyamadım desem yeridir.

İşte ekonomik krizlerin hayat pahalılığının neredeyse son halleri.

Birçok hanede yaşanan bu tür olaylar farklı boyutlarda seyrediyor.

Kimse kimsenin evinde neler yaşanıyor bilemez malum…

Bayram tatillerinde lüks yerlerde tatil yapan mutlu azınlığı bırakın gerçek anlamda insanların bayram sevincini yaşamaları neredeyse çok zor artık.

Karanlık tablolardan hiç hoşlanmam ama gerçekler biz gazetecilerin işi değil mi?

Seçimdi, geçimdi derken bir curcuna daha bitti.

Şimdi yine ekonomik sıkıntılar başrol oynamaya başladı.

Sigaraya durup dururken zam geldi.

Şu memlekette zamsız gün geçmiyor artık.

Fırsatçılarda eklenince malum babalar analar artık baştan atılmak için evlatların yük gördüğü hale geliyorlar ne yazık ki.

Ne acı değil mi?

Neyse!

İyimser yanlar yok mu?

Var elbette eskiden hatırlıyorum.

Mendiller, çikolatalar, harçlıklar.

Cıvıl cıvıl sokaklar, pırıl pırıl elbiseler, sokaklarda herkesin hayırlı bayramlar dilekleri, eğlenceler matineler vs.

Şunu unutmamak lazım.

Bir gün herkes yaşlanacak ve yaşlılığın getirdiği haller, elden ayaktan düşme sürecine girecek, gençliğin dinamizmi ve hareketliliği fıtrat gereği gidecek.

Biz bu dünyada maalesef hiç yaşlanmayacak hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz.

Bir gün hayat sona erecek.

Geride ise iyi insandı.

Allah rahmetler eylesin temennileri kalacak.

Onun için lütfen hayatımızda iyilikler güzellikler hep kalsın dileklerimi burada yinelemek istiyorum.

Son bir haber geldi bu yazıyı yazarken.

Aydın Belediye Başkanlığını yeniden kazanan hemcinsim Başkan Özlem Çerçioğlun’a mazbatası adliyenin yemekhanesinde verilmiş.

Kadın haliyle çıldırmış.

Hani rövanşız hareketler olmayacaktı.

Hani hatalar ve sorumlulardan dersler çıkarılacaktı.

Geleceğe dair umutlarımı bu tür hareketler gerçekten söndürüyor.

Bayramlar insanların dayanışma içinde olmasını, sevgiyi saygıyı öğreten, büyüklerin hürmetle hatırlanacağı, çocukların keyifle neşeyle vakit geçirdiği günlerden çok uzakta maalesef…

Derdimiz tasamız haklı olarak yaşantımızı daha iyi geçirebilmek adına para…

Şu devirde ister katılın, ister katılmayın en büyük güç PARA…

O, olunca her şey yolunda.

O, olmayınca ortalık facia.

Hayatımız faturaları ödemeye endekslenince hayat çekilmez bir hal alıyor.

Her şeyden tasarruf etsek bile yetişemiyoruz.

Zorunlu harcamalarımızı bile savurganlık ad ediyoruz.

İNSANCA YAŞAMAK, BAYRAMLARIMIZI DAHA KEYİFLİ VE GÜZEL GEÇİRMEK HER ÜLKE İNSANININ HAKKI.

Bayram şekeri, baklava, elbiseler derken, yetişemiyoruz yaptığımız ödemelere... ALDIĞIN PARA BELLİ.

Yaptığın harcamalar belli değil.

Görüyoruz televizyonlarda.

Torunlarına harçlık veremeyen büyüklerimizin gözleri nemli…

Sefasını ülkemize gelen yabancılar yaşıyor yıllardır.

BİR OTELİN BİR GECELİK MALİYETİ TÜRK İNSANINA AYRI, YABANCISINA AYRI.

Adamlarda emekli ve sosyal sigorta ücretleri ve aldıkları emekli maaşlarıyla neredeyse yılın yarısını ülkemizde tatil yaparak geçiriyorlar.

Sonra otelciler YOK VALLAHİ PARA KAZANAMIYORUZ HİKÂYELERİNE GİRİYORLAR.

Şu an devletimizin en büyük gelir kaynaklarından birisi ise turizm gelirleri ve ihracat…

Neden rahat ve mutlu yaşayamıyoruz?

Neden insanlarımız sürekli açlıkla sefaletle yaşamak zorunda bırakılıyor?

Neden sürekli saçma sapan işlere vakit ayırıyoruz?

Diyeceğimiz o ki biz her daim kısacık hayatımızda bayramlar dâhil çok özel anlarımızı yaşamak için hayat gerçekten çok kısa…

Yaşam dâhil anlarımız, dakikalarımız, saniyelerimiz sınırlı…

Bırakalım güç savaşlarını insanların daha çok keyifle vakit geçirebilecekleri her saniyeyi değerlendirelim.

Bayramların coşkusunu yaşayalım.

Birbirimizi sevelim, sayalım, güven duyalım. Unutmayın;

GÜVEN AYNA GİBİDİR. BİR KEZ ÇATLADI MI HEP ÇİZİK GÖSTERİR.

Kendinizde var olana sadık olun. Sağırlık kulakta değil; akıldadır.

Eğer dünya sana soğuk geliyorsa, onu ısıtmak için ateş yak.

Birçok insan yirmi beş yaşında ölür ve yetmiş beşe kadar gömülmez.

Odaklanmak, hayır demekle ilgilidir.

Öğrenmeye devam eden herkes genç kalır.

Kararlarınıza bağlı kalın, ancak yaklaşımınızda esnek kalın.

Aşk, hoşgörü ve alçakgönüllülük varsa dünya daha iyi olabilir.

Kendinizi olumlu insanlarla çevirin.

Arıza bulmayın, bir çare bulun.

Bence toplumun ilk görevi adalettir. Işığın olduğu her yerde gölgeler de vardır.

Düşünme: ruhun kendisi ile konuşmasıdır.

Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.

Dimi? Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür.

Hayat merdivenlerini çıkarken, insanlara iyi davranalım çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız.

O kesin…

Diyelim ve bu hafta ki köşe yazımıza son verelim her zaman dediğimiz gibi kendinize çok iyi davranın.

Sağlıklı kalın, hoşça kalın.