Nasılsın Bünyamin? Geçen haftaki “Rosto ve Aristo” taşlaşmasını çok beğendiğini öğrendim. Ne yalan söyleyeyim beğendiğine ben de sevindim.

Bu köşede kabiliyetimiz ve müktesabâtımız nisabında seninle edebî ve irfanî sohbet etmeye çalışıyoruz biliyorsun. Hem ben düşüncelerimi ve yaşayışımın seyr ü seferini yazıya aktarıyorum hem de senin bunlara müşahid olmanı istiyorum. Büyük büyük iddia ve ideallerimiz yok artık. Aslında yok demeyelim de iddia ve ideallerimizin hakikatin, toplumun ve hayatın akışına aykırı olan kısımlarını törpülemeye çalıştık sanırım. 

Bir başka açıdan bakarsak belki iddiasızlık da en büyük iddia olabilir. Daha sonra değinebiliriz bu konuya da. 

Sana yazının girişinde neden “Nasılsın?dedim, biliyor musun? Bizler çalışmaktan, yorulmaktan, zamanımızı iyi değerlendirememekten hatta belki de hep başkalarını çalıştırmaya çalışmaktan, onlara evamir ve talimat vermekten çoğu zaman birbirimizin hatırını bile sormaktan uzak kalıyoruz. Aslında birbirimizi daha fazla sarmalı, halini, keyfini sormalı değil miyiz? İhmal etmemeliyiz birbirimizi. Yoksa hayatın acımasız çarkları arasında kaybolup gidebiliriz. Biz birbirimizin teknesi ve sandal’ı olabilmeyi başarabilmeliyiz; hayatta, ayakta iddia ve ideallerimizle birlikte kalabilmek istiyorsak eğer. “Emr-i bilmaruf, nehy-i anilmünker!” de düsturumuz olmalı.

Bu haftaki yazımda sana oldukça farklı bakış açısı ve uslubuyla dikkat çeken değerli hikayecilerimizden Mustafa Kutlu’nun “Yoksulluk İçimizde” kitabından bahsederek o kitaptan bir alıntı yakacaktım ama bu yazıyı pazar günü gazetenin matbaaya gitme vakti daraldığı için haftaya kadar te’hir ediyorum. Umarım darılmazsın. Yazı başlığı da o hikayenin kahramanına yapılan hitaptır.

Engin’in babası zengin olsa da biz o hikayenin eşliğinde ve rehberliğinde Engin’in babasının zenginliği dışındaki zenginliklerin peşinde olacağız.

Zenginliğin de birden fazlaca çeşidi vardır ve herkesin zenginlik anlayışı ve çabası da farklıdır ayrıca. İnsanı insan yapan, insanı insan-ı kâmil yapan zenginlik bahçesinin eşiğine ilk adımı atacağız seninle, var mısın?

Yine de haftaya kadar merak etmeyesin diye ilk adımı atarken ilk sözü söyleyeyim sana. Üzerine kazandıklarını ve kaybettiklerini koyarak düşünerek muhasebesini yapmaya çalış bu sözü.

“Talep şan değildir? Razı ol! Şan da senin nam da senindir!”

...