Sağlığın Üniversitesi… sloganıyla Afyonkarahisar’a değer katan AFSÜ’nün değerli Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş ile beşinci kuruluş yıl dönümünü geride bırakan üniversitenin bugününe ve geleceğine dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

-AFSÜ’nün üstün yönleri neler ve AFSÜ ile ilgili şimdiye kadar neler yapıldı?

AFSÜ, Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ)’nün sağlıkla ilgili akademik ve hizmet birimlerinin ayrılmasıyla kuruldu. AFSÜ, 2018’de tüzel kişilik kazansa da bölüm ve programlar bazında mazisi, bu akademik birimlerin AKÜ bünyesindeki kuruluş tarihlerine kadar uzanıyor. Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Atatürk, Şuhut ve Bolvadin Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulları öğretim faaliyetine devam ediyordu. Onayı AFSÜ kurulmadan önce alınmış ama açılamamış Eczacılık Fakültesini ise göreve başladıktan sonra açtık.

Genel bir üniversite yapısından ayrılıp tamamen sağlık özelinde uzmanlaşmış, tematik bir üniversite olmanın ciddi avantajları var. Genel üniversite anlayışında, doğal olarak elinizdeki bütçe ve insan kaynaklarını farklı birimlerle paylaşmak zorundasınız. Bu ise odak noktası net değilse kaynakların verimsiz kullanılmasına, dolayısıyla hizmetlerin aksamasına sebep olabiliyor. Oysa sağlıkla ilgili tematik bir üniversite olarak AFSÜ’de bütün gücümüzü, bütün gayretimizi, elimizdeki tüm kaynakları sağlıkla ilgili faaliyetlere ayırabiliyoruz. Örneğin AFSÜ kurulduğunda, Eczacılık Fakültesinin onayı 2012 yılında alınmış olmasına rağmen açılamamıştı. Diş Hekimliği Fakültesi 23 Temmuz 2012 tarihinde hizmete girmiş ve hasta kabulüne başlamış ama uzmanlık öğrencilerini 2018-2019 akademik yılında aldı.

AFSÜ, tek bir tema üzerinde, sağlık teması üzerinde faaliyet gösterdiği için evvela akademik birimlerin ve kadronun güçlendirilmesini hedefledik. Geldiğimizde 355 kadar akademik personelimiz vardı ki doçent ve profesör toplam sayısı 30 civarındaydı. Şu an 575 öğretim elemanımız ile %70’lere yaklaşan bir artış sağladık. Halen 45’i profesör, 61’i doçent olmak üzere 106 akademisyenimiz; 155 doktor öğretim üyemiz var. İnşallah bu sayıyı istikrarlı bir şekilde yükseltmeye devam edeceğiz.

Akademik kadroyu genel olarak geliştirmenin yanında, ihtiyaç olan alanlarda daha da güçlenmek için de çalışmalarımız ilk günden beri sürüyor. Bu kapsamda Afyonkarahisar’da olmayan bazı bölümlerdeki hocaları getirdik. Yani talep gören alanlardaki öğretim üyesi sayısını artırmaya ağırlık verdik.

Şu noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Sadece öğretim elemanı olarak görev üstlenmiyor çoğu hocamız. Akademik kadromuzun önemli bir kısmını oluşturan Tıp Fakültesi hocalarımızın büyük bir kısmı sağlık hizmetinde de yer alıyor. Yani akademik kadronun güçlenmesi, hastanemizdeki sağlık hizmetinin de güçlenmesini sağlıyor. Bunu nereden anlıyoruz? Bazı bölümlerde göreve başladığımızda %40’larda olan doluluk oranı ki ortalama %65 doluluk oranı varken, son altı ay içinde %102-104’ler düzeyine çıkmış durumdayız. Günlük yatan ve çıkan hastalar da eklendiği için oran yüzde yüzün üzerinde, yani tam kapasite çalışıyoruz. Aslında bu tablo şunu gösteriyor: Hastanenin 2018’deki %65 doluluk oranını 2023’te %100’lere getirmişsek sağlık hizmeti alan vatandaşlarımız AFSÜ’yü tercih etmektedir. Kardiyolojide, Kalp ve Damar Cerrahisinde, Beyin Cerrahisinde, Onkolojide daha önce Afyonkarahisar dışına çok fazla insanımız giderken, artık gitmemeye başladı.

AFSÜ’nün bir başka özelliği de aslında bir bölge üniversitesi, hastanemizin de bir bölge hastanesi olma yolunda ilerleyişini sürdürmesidir. Afyonkarahisar’ın avantajları AFSÜ’nün imkânları ile birleştiğinde muazzam bir sinerji elde ediyoruz. Bakın Uşak bölgesinden çok ciddi hasta alıyoruz. Özellikle kanser tedavisi açısından baktığımız zaman bir bölge hastanesi gibi faaliyet gösterdiğimizi söyleyebilirim. Uşak’tan, Kütahya’nın bir bölümünden, İscehisar’a kadar olan Eskişehir bölgesinden, Konya’da Akşehir bölgesinden hatta Denizli’den dahi hasta kabul ediyoruz.

Bazı bölümlerimiz o kadar iyi ki yerel ve bölgesel anlamda sağlık hizmeti ötesinde, ulusal ölçekte hizmet veren bölümlere de sahibiz. Örneğin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümümüz… Türkiye’nin her yerinden hasta alıyoruz ve AFSÜ uzun süredir ülkemizin en çok tercih edilen iki fizik tedavi hastanesinden biridir. Ankara’daki “Gaziler Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim Araştırma Hastanesi” 2000 yılından beri özellikle askeri alanda hizmet verdiği için çok ciddi bir birikimi var. AFSÜ ise tecrübeli kadrosu ve bilhassa termalle sağlık hizmeti sunduğu için Türkiye’nin her yerinden “Hadi siz Afyonkarahisar’a gidin. AFSÜ’de tedavi olabilirsiniz.” diye hasta gönderilen bir merkez hâline gelmiş durumda.

Sadece genel hastane tarafında değil Diş Hekimliğinde de doluluk oranlarımız yıllar içinde fevkalade yükselmiş durumda. Rahatlıkla ve gururla söylüyorum ki Diş Hekimliği Fakültemizde sunduğumuz sağlık hizmeti, ülkemizin diğer fakültelerinden geride değildir. Diş Hekimliğinin hemen her bölümünde hocamız mevcuttur. Bakın en zorluk çekilen alanlardan biri, diş ve çene bölgesinin estetik işleri; damak, diş teli gibi özellikle çocukluk çağında tedavi edilmesi gereken hastaların bakıldığı ortodonti bölümüdür. Şu anda birçok diş fakültesinde ortodonti hocası yokken bizde iki hekimin yanı sıra inşallah yakın gelecekte bir hekimimizin daha katılmasıyla üç ortodontistimiz olacak. Bu önemli, çünkü insanımız bu alandaki ihtiyacını gidermek için ya özele ya da Afyonkarahisar dışına gidiyordu. Ve maalesef biz fakültemizde tek hoca ile hizmet verdiğimiz dönemde iki yıla yaklaşan randevularımız vardı. O randevu süreleri ciddi anlamda kısaldı şimdi.

AFSÜ’ye ağız ve diş sağlığı konusunda hem ilden hem de il dışından gelen hastalarımız var. Bir kıyas yapacak olursak, göreve başladığımız dönemde aylık gelir 250 bin lira civarındaydı Diş Hekimliği Fakültesinin; şu an itibariyle 6 milyonu geçti. Evet, ekonomik olarak dolar yükseldi, Sağlık Uygulama Tebliğindeki (SUT) tıbbi malzeme fiyatlarındaki artış %170 idi son beş yılda. En son %50’ye yakın bir artış daha yapıldı. Bunlara baktığım zaman, hadi diyelim ki 5 kat artış olsun ama biz neredeyse 20-30 kata yakın gelir artışı elde etmişiz. Bu tablo, talebin ne kadar arttığını gösteriyor.

Eczacılık Fakültesinde öğrencimiz yoktu. 2019 itibariyle laboratuvarlar dâhil bir eczacılık fakültesinde olması gereken tüm imkânları hazır ederek öğrencilerimizi aldık. Peki, bu nasıl oldu? YÖK’le görüştük, haddinden fazla eczacılık fakültesi var dediler. Biz, akla ilk gelen anlamda eczacılar yetiştiren bir fakülte kurmayacağız dedik. Sadece ilaç satışı yapan değil ilacı bütün aşamalarıyla bilen, araştıran, ilaç geliştiren, bu konuda ulusal ve uluslararası çalışmalarda bulunan eczacılar yetiştireceğiz, dedik. Israr ettik ve ikna ettik, Eczacılık Fakültemizi açtık. İnşallah 2023-2024 Akademik yılında ilk mezunlarımızı vereceğiz. Şu anda memnuniyet oranımız gayet yüksek ki fakültemiz öğrenci alım sıralamasına göre daha önce açılmış eczacılık fakültelerini bile geçerek 20. sıraya kadar yükseldi.

-AFSÜ’de göreve başladığınızda öncelikleriniz nelerdi ve bunların ne kadarını hayata geçirebildiniz?

AFSÜ için yola çıkarken dedik ki, modern sağlık eğitimi ve kaliteli sağlık hizmetinin yanında biz ilacı, tıbbi aromatik bitkileri, termal sağlığı önceliklendireceğiz. Şu anda ilaç geliştirme ön çalışmalarının olmazsa olmazı ve Türkiye’de faaliyet gösteren birim sayısı iki olan, faz çalışmalarının yapıldığı, klinik ve laboratuvarların yer aldığı “Biyoyararlanım, Biyoeşdeğerlik ve Faz Çalışmaları Klinik ve Laboratuvar” birimimizin inşaatı son sürat devam ediyor. Orası için donanım ve teçhizatla ilgili yaklaşık 27 milyon liralık Zafer Kalkınma Ajansı desteği aldık. İnşallah en kısa sürede faaliyete geçireceğiz.

Klinik çalışmalar için Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) Merkezimizin inşaatı da devam ediyor. Bir ilaç üretim tesisimizin inşaatı bitmişti, ancak pandemi ve depremler sebebiyle bir türlü faaliyete geçirememiştik. Özel sektör iş birliği içerisinde iki ilacın üretimi ile ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Bütün bunları niye yapıyoruz? AFSÜ Eczacılık Fakültesi mezunum bu işin AR-GE’sini, üretimini, ruhsatlandırmasını bilsin, prosedürlerini öğrensin ve iş hayatında tam donanımlı bir eczacı olarak hizmet versin diye.

İlaç geliştirme çalışmalarını burada yapalım, ilacın uluslararası çalışmalarına da katkıda bulunalım düşüncesiyle AFSÜ Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) bünyesinde bir Klinik Araştırmalar Birimi kurduk. Bu birimin koordine ettiği çalışmalar neticesinde şu anda uluslararası beş ilaç şirketi ile araştırma anlaşması imzaladık ki maddi değeri yaklaşık 11 milyon liradır… Şu anda iki firma ile de görüşmelerimiz devam ediyor, muhtemelen kısa süre sonra onlarla da anlaşma imzalayacağız. Yani uluslararası firmaların ilaç geliştirme klinik araştırma sürecinde yer alacak akademisyenlerimizi desteklemiş oluyoruz. Bu bilimsel çalışmalarla AFSÜ’nün uluslararası tanınırlığını da artırmış olacağız.

AFSÜ olarak tüm akademik birimlerimizde ulusal ve uluslararası düzeyde çalışmalara, araştırma faaliyetlerine destek veriyoruz. Türkiye’de AR-GE faaliyetlerine araştırma başına en yüksek oranda bütçe desteği veren üniversitelerden biriyiz. AFSÜ’de Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) kapsamında hocalarımıza neredeyse maddi kısıtlama yapmadan; proje desteği sağlayan farklı kurumların çoğundan daha fazla maddi destek veriyoruz. Bu desteğin sonuçlarını da almaya başladık çok şükür.

-AFSÜ’de ilk günden itibaren karşılaştığınız başlıca sorunlar nelerdir?

Üniversitemiz kurulduktan sonra karşımıza çıkan büyük sıkıntılardan biri eğitim birimleri, derslikler ile ilgili sıkıntılar oldu. Acilen ofis ve derslik ihtiyacımızı gidermek üzere Zafer Sağlık Külliyesinde halen Rektörlük olarak kullandığımız A Bloktaki Çocuk Acil, Kadın Doğum gibi birimleri hastane kampüsüne aktardık. A Bloktaki mevcut alanları revize ederek ofislere ve dersliklere dönüştürdük.

Üniversitenin öğrenci ve personel sayısı bakımından büyümesinin, ofis ve derslik ihtiyacını daha da artırması kaçınılmazdı. O yüzden üniversitemizin uzun yıllar ihtiyacını giderecek; bizim “AFSÜ Merkezi Derslik Kompleksi” dediğimiz yapılar için kolları sıvadık. Laboratuvarların, 80 kişilikten 320 kişiliğe kadar 37 derslik ve amfilerin olduğu; kütüphanemizin, yaşam alanlarının, öğrenci kulüp odalarının ve diğer idari birimlerin bulunduğu, yaklaşık 45 bin metrekare kapalı alana yayılmış bir tesisten söz ediyorum. Yaklaşık 15 ay önce onun temelini attık ve şu anda da inşaatımız planlı bir şekilde devam ediyor. İnşallah 2025 yılının başında Merkezi Derslik Kompleksinin ilk bölümünü hizmete açmayı öngörüyoruz. Akabinde diğer bölümlerin inşaatı da devam edecek ve biz uzun yıllar öğrencilerimizin layık olduğu, modern, öğrenci dostu bir yerleşke oluşturma hedefimize bir adım daha yaklaşmış olacağız.

Sağlık hizmetlerimizle ilgili önemli bir konu, yoğun bakım ihtiyacımızın giderek artıyor olmasıdır. Özellikle bu sene küresel ısınmanın etkisi, trafik kazalarındaki tırmanma, yaşlı nüfus başta olmak üzere beyin kanaması gibi vakaların artması gibi sebeplerle yoğun bakım ihtiyacı, önceki yıllara göre %20-30 daha fazla oldu. Çok şükür, hem palyatif bakım hem de yoğun bakım ihtiyacını sağlamak amacıyla bağışçı desteği ile hizmete açtığımız AFSÜ Ömer-Zilif Halaç Hasta Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi ve Hastane Konukevi önemli bir eksikliğimizi gidermiş oldu. Gurur duyduğumuz, 5 yıldızlı otel konforunda, Türkiye’deki benzerleri arasında herhalde en donanımlı misafirhanelerden biridir… Bazı hastalarımızı, refakatçileriyle beraber çok uzun süreler, bazen 6 ay misafir edebiliyoruz. Onları, normal ihtiyaçlarını, hizmetlerini görecek şekilde, hastane ortamından ayrı, hastane stresinden uzak şekilde orada konuk edebiliyoruz.

Çocuk Acil Servisi, A Bloğu idari birimler ve eğitim binası hâline getirdiğimiz için Acil Servisin içine taşımıştık. Bu, mecbur kaldığımız ama memnun olmadığımız bir durumdu. O yüzden Acil Servislerin düzenlenmesi için bir Çocuk Bloğu yaptık, mevcut Erişkin Acilin yanına. Şu anda inşaatı tamamen bitmiş, tefrişatı yapılıyor. Ne var içinde? Bir Çocuk Acil hizmet alanımız var hemen zemin katta. Bunun üstünde de çocuk polikliniklerimiz var. Yani çocuk hastaların rahatlıkla acil ve poliklinik hizmetlerini alabileceği bir yer olacak orası. Çocukların “Ben o hastaneye gitmek istiyorum!” diyecekleri bir ortam oluşturuyoruz. Orası biter bitmez de daha modern, güncel sağlık protokolüne uygun, çok özel bir Erişkin Acil inşaatını da inşallah kısa sürede bitireceğiz. Mevcut bloklar arası geçişi de tamamen acilin dışına çıkartıyoruz. Hepsi tamamlandığında herkesin acil muayenelerinin, tetkiklerinin yapılacağı, kanlarının alınacağı, röntgenlerinin çekileceği güzel bir erişkin ve çocuk acil bloğumuz olacak.

-AFSÜ’deki güncel çalışmalardan da bahseder misiniz hocam?

Mevcut hastane binalarından ayrı bir Fizik Tedavi Hastanesi kurmak en büyük hedeflerimizden biridir. Bir aksilik olmazsa 100 yataklı AFSÜ Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon hastanemizin yatırım planına alınması ile ilgili çok ciddi yol aldık. Allah nasip ederse en kısa sürede onayını alıp temelini atmayı planlıyoruz. Onun üzerine şu anda yoğun bir şekilde çalışmalarımız devam ediyor. Bu aynı zamanda bizim genel hastane kampüsü içinde de bir miktar yatak kazanmamızı sağlayacak.

Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu bünyesinde açtığımız Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı geçtiğimiz yıl ilk mezunlarını verdi. Bu programın öğrencileri için bir uygulama bahçesi oluşturduk. Bu uygulama bahçesinin yanında özellikle soğuk havalarda çalışma ve özel tıbbi aromatik bitkilerin yetiştirilmesi amacıyla bir uygulama seramız olacak. Bu atılımlara paralel olarak bir “Tıbbi Aromatik Bitkiler Uygulama Merkezi” yapıyoruz. İçinde dersliklerin olduğu; öğrencilerin çalışacağı, hem Afyonkarahisarlıların hem de personelimizin gezip görecekleri dinlenme alanlarının olduğu, kafeteryası bulunan bir tesisle ilgili çalışmaların da sonuna geldik.

Diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliklerimiz çeşitlenerek devam ediyor. Zafer Kalkınma Ajansı’ndan aldığımız destekle Türkiye’nin en modern Tıbbi Mantar Üretim tesisini bitirdik. Şu anda iç donanımı da tamamlandı. Birkaç ay içinde orada tıbbi mantar üretim çalışmaları başlayacak. Biliyorsunuz tıbbi mantarın çok geniş bir kullanım alanı var ama Türkiye’de maalesef mantar yetiştiriciliği daha çok yemeklik mantar tarzında gidiyor ve tıbbi mantarlarla ilgili çok fazla çalışma yok. Dolayısıyla bu tesisimizle AFSÜ’ye tıbbi çalışmalarda yeni bir alan da açmış olacağız. Bu tesisimiz hem tıbbi çalışmalar açısından bir destek sağlayacak hem de bu alanda eğitim veren Tıbbi Aromatik Bitkiler programımıza güzel bir uygulama sahası sağlayacak. Tabii bir ekonomik getirisi de olacak üniversitemize…

Uşak Üniversitesi ile Afyon Kocatepe Üniversitesi birlikteliğindeki Zafer Teknopark’a AFSÜ de dâhil oldu. Dolayısıyla şu an itibariyle şirket kurmak; özellikle sağlık alanında çalışma yapmak isteyen, ürün geliştiren tüm akademisyenlerimize, çalışanlarımıza ve şirketlere Zafer Teknopark bünyesinde faaliyet gösterme imkânı sağlamış olduk.

-AFSÜ’de öğrenci ve personel sayısı bakımından ciddi anlamda bir ilerleme olduğunu görüyoruz. Aynı durum akademik kalite bakımından da geçerli değil mi? AFSÜ’nün ulusal ve uluslararası üniversite sıralamalardaki durumu nedir?

Öğrenci sayılarımızda aslında çok fazla artış istemiyoruz, onu açık ve net söyleyeyim: Biz öğrenci sayımızı artırarak büyümek istemiyoruz. Mevcut imkânlarımızla en iyi, en kaliteli eğitim hizmetini vererek ve bunun sonuçlarını alarak, nitelik olarak büyümek istiyoruz. Tabii nitelik olarak büyümek için de elimizdeki imkânları en iyi şekilde kullanmamız ve AFSÜ’yü cazibe merkezi hâline getirmemiz gerekiyor.

Her şeyden önce üniversitemizde 2018’den itibaren yapılan bilimsel çalışmalar ve bunlara yapılan atıflarla ulusal ve uluslararası sıralamalarda AFSÜ’nün üst sıralara çıkması için, 10-15 yıllık bir süre gerekiyor. Biz henüz beşinci yılımızdayız. Yani bu konuda AFSÜ’yü bütün üniversitelerle değil de 2018 ve sonrasında kurulan üniversitelerle karşılaştırmak anlamlı. Çünkü AFSÜ personelinin yayınlarıyla belli bir birikim oluşması lazım evvela. Nitekim daha önce AKÜ bünyesindeyken yayın yapan hocalarımızın almış oldukları atıfların tamamı AKÜ’ye gitmeye devam ediyor. Yani hocamız AFSÜ’de çalışıyor ama o dönemde ismi AKÜ mensubu olarak kitaba, dergiye, yayına girdiği için aldığı tüm atıflar da oraya gidiyor doğal olarak. O bakımdan AFSÜ, 2018 sonrası yayın ve bunların atıflarıyla sıralamalarda yükselmeye devam edecek.

Öte yandan mensuplarımızın memnuniyet oranında anlamlı bir şekilde yükselişimiz devam ediyor. Şu anda öğrenci memnuniyeti, çalışan memnuniyeti açısından baktığımız zaman AFSÜ olarak kimi baremlerde ilk 30’a girdik. Bu güzel bir haber. Biz bunun ele avuca gelir, ölçülebilir sonuçlarını da almaya başladık. Örneğin AFSÜ’yü 2018’lerde, 2020’lerde yatay geçişle tercih eden; yani bir üniversitede öğrenime başladıktan sonra “Hayır, ben AFSÜ’ye geçmek istiyorum” diyen öğrenci sayısı 100’lerin altındayken, bu sayı giderek arttı ve 2023 itibariyle bir rekor kırdık. Geçen seneye göre bu sene, %150 oranında bir artışla 442 öğrenci üniversitemize yatay geçiş için başvurdu.

Bu yatay geçişlerde iki geçiş şekli var. Birincisi, öğrencilerin üniversiteye girdiği yıldaki puanı, AFSÜ’nün hangi bölümüne başvurduysa, oranın puanından daha yüksek ise AFSÜ’ye geçiş için bir kanuni hakka sahip oluyor. Bu ne demek? Bu öğrenci, AFSÜ’den daha yüksek puanla alım yapan başka bir üniversiteye gitmiş. Her öğrencinin eğitim hayatı boyunca bir kereye mahsus olmak üzere, başka bir üniversitedeki aldığı puandan daha düşük puanlı bir bölüme geçme hakkı vardır. İşte bahsettiğimiz 442 öğrenci daha yüksek puanlı bir başka üniversiteye yerleşmiş olmasına rağmen kanuni hakkını kullanarak AFSÜ’ye geçmek için başvuruyor ve ben bunların %30’unu da mevzuat gereği almak zorundayım.

Bunun yanında yıllık ders puanı ortalamasıyla da geçiş hakkı olanlar var ki orada kontenjanım belli. Yani diyelim ki Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisi 4 kişi alabiliyorum, ikinci sınıfa 6 kişi alabiliyorum gibi… Bir de öyle gelenler var. Yani baktığımız zaman toplamda 600’e yakın, sadece yatay geçişte AFSÜ’ye geçmek isteyen öğrenci söz konusu.

Bu ilgi, bir anlamda çok iyi ve bizi sevindiriyor ama bir anlamda da kötü çünkü sadece Tıp Fakültesine geçmek isteyenler 224 kişi… Bu ne demek biliyor musunuz? Bakın bu 224 kişiden sadece Tıp Fakültesi ikinci sınıfa geçmek isteyen sayısı 92 ve benim zaten 200 kapasitem var ve mevcutta zaten eğitim alan öğrenciler var. Yatay geçiş yoluyla başvuranların %30’unu aldığım zaman, bir süre sonra sınıflarım yetmemeye başlayacak. Yine de tercih edilir olmak AFSÜ’nün geldiği pozitif aşamayı gösteriyor.

-2023 YKS sonuçları itibariyle yerleştirme oranları hakkında düşünceniz nedir hocam?

AFSÜ, önceki yıllarda olduğu gibi 2023’te de tam doluluğu yakalıyor. Bu sene de yerleştirmede tam doluluğa ulaştık. Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik bölümlerini kazananların tamamı kayıt yaptırdı. Diğer bölüm ve programlarımızda ilk yerleştirmede kalan 1-2 kişilik kayıt yapılmayan kontenjanlar da genellikle ek yerleştirmede doluyor. Son sınavda AFSÜ’yü kazanan 2 bin 186 öğrenciden sadece 111’i kayıt yaptırmadı. Geçen sene de 97 civarında kayıt yaptırmayan öğrenci vardı, o kontenjanlar da daha sonra ek yerleştirmede dolmuştu.

Kontenjanlarımızın dolmasıyla ilgili bir sorunumuz olmadığı için bizim üzerinde durduğumuz asıl konu, bölüm ve programlarımızın daha yüksek puan skoruyla tercih edilir hâle gelmesidir. Diğer fakültelerimiz için de geçerli ama Tıp Fakültesi için örnek vereyim, bir önceki YKS sonuçları ile karşılaştırdığımızda 916 öğrenci daha bir üst sıraya yükseldik bu sene.

Sağlıkla ilgili alanlar daima yüksek puanlarla öğrenci alır ama ülkemizde tıp fakültelerinde önceki yıllara göre yerleşme puanlarında oransal bir gerileme söz konusuydu ve tercih sırası %1’lerden %2’lere düşmeye başlamıştı. Birçok üniversitede öğrenci tercih sayısı daha alt sıralara gerilerken AFSÜ Tıp Fakültesi, 916 öğrenci daha üst puandan öğrenci aldı bu sene.

-AFSÜ Göz Bankası hizmete girdi, onunla ilgili neler söylersiniz?

Afyonkarahisarlılar il dışına gitmesin, sağlık hizmetini bu şehirde, en iyi koşullarda, en kaliteli şekilde alsın diye bir gayret içindeyiz. Bunun için öncelikle akademik kadroyu güçlendirdik; eksiği olan bölümlerde hocalarımızı getirdik. İhtiyaç olan alanlarda hem teknik donanım ve fiziki şartlar hem de personel olarak iyileştirmeler yaptık. Mesela Kardiyoloji, Ortopedi, Kalp ve Damar Cerrahisi alanlarında rahatlıkla şunu söyleyebiliyorum ki eskiden il dışına kontrole, ameliyata, stent taktırmaya giden, anjiyo olmaya giden hasta sayısı çok fazla iken uzun bir süredir AFSÜ’de bütün bunları en güvenilir şekilde sağlayabiliyoruz.

AFSÜ, Türkiye’nin en iyi Ortopedi ve Travmatoloji bölümlerinden birine sahiptir. Adeta travma hastanesi gibi çalışıyoruz. Afyonkarahisar’ın konumu itibariyle maalesef çok fazla trafik kazası yaşandığından, hastane olarak AFSÜ’nün bu konudaki tecrübesi son derece fazla ve ortopedi alanında da iyi bir ekibimiz olduğundan tercih ediliyoruz. Şu anda AFSÜ Ortopedi ve Travmatoloji, 3-4 kliniğe yayılmış durumda. Ortopedik Protez ve Ortez açısından da gerçekten iyi hizmet veren bir ekibimiz var.

Minibüsle beton mikseri çarpıştı: 8 ölü, 11 yaralı Minibüsle beton mikseri çarpıştı: 8 ölü, 11 yaralı

Mevcut hizmetlerimizin niteliğini artırırken ihtiyaç olan başka alanlarda neler yapmalıyız, ona da bakıyoruz. Örneğin kemik iliği nakli ihtiyacımız vardı. Bunun için il dışına giden hastalarımız vardı. Bu konuda 2020’den bu yana önemli aşamalar kaydettik. Belki büyük ekipler, donanım ve destek hizmeti gerektiren nakiller için değil ama vatandaşın Afyonkarahisar’da ihtiyacı olan kornea nakli gibi konularda görev alacak bir kısım personelimiz de şu an eğitimde. Organ nakilleri konusunda daha üst seviyede hizmet verebilmek amacıyla da çalışmalar yapıyoruz. Bir ekibimiz de özellikle böbrek nakilleri için eğitimde.

Kornea nakli yapabilmek için yetkili göz bankanızın, kornea bankanızın olması gerekiyor. Bu da bir ekip ve aynı zamanda fiziki altyapı ve donanım gerektiriyor. Uzun süredir bununla uğraşıyorduk ve nihayet bir göz bankası oluşturduk. Ruhsatlandırma için Sağlık Bakanlığı’na başvurduk, denetimler yapıldı, ruhsatımızı aldık. An itibariyle kornea çıktığında onu alıp nakledecek durumdayız. Bu da Afyonkarahisar’a, burada eğitim ve sağlık hizmeti veren ya da alan vatandaşlarımıza, akademisyenlerimize, öğrencilerimize, asistanlarımıza büyük bir fayda sağlayacak. Afyonkarahisar’da sunduğumuz kaliteli sağlık hizmetlerine bir yenisini daha eklemiş olduk böylece. Bunun arkasından böbrek ve karaciğer nakilleri ile ilgili, önümüzdeki sene için inşallah müjdelerimiz olacak.

-Termal bir şehirde yaşıyoruz. Afyonkarahisar’daki konaklama tesislerinde 30 bine yakın yatak var ama bu kapasite acaba ne ölçüde termal sağlık turizmi için değerlendirilebiliyor? AFSÜ’de termal sağlık hizmetleri konusunda ne tür çalışmalar yapılıyor?

Bazen termal sağlık turizmi ile termal turizm karıştırılabiliyor. Oysa aralarında mühim farklar var. Termal sağlık turizmi, mutlaka planlanmış ve reçete edilmiş bir tedavi programı kapsamında ve sağlık profesyoneli gözetiminde verilen; termal sularla, termal sularla karışık çamur veya benzeri maddelerle ya da termal suların buharının solunması gibi yöntemlerle uygulanan hizmetleri kapsar. Havuz kültürü mantığında, uzmana danışmadan aldığımız; hadi ben hafta sonu veya 3-5 gün termale gideyim, kemiklerim rahatlasın, kaslarım gevşesin, kendime geleyim; belimdeki sertlik, kolumdaki ağrı, kaslarımdaki ağırlık gitsin düşüncesiyle uygulanan bireysel termal hizmetler, termal sağlık turizmi kapsamında değildir.

Termal sağlık turizmi altın yumurtlayan tavuktur. Biz bu altın yumurtlayan tavuğa maalesef iyi bakamadığımız için yumurtlatamıyoruz. Bakın, Almanya’da 230 tane Termal Tedavi Merkezi bulunuyor. Bu merkezler birer hastane değil, tek binadan ibaret oteller de değil… Bunların tamamı iyileşmeyi, canlanmayı sağlamak için başvurulan bakım ve beslenme yöntemlerinin uygulandığı, kür merkezi de denilen sağlık birimlerinin, konaklama tesislerinin, kafeteryaların, gezi alanlarının, sinemaların, hobi bahçelerinin olduğu geniş yerleşkeler.

İşte Almanya’nın bu bin metrekare, 10 bin metrekare, yerleşim yeri tarzında inşa edilmiş devasa Termal Tedavi Merkezlerinden yıllık geliri 27 milyar dolar civarında. Çekya, Polonya, Macaristan’da da bu tarz tesisler mevcut. Termal sağlık turizminden geliri yıllık 5,1 milyar dolar olan Çekya’da sadece 18 termal kent; Polonya’da 10 termal kent var.

-Türkiye’de bu tarz tesisler var mı hocam?

Termal turizm hizmeti veren ve kalitesi de oldukça yüksek tesislerimiz elbette mevcut ama termal sağlık turizmi açısından yapılanmaları, yurtdışından verdiğim örneklerin uzağında. Fiziki alan, personel ve teknik donanımları daha da önemlisi konaklama hizmetiyle beraber sağlık hizmeti vermeyle ilgili yapılanmaları yeterli değil. Bu sahada Türkiye’nin yıllık geliri sadece 50 milyon dolar, tahmini rakam bu da…

AFSÜ olarak hedeflerimizden biri de Afyonkarahisar’ı termal sağlık turizmi açısından bırakın Türkiye’yi, dünyanın önemli merkezlerinden biri hâline getirmektir. Bu yüzden beklentimiz Afyonkarahisar’da bir “Termal Sağlık Kenti” kurulmasıdır. Eski AKÜ Rektörü Sayın Prof. Dr. Mustafa Solak hocamız zamanında, vekillerimizin ve mülki amirlerimizin de desteğiyle adımlar atılmış Termal Kür Kenti ile ilgili. Bu amaçla oteller bölgesine alan ayrılmış, çalışmalar başlamış ama bir türlü hayata geçirilememiş.

Sağlık Bakanlığında, Recep Akdağ döneminde Genel Müdürlük görevini üstlendiğim sırada “Uluslararası Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Hakkında Yönetmelik” ve “Konaklamalı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Hakkında Yönetmelik”lerin yayınlanması süreçlerinde ciddi katkılarım olmuştu. AFSÜ’de görev verilince, “Mevzuatını yazdığımız bir işi hayata geçirmiş oluruz” diye düşünmüştüm ama çeşitli nedenlerden dolayı maalesef harekete geçemediğimiz alanlardan biri oldu.

Bu konuda bürokrasi ayağında gereken destek mevcut. Yatırımı yapacak ve sürdürecek turizmciler ise bilmedikleri bir alana girme konusunda endişeliler. Fizik tedavi gibi içinde rehabilite edilecek bireylerin olduğu, sağlık gibi özel bir alana girip de risk almak istemiyor olabilirler. Tabii ciddi bir yatırım yapılacaksa konuya özel bir teşvik modelinin de olması lazım. Bunun altyapısını sağlamak amacıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nezdinde temaslarımız oldu. Afyonkarahisar’da Sağlık Endüstri Bölgesi kurulması ve termal sağlık turizmi kapsamında fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verebilecek merkezlerin inşa edilmesini sağlayacak bir mevzuat oluşturulması ve bu mevzuat kapsamında da yatırımcıların teşvik almalarını sağlayacak noktaya geldik.

Şuna inanıyorum, bir veya iki tane örnek ortaya konsa arkası gelecektir çünkü Türkiye’de nitelikli termal sağlık turizm alanında yatırım yapacak kapasitede çok sayıda yatırımcı var. Bu alanın önü açıldığında Afyonkarahisar için bambaşka bir milat yaşanacağına inanıyorum. AFSÜ olarak biz böylesi bir vizyonun ve girişimin paydaşı olmaya hazırız.

AFSÜ’de nöro-rehabilitasyon dediğimiz inme gibi, beyin kanaması, beyin damarlarının tıkanıklığı, çeşitli nedenlere bağlı sakatlanmalar, periferik sinir yaralanması gibi nedenlere bağlı nörolojik bakım ihtiyacı olan vakalarda termal suyla sağladığımız tedavilerde başarı oranımız %85’in üzerinde. Türkiye’de konaklamalı şekilde bu hizmeti vermeye çalışan hastanelerimiz var ama hastane bünyesinde termal rehabilitasyon uygulayan bir başka merkez yok. Yurt dışından da çok fazla hasta talebi oluyor ancak fiziki altyapının yetersizliği sebebiyle bu ihtiyacı karşılayamıyoruz. Tam da bu sebeple AFSÜ’de Fizik Tedavi Hastanesinin yapılması; Afyonkarahisar’ın termal sağlık turizmi vizyonuna önemli bir katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.

-Çok tempolu bir çalışma hayatınız var. Eşiniz ve aileniz bu konuda ne düşünüyor?

En zor sorunuz bu oldu. Kendi başınıza kaldığınızda, hani zaman zaman olur ya insan kendini hesaba çeker, dersin ya ben neyi eksik yaptım, neyi yapmam gerekiyordu, neyi yapamadım diye… Hekimim, çocuk hekimi ve yenidoğan uzmanıyım, üstüne üstlük yoğun bakımcıyım. Çok uzun süredir de bürokratım. Başhekimlik yaptım, genel müdürlük yaptım, rektörlük yapıyorum. Bunların tamamı mesai mefhumunu unutturan, hafta sonu, hafta içi, gece-gündüz fark etmeden çalışmayı gerektiren vazifeler. Yani telefon sesine uyanıp da 26 haftalık üçüz doğdu, hadi gel denildiğinde gecenin dördünde, beşinde kalkıp hastaneye gittiğimi çok hatırlarım. Saatlerce o hastaları entübe edersiniz, akciğeri yeteri kadar gelişmemiş, erken doğan bebeklerin akciğerlerine verilen bir ilaç olan surfaktanlarını verirsiniz, filmlerini çektirirsiniz, kontrol filmlerini görürsünüz, bir bakmışsınız öğleden sonra olmuş. Saatlerin, günlerin nasıl geçtiğini fark etmezsiniz.

Kardeşlerimle kıyaslıyorum mesela, farklı yerlerde çalışıyorlar; hafta sonu bir yerlere gitme planı yapabiliyorlar. Ben de diyorum ki hafta sonu nöbetim veya işim var ya da şurada toplantım var, görüşmeler yapmam gerekiyor. Genel müdürlük ve rektörlük dönemime baktığımda neredeyse günümün her saatinin planlandığı bir hayat sürüyorum. Yetmezmiş gibi bir de plansız işlerle karşılaşıyorsunuz. Hiç hesap etmediğiniz şekilde bir telefonla veya ani gelişen bir olay nedeniyle bütün gününüz gidebiliyor ve diğer yapmanız gereken işleri yapamaz hâle geliyorsunuz.

Sonuçta bir bakıyorsunuz ki çocuğunuz büyümüş. Sizden ayrı, yeterince vakit geçiremeden, oynayamadan, eve gelip giden bir yabancı gibisiniz… Bazen sözleri sizi çok acıtabiliyor. Çünkü sonuçta onun bir baba özlemi, eşinizin bir eş özlemi oluyor. Mümkün olduğu kadar onlarla vakit geçirmeye çalışıyorsunuz ama kafanızın sürekli dolu olması, sizin bakış tarzınızla onların beklentilerinin çakışmaması zor durumlara düşürebiliyor maalesef. O yüzden verilecek hesaplarımızdan biri bu. Yani yönetici olmanın maalesef büyük veballerinden biri de bu.

Günün her saatinin planlanmış olması gerekiyor. Her daim hastanenizle, öğrencinizle, eğitim kurumunuzla, üst yöneticilerinizle olmanız gerekiyor. Ama mutlaka ailenize de vakit ayırmanız gerekiyor. Bu dengeyi kurabilmek zor… Ne kadar başardığınızı söyleseniz de bazen çocuğunuzdan gelen bir sözle nakavt oluyorsunuz; o anda çocuğunuzun, eşinizin karşısında diyecek sözünüz kalmıyor. Onlardan sadece af diliyorum ve haklarını helal etmelerini istiyorum. İnşallah bu görevler bittiğinde onlarla daha fazla vakit geçirmek adına.

Allah’ın bize verdiği bir ömür var. Belki de verdiğimiz sözleri tamamlayamadan bu dünyadan ayrılacağız ama herhalde yöneticilerin en büyük cezası bu; aileleriyle yeterince vakit geçirememeleri… Bazen yeri geliyor, ya ben annemi aramayı unuttum diyorsunuz. Bir bakmışsınız annenizi aramayalı iki hafta olmuş. O yüzden kendimi hesaba çektiğimde beni en fazla ezen, zorlayan, ruhumu daraltan, vebal altında bırakan durumun, ailemle yeterince vakit geçirememek olduğunu düşünüyorum. Mesela uzun yıllar sonra ilk defa bu sene 5 gün tatil yapabildim. Benim şimdiye kadar herhalde kullanmadığım izin sayısı 300 gün falandır. Yani 8-10 senedir neredeyse hiç izin kullanmıyorum. Yıllık 30 gün izin hakkımı hiç tam kullanamadım. Kullansan ne olacak? Bir telefon geliyor. İhtiyaç oluyor, bir şey soruyorlar bir şey yazman gerekiyor ve tatilin heba oluyor. Hasılıkelam yönetici olarak en çok hesaba çekileceğimiz yerlerden biri budur.

-Ailenizin medyadan görüp de “Böyle bir şey yapmışsın bizim niye haberimiz yok!” dediği oluyor mu?

Olmaz mı? (Gülüşmeler). Ben anlatmak istemiyorum işle ilgili konuları. Üniversitenin kapısından çıktığım andan itibaren işle ilgili konular orada kalsın istiyorum. Eşime sorabilirsiniz, mümkün olduğu kadar direnirim. Zorlarlar, bir şey söyle derler ama hayır, o iş yerinde kaldı, burası farklı.

-Yeni bir proje var, onun heyecanıyla gidip anlatmak istemiyor musunuz mesela?

Başhekimlik yaparken de Genel Müdürlük yaparken de ne olursa olsun çalıştığım yerdeki olayları asla eve taşımazdım. Onlar sadece şunu bilirler, bu hafta sonu şurada bir görev var, oraya gidiyorum. Filanca gün şunu yapacağız, bunu bitireceğiz, toplantı var, çalıştay olacak… Onları bilirler ama bunlar dışında “kerpetenle mi ağzından laf alacağız” diye söylenirler.

Yönetici olarak büyük bir sorumluluk üstleniyorsunuz. Kendinizden fedakârlık yapıyorsunuz. Sadece beden sağlığı değil, akıl sağlığı açısından da öyle. Yani stresle baş etmek, sürekli gerginlik, yeni gündemler… Yönetici oluyorsan eleştirilmeye hazır olman gerekiyor. Yani hiçbir yönetici yoktur ki çok muhteşemsin desinler. Senin hakkında methiyeler düzecek değil kimse; iş yapıyorsan sevenin de olacak sevmeyenin de… Mühim olan makul eleştirileri art niyetli olanlardan ayırt edip ders çıkarmak, sonrası için önlem almak.

Ağır, haksız, gereksiz, uygunsuz, nezaketsiz eleştiriler de olabiliyor ama onlar da hayatın cilvesi diyeceksin. Samimi bir eleştiri söz konusu ise iddia sahibiyle muhatap olmaktan çekinmem. Tabii gazetecilik etiği açısından esasında olması gereken; yazı yazmadan, haber üretmeden, yorum yapmadan evvel konuya ilişkin bütün tarafların görüşünü eksiksiz almaktır. Zaten o zaman çarpık haberlerle ve yorumlarla da meşgul edilmemiş oluyor kamuoyu. Bu konuda ciddi yol aldığımı ve bunu başarabildiğimi düşünüyorum.

Herkesin bir eksiği vardır, öyleyse tolere etmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Karşındaki insanın da o gün yorgun olabileceğini, evde hasta çocuğu olabileceğini, eşiyle kavga etmiş olabileceğini, canının sıkkın olduğunu, şu anda gözünün hiçbir şeyi görmediğini, onun da insan olduğunu hesaba katmalısın. Bizim de haddimizi ve sıramızı bilmemiz gerektiğini. Evet, öncelik istiyorsun ama kusura bakma sen öne geçtiğinde başka birilerini geride bırakmış oluyorsun.

Kızarak, bağırarak, çağırarak, eleştirerek, baskı yaparak asla yöneticilik yapılamaz. Yeri geldiğinde kızacaksın, yeri geldiğinde hatasını söyleyeceksin ama kırarak, yıkarak, bozarak değil… Yöneticilerin maalesef maiyetindekilere en sık sorduğu soru şudur: “Bunu nasıl yapamazsın veya bilemezsin?” Eğer nasıl yapılacağını göstermemişsen veya anlatmamışsan, örnek olmamışsan ve sonuçta da olumsuz bir durumla karşılaşıyorsan, karşınızdakine de hesap sormaya veya kızmaya hakkınız yok demektir. Dengeyi kurabiliyorsanız, koruyabiliyorsanız ve idarecinizden hastanıza veya öğrencinize kadar adil ve eşit davranıyorsanız, mümkün olduğu kadar sıklıkta da kendi kendinizi muhakeme edip hesaba çekebiliyorsanız, hakkını vererek yöneticilik yapıyorsunuzdur. ODAK HABER MERKEZİ

Editör: Nurbanu Soy