Afyonkarahisar Kalesi, M.Ö. 1350 yılında Hitit İmparatoru II. Murşil tarafından askerlerinin kışı geçirmesi için yaptırıldığı tahmin edilen ve “Hapanuva” (Yüksek Tepe Şehri) olarak bilinen stratejik bir savunma noktasıdır. M.Ö. 8.-7. yüzyıllarda Frigler, ardından Lydialılar, Persler, Pergamon Krallığı, Romalılar ve Bizanslılar tarafından kullanılmış; Malazgirt Zaferi’nin ardından ise XI. yüzyılda Selçuklular’ın hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemde kale, Türkler tarafından Karahisar olarak adlandırılmış, Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat döneminde ise hazinelerin saklandığı “Hisar-ı Devle” ismiyle de anılmıştır.
Osmanlı döneminde Sultan II. Selim tarafından onarılan kale, en kaliteli afyonun bu bölgede yetişmesinden dolayı “Afyonkarahisar” ismini almıştır. Kayaların üzerine oyulmuş merdivenlerle çıkılan kale, iç ve dış olmak üzere iki bölüme ayrılır. Kız Kalesi veya Kız Kulesi olarak adlandırılan iç kısım, muhafızlar için ayrılmıştır. Tarihi belgelerde, Sultan Alaeddin Keykubat’ın burada bir cami, saray, erzak ambarları, sekiz su sarnıcı ve değerli eşyaların saklandığı mahzenler yaptırdığı belirtilir. Ancak caminin süslemeli minaresi zamanla yıkılmış, kalenin batı kapısındaki kitabeler ise Alaeddin Keykubat ve Sultan II. Selim’in yaptırdığı onarımları günümüze kadar taşımıştır.
EFSANELERLE DOLU BİR KALE
Afyonkarahisar Kalesi, sadece tarihi değil, aynı zamanda halk anlatıları ve efsaneleriyle de dikkat çekiyor. Hz. Ali ve atı Düldül’ün ayak izlerini bıraktığına inanılan kaya, Hz. Ali’nin Hıdırlık Dağı’ndan kaleye atlaması ve atı bağlamak için kayanın yanına dört parmağıyla vurduğu oyuk gibi izlerle halk arasında anlatılmaya devam ediyor.
Kale, Battal Gazi efsanesiyle de anılıyor. 740 yılında Battal Gazi ve arkadaşı Ahmet Tarhan’ın kaleyi kuşatması, Bizans komutanının kızıyla yaşanan dramatik hikâye, Battal Gazi’nin kalenin burçlarından düşerek hayatını kaybetmesiyle sona eriyor. Bu efsane, kalenin eteklerinde Ulu Cami’nin karşısındaki Ahmet Tarhan’ın mezarıyla birlikte günümüze kadar taşınmış.
ÇAVUŞBAŞI EFSANESİ VE ÇEŞMELER
Bir başka efsane ise Çavuşbaşı veya Çavuş Dede hikayesidir. Türk hükümdarı tarafından kaleyi fethetmek için görevlendirilen Çavuşbaşı, askerleriyle Karahisar’ı kuşatır. Askerler susuzlukla karşı karşıya kalınca, Çavuşbaşı dua ederek kılıcıyla kayayı yarar ve Olucak suyunu ortaya çıkarır. Bugün Olucak Çeşmesi ve karşısındaki Çavuş Dede Türbesi, bu efsanenin izlerini taşımakta, halk tarafından adak yeri olarak ziyaret edilmektedir.
KISMET AÇMA RİTÜELLERİ VE İNANÇLAR
Karahisar Kalesi, sadece efsaneleriyle değil, halk inançlarıyla da ön planda. Özellikle evlenmek isteyen genç kızlar, cuma günleri yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte kaleye çıkar, kilit ritüeliyle kısmetlerinin açılmasını dilerler. Kızlar, Kız Kulesi’nden şehre doğru “Bahtım bahtım, altın tahtım, evlenecek vaktım” diye bağırarak dileklerini paylaşır. Bu gelenek, Hıdrellez sabahları da yoğun ilgi görür.
Kaleye çıkan ziyaretçiler, kapıdaki oyuğa 3 taş atarak dilek diler; taşların üçü de oyuğa girerse dileğin gerçekleşeceğine inanılır. Ayrıca uçmak ağacına bez veya ip bağlayarak dilek tutmak da yaygın bir gelenektir.
Afyonkarahisar Kalesi, tarih, efsane ve inançların iç içe geçtiği, Anadolu’nun zengin kültürel mirasını yaşatan nadide bir simge olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.