26 Ağustos sabahı… Kocatepe’nin sisli doruklarında bir Bozkurt ve milletin kaderi yeniden yazılıyordu. Aç, yorgun, ayaklarında çarıktan başka bir şey olmayan Mehmetçikler, Beytepe belentepe Tınaztepe çiğiltepe zafertepe'de göğüs göğüse mücadele ederken hepsinin de gözlerinde tek bir ışık taşıyordu: vatan sevdası.

O an ne yokluk düşündüler, ne de ölüm… Çünkü biliyorlardı ki bu toprak düşerse, analar yetim, evlatlar esir, bayrak ise göksüz kalacaktı. Her top sesinde Anadolu’nun yüreği çarptı, her süngü hamlesinde özgürlüğün yolu biraz daha aralandı.

Mustafa Kemal Paşa’nın kararlı bakışları, askerine güven veren bir baba ocağı gibiydi. O’nun “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözü, milletin yüreğinde yankılandı. Ve Mehmetçik, tüm yorgunluğunu, açlığını unuttu; dağları aşan bir sel gibi düşmanın üzerine aktı.

30 Ağustos’ta Dumlupınar’da zafer kazanıldığında yalnızca bir ordu yenilmedi; milletin umudunu söndürmek isteyen karanlık da yenildi. İzmir’e giren süvarilerin nal sesleri, gökyüzünde özgürlüğün türküsüne karıştı.

Büyük Taarruz bize şunu öğretti:

Vatan, sadece taş ve toprak değil; anaların duası, çocukların gülüşü, bayrağın gölgesidir.

Bir millet yüreğini ortaya koydu mu, hiçbir kuvvet önünde duramaz.

Gerçek zafer, bağımsızlığın ve hür yaşamanın adıdır.


Bugün bizler, özgürce aldığımız her nefeste o kahramanların emeğini taşıyoruz. O gün Kocatepe’de yanan meşale, hâlâ göklerdeki ay yıldızda parlıyor.

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu zaferi bizlere armağan eden aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyoruz.