Türkiye demokrasi tarihinde kara bir leke olarak yer alan darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi.

Tarihler 12 Eylül 1998’i gösterdiğinde Gazetemiz Kurucusu ve Başyazarı Mehmet Emin Güzbey, bu kanlı girişimi kaleme almıştı. Tam 25 yıl önce, her yıl bugün için tarifsiz bir hüzün yaşadığını vurgulayan Güzbey, merhum Alparslan Türkeş ile yaşadığı sohbeti bu köşesinde aktardı.

İşte Mehmet Emin Güzbey’in 12 Eylül 1998 yılında kaleme aldığı köşe yazısı.

12 EYLÜL

Bugün 12 Eylül 1998.

12 Eylül 1980'den bugüne 18 yıl geçmiş.

Fabrikada yangın çıktı! Fabrikada yangın çıktı!

Her yıl 12 Eylül günü, tarifsiz bir hüzün sarıyor tüm benliğimi.

18 yıl önce bugün, radyodan mehter marşlarını duyduğumuzda, farklı bir yaklaşım içerisinde olmuştuk.

Ta ki, reklamlar bitip. İhtilalin gerçek yüzünü görene dek.

Dünya Türklüğünün Lideri. Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in bizzat kendi ağzından, ben ve birkaç arkadaşım 12 Eylül 1980'den bir gün önceyi ve o unutulmaz 12 Eylül günlerine ilişkin hatıralarını dinlemiştik.

Bize anlatırken bile o anki sıkıntıları tekrar yaşadığını hissettiğimiz Başbuğumuza, daha fazla sıkıntı yaşatmamak için merak ettiğimiz bazı şeylerin ayrıntılarını bile soramamıştık.

Hayatını, her şeyini Türk Milletine adamış olan, Yüce İnsan Başbuğ Alparslan Türkeş'e 18 yıl önce ve sonraki zamanlarda eza ve cefa çektirenleri bizde Başbuğumuzun o zaman bize söylediği gibi Allaha havale ediyoruz.

"Cenab-ı Hak, o gün bana eziyet edenleri bugün farklı bir şekilde karşıma çıkartıyor. Ama ben yaradılanı seviyorum, yaradandan ötürü" demişti. Başbuğumuz Alparslan Türkeş. Afyon'a MHP Genel Başkanı olarak geldiği bir gün.

Bu sözleri, kendisini korumakla görevli Emniyet ekiplerinin başında gördüğü zamanın Afyon Emniyeti Asayiş Şube Müdürü Dürüst Oktay'ı gördüğünde söylemişti.

Dürüst Oktay, 12 Eylül'den sonra Başbuğumuz Dil okulunda gözaltında bulundurulduğu bir sırada O'nun kaldığı odaya girer.

Odada sadece ikisi vardır.

Kısa bir süre sonra Dürüst Oktay elinde elektrikli bir cihaz ile meşgul olmaya başlar.

Başbuğ, o an anlamaz Dürüst Oktay'ın elindeki cihazın ne işe yaradığını.

'Oktay, elindeki cihaz ile bir yandan meşgul olurken, bir yandan da manalı manalı Başbuğumuza bakmaktadır. Nice sonra anlar Başbuğumuz bu cihazın işkencede kullanıldığını.

İşte bunları anlatırken, o gün yaşadıklarını tekrar yaşar gibi idi Başbuğumuz.

Otomobilde bulunan tüm arkadaşlarımız o an anlatılmaz bir öfke duymuştuk, Dürüst Oktay'a karşı.

Bu halimizi anlayan Merhum Türkeş, "Hayır çocuklar, O'na kızmayın. O anda kendisine verilen emri yerine getiren bir Devlet memuru idi. Ben Devletime karşı gelmedim, gelmem de. Sizler de hiçbir zaman Devletimize karşı gelmeyeceksiniz" demişti.

Devleti için canı dahil her şeyini seve seve feda edebilen, fakat uğruna ölümü göze aldığı, Devleti tarafından yıllarca eza ve cefa çektirilen Başbuğ'un, Devleti için söyledikleri.

Her 12 Eylül'de hep Başbuğumun bu sözleri aklıma geliyor.

12 Eylül bana hep hüzün veriyor. Canlarını Devletinin bekası için veren ve vermeye hazır Ülkücülerin ezildiği 12 Eylül'ü hatırlamak istemiyorum.

Fikirlerin İktidarda, yetiştirdiğin kadrolar görevde.

Rahat uyu Başbuğum.

Sağlıklı ve huzur dolu günler temennisi ile Allah'a emanet olunuz.”

Editör: Nurbanu Soy