1 Mayıs Pazar günü gördüm seni, Kadim Kentte çınar ağacının altında.

Evet evet önünden geçtim ve beni görünce afalladın. Dikkatimden kaçmadı.

“Şimdi nereden çıktı bu portakallı kek” diyeceksin, dur açıklayayım.

Üzerinde turuncu kapüşonlu montun vardı. Yanında sanırım evladın.

Şaşırdım açıkçası.

Ramazan ayı boyunca dikkatleri üzerine çekmemek için iftar programlara katılmıyordun, ama ortalıkta portakallı kek gibi dolaşıp dikkatleri çekiyorsun.

Turuncu kapüşonlu montun da dikkat çekmiyor değil.

Kışın “Ponponlu Şapka”

Yazın “Portakallı Kek”

Uzak mesafeden gördüm seni, görür görmez tanıdım.

Dedim ki, yaz geldi bizim “Ponponlu Şapka” uykusundan kalkıp meydana çıkmış.

“Kış uykusundan uyanan bir canlı gibi”

Ponpon şapkalım yaptıklarını unutmuştur, Gazeteci dostunu görsün ve unutulmadığını anlasın diyerek yanından geçtim.

Beni görünce sadece yüzün değil, ak sakalların ve ak saçların bile kızardı.

Biranda ortadan kayboldun.  

Beni öldüreceğini söylüyormuşsun. Önünden geçtim bırak öldürmeyi yüzüme bakamadın.

8 Mayıs Pazar günü üzerinde siyah tişört, altında kot pantolon ve tabi ki yazın vazgeçilmezin olan, kafanın üzerinde ki güneş gözlüklerin

Kadim Kentin bir caddesinde karşılaştık. Karşı kaldırımdaydın.

Burada da neden beni görünce kaçtın?

Kim olduğunu açıklamadığım halde “Benimle uğraşan bir gazeteci var onu öldüreceğim” demen de zaten yaptıklarının göstergesi. 

Şöyle güzel bir atasözü vardır bilir misin?

“Isıracak köpek dişini göstermez”

Bence bu atasözü sana çok yakıştı…