Sabri Bektöre Konferans Salonunda çevrim içi gerçekleşen konferansa; İİBF Dekanı Prof. Dr. Gökhan Demirtaş, Bolvadin Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Fişne, Arş. Gör. Dr. Atahan Demirkol, akademik personel ve öğrenciler katıldı.
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Şahin Eray Kırdım’ın konuşmacı olarak yer aldığı konferansın açış konuşmasını yapan Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Arş. Gör. Dr. Atahan Demirkol, 70 yılı aşkın süredir devam eden bir işgal ve insanlık suçu ile karşı karşıya olduklarını söyledi. Demirkol, “2007 yılında başlayan abluka ve onun etkilerini bugün daha net bir şekilde görmeye başlıyoruz. 2010 yılında Mavi Marmara olayı ile birlikte, bu ablukayı delmeye yönelik girişimler başlamıştı. O tarihten itibaren, özellikle gemilerle gerçekleştirilen insani yardım çabalarıyla ablukayı aşma yönünde çeşitli girişimlere defalarca tanıklık ettik. Sumud ve Özgürlük Filosu, uluslararası anlamda birçok farklı ülkeden vatandaşın bir araya gelerek insani kaygılarla bu mücadeleye destek verme ve işlenen insanlık suçunu önleme çabasının bir ürünüydü. Üniversitemizde de bu süreçte geniş bir toplumsal destek sağlandı. Yürüyüşler düzenlendi ve Sumud Filosu ile canlı bağlantılar kuruldu” diye konuştu.
“GAZZE’NİN VE BARIŞIN GELECEĞİ HÂLÂ BELİRSİZLİĞİNİ KORUYOR”
Bolvadin Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Fişne ise buruk bir sevinç yaşadıklarını dile getirdi. Fişne, “Bildiğiniz gibi Gazze’de yaklaşık iki yıldır süren bir soykırımın ardından bir ateşkes anlaşması imzalandı ve nihayet bir ateşkes ortamı sağlandı. Bu gelişme elbette sevindirici, ancak yaşanan büyük yıkım nedeniyle sevincimiz buruk. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere yaklaşık 70 bin sivil hayatını kaybetti. Yaklaşık 100 bin kişi ise yaralandı. Gazze’yi ayakta tutacak, insanların yaşamını sürdürebilmesini sağlayacak tüm altyapı yerle bir oldu. En önemlisi ise Gazze’nin ve barışın geleceği hâlâ belirsizliğini koruyor” dedi.
“İNSANİ GİRİŞİMLER, DİPLOMATİK SÜREÇLERİ DE TETİKLEDİ”
İnsanlığın görüp görebileceği en uzun süren soykırım eylemlerinin sona erdiğini belirten Fişne, “Tüm bu nedenlerle, yaşanan gelişmeleri memnuniyetle karşılarken aynı zamanda derin bir hüzün de hissediyoruz. Ancak, insanlığın görüp görebileceği en uzun süren soykırım eylemlerinden birinin sona ermiş olması, tüm bu sürecin en önemli kazanımıdır. Bu sürecin sonlanmasında, dünyanın dört bir yanından insanların gösterdiği duyarlılık büyük bir rol oynamıştır. Özellikle ablukayı delmeye yönelik çabalar kapsamında yola çıkan Sumud ve Özgürlük Filosu’nun bu gelişmelere önemli bir katkısı olmuştur. Bu tür insani girişimler, aynı zamanda diplomatik süreçleri de tetikleyerek bugünkü noktaya ulaşılmasını sağlamıştır” şeklinde konuştu.
“ÖĞRENCİLER, TARİHİ BİR DÖNEME DE ŞAHİTLİK EDİYOR”
İİBF’nin 2025-2026 Akademik Yılındaki ilk etkinliğinin Filistin konulu olması dolayısıyla mutluluğunu dile getiren İİBF Dekanı Prof. Dr. Gökhan Demirtaş, yaşanmakta olan bu insanlık dramının, herkesin gözü önünde gerçekleştiğini kaydetti. Demirtaş, “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğrencileri, aslında tarihi bir döneme de şahitlik ediyorlar. Yıllar sonra geriye dönüp öğrencilik yıllarına baktıklarında, ‘O dönemin en önemli siyasi ve uluslararası gelişmesi neydi?’ diye sorulsa, cevabı büyük ihtimalle Sumud Filosu’nun ablukayı kırarak insanlık adına Gazze sahiline ulaşması olacaktır. Bu konudaki hassasiyetinizden dolayı sizlere teşekkür ediyorum” diye konuştu. Bireysel tepki göstermenin, her şeyden daha önemli olduğunu vurgulayan Demirtaş, “Kurumsal ya da ekonomik yollarla tepki vermek her zaman kolay olmayabiliyor. Bu nedenle bireysel anlamda gösterdiğiniz duyarlılığı ve ortaya koyduğunuz aksiyonları sürdürmenizi temenni ediyorum. Tüm bu süreçlerin sonunda özgür bir Filistin Devleti’nin kurulmasını gönülden diliyorum” dedi.
“İNSANİ YARDIMIN ULUSLARARASI HUKUKTA SERBESTÇE YAPILMASI GEREKİYOR”
Açış konuşmalarının ardından Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Şahin Eray Kırdım’ın konuşmacı olarak yer aldığı “Gazze’ye İnsani Yardımların Uluslararası Hukuk Boyutu” konulu konferansa geçildi. Kırdım konuşmasında; uluslararası hukukta kuvvet kullanımına ilişkin rejimler, Gazze’nin hukuki statüsü ve abluka rejimi, Nekbe, uluslararası insancıl hukukta yardım hakkı ve deniz yoluyla yardımların hukuki statüsü hakkında bilgiler verdi. Uluslararası insancıl hukuka ilişkin bilgiler veren Kırdım, şunları söyledi:
“Uluslararası insancıl hukuka ilişkin IV. Cenevre Sözleşmesi karşımıza çıkar. Bu sözleşmenin 23. ve 59. maddelerinde belirtildiği üzere insani yardımın uluslararası hukukta serbestçe yapılması gerektiği, savaşan devletlerin de ayrım gözetmeksizin bu yardımlara müsaade etmekle yükümlü olduğu açıkça ifade edilmiştir. Abluka, uluslararası hukukta yasaklanmış bir yöntem değildir; bir devlet, düşman devletin limanlarını veya kıyılarını mal, insan veya askeri teçhizat geçişi yönünden ablukaya alabilir; bu hukuki ve meşru bir askeri yöntemdir. Ancak abluka uygulaması, sınırsız değildir. Hem 1907 Lahey Sözleşmesi hem de San Remo Klavuzu ablukanın, sivil nüfusun aç bırakılmasına veya hayati önemdeki malzemelerin ulaşmasının engellenmesine yol açması hâlinde yasaklandığını belirtmektedir. Dolayısıyla uluslararası hukuk, ablukanın mümkün olduğunu ancak bu yöntemin sınırlandığını söyler; özellikle insani yardım teçhizatının geçişi konusunda ayrım yapılmasını öngörür.”
“İSRAİL, ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI OLARAK YARDIMLARI ENGELLEDİ”
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 110. maddesinin devletlere denetim yetkisi verdiğini ve bazı istisnalar getirdiğini kaydeden Kırdım, “Bu gerekçeler arasında; geminin korsanlık faaliyetinde kullanılması, köle ticaretine karışması, yetkisiz radyo veya televizyon yayını yapması, bayraksız olması veya yabancı bayrak taşımasına rağmen gerçekte savaş gemisinin ülkesine ait olması yer almaktadır” dedi. Sumud Filosu’na yapılan müdahaleyi değerlendiren Kırdım, “Filonun durdurulmasını haklı çıkaracak Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde sayılan hiçbir gerekçe mevcut değildi; filoda insani yardım malzemeleri taşınmaktaydı. Buna rağmen İsrail, bu malzemelerin Filistin’e geçişine izin vermeyerek müdahalede bulunmuş ve uluslararası hukuka aykırı olarak bu yardımları engellemiştir. Sonuç olarak, İsrail’in ablukası uluslararası insancıl hukuk kurallarının bütününü ihlal etmektedir” ifadelerini kullandı.
“HUKUKUN PEK ÇOK KURALI İHLAL EDİLİYOR”
Uluslararası hukuk zafiyetlerinin ortaya çıktığını söyleyen Kırdım, “Bu zafiyetleri şöyle tanımlamak lazım; uluslararası hukuk en azından ihlallerin varlığını ortaya koyuyor. Bir sonuç elbette çıkacaktır. İsrail, yargılanacak ve bunun sonucunda yüklü miktarlarda tazminatlar ödemek zorunda kalacaktır. Bu bir etik mesele değil, vicdan meselesi ve hukuki bir sorundur. Hukukun pek çok kuralı ihlal ediliyor. Uluslararası hukukun da yeniden yapılandırılması ve yeniden inşa edilmesi bu ortak vicdanın ortaya çıkmasına bağlı. Amerika ve diğer devletlerin yaklaşımı etkin rol oynayacaktır” dedi.
Konferans, soru cevap bölümün ardından sona erdi.