20.Y.Y Küresel güçleri, yeni dünya düzeninin oluşmasını engellemek, güç ve hakimiyet alanlarını kayıp etmek istemezken, 21.Y.Y Küresel güçleri 1.ve 2. Dünya Savaşları benzeri 3. Dünya savaşı beklentileri yerine vekil aktörler ve küresel güçlerin stratejik işbirliği yaptığı ülkeler üzerinden birbirlerine karşı üstünlük sağlama stratejileri ile birbirlerine karşı yaptırım ve yıpratma politikalarını kullandıkları görülmektedir.

1. ve 2. Dünya Savaşları Konvansiyonel savaşlar insan gücüne dayalı sahasal üstünlük üzerine iken günümüzde değişen savaş teknolojileri ve ürünleriyle çok farklı bir alana geçmiştir.

Birbirlerine sınır olmayan çok uzak ülkelerin birbirlerine karşı savaş açtıkları yeni dönemde teknoloji ve hava savunma sistemlerine sahip olan ülkelerin güç ve merkez ülke konumlarına gelmelerinde en etkin güç olduğu görülmektedir.

Nükleer silahların 2. Dünya savaşında kullanılması ve sonrası nükleer güce sahip olan ülkelerin ortaya çıkmasıyla güç dengesi oluşurken, üstünlük ve küresel güç hakimiyeti etki ve tehdit unsuru nükleer güce sahip olan ülkeler tarafına geçmiş bulunmakta idi.

Ancak günümüzde değişen nükleer güç dengeleri nükleer gücün kullanılmasından çok caydırıcı güç unsuru olarak kullanılması ve küresel güçlerin birbirlerine karşı açıktan tehdit aracı olarak kullanmaya başladıkları süreçleri günümüze getirdiği görülmektedir.

Savaş meydanlarında nükleer güç kullanımı demek her iki tarafından kazanmasından çok kayıp etmesi ve etki alanında yok olmasını sağlayabilir.

Bu nedenle 3. Dünya savaşı beklentileri içinde olan bir anlayışın hakim olduğu günümüzde küresel güçler arasında bir savaş beklentisi tehdit ve yaptırımlardan öteye geçmeyeceği şeklindedir.

Günümüz savaşlar dönemini daha önceki analizlerimde ‘’Ilık Savaş’’ dönemi olarak ifade etmiştim. Ilık savaş dönemi olarak savaşların hakimiyet oluşturmak üzerine toplumsal algoritmalar dahil olmak üzere hayatın her alanında devam ettiği görülmektedir.

Terör örgütleri üzerinden yürütülen savaşlar,

Teknoloji Savaşları,

Hammadde Savaşları,

Finansal Düzen Savaşları,

Siber Savaşları,

Gıda ve Sağlık İlaç Sanayi Savaşları,

Biyolojik Savaşlar,

Kimyasal Savaşlar,

Algısal Savaşlar,

Uzay Savaşları,

Sosyal Medya Savaşları,

Kültürel Erozyon Savaşları,

Erdoğan'dan, TCG Anadolu'nun "Zafer Yolculuğu"na İlişkin Paylaşım
Erdoğan'dan, TCG Anadolu'nun "Zafer Yolculuğu"na İlişkin Paylaşım
İçeriği Görüntüle

Teopolitik Savaşlar,

Enerji Savaşları,

Yeni Ticaret Yolları Savaşları,

Veri Savaşları,

Sabotajlar Savaşları olarak, küresel güçlerle beraber yan yana yürüyen diğer ülkeler ve hakim oldukları coğrafyalarda bütün bu yapılar üzerinden uygun olan savaş şeklini sahneye sürerek boy gösterdikleri görülmektedir.

Varşova ve Atlantik yapılı düzen birbirlerinin arka bahçelerinde daha çok uygulama alanı buldukları gözlenmektedir.

Bölgesel güç düzeyinde olan ancak yeni dünya düzeninde küresel güç konumuna doğru yol alan ülkelere karşı ise geçmişteki tarihsel büyükleri ile hakim oldukları hinterlant alanlarında ve iç yapılarında uygun savaş biçimlerini kullandıkları görülmektedir.

Küresel güçler 2. Dünya savaşı sonrası kurulan sistemin yeni dünya düzeni için yeterli olup olmadığı yönündeki adımlarının dikkatlice izlenmesi gerektiğidir.

BM dahil birçok uluslararası yapının günümüz ihtiyaçlarına cevap vermediğinin görülmesine rağmen Küresel güçler sistem değişiminden yana olmayan tavırlarını ortaya koymaktadırlar.

İki kutuplu,tek kutuplu düzenlerden sonra çok kutuplu dünya düzeni ile değişen güç merkezi ülkelerinde sistem içinde yetkilendirilmesi ve hinterlant alanları açılmasıyla eski sistemin iyileştirilmesi yönünde politika izledikleri görülmektedir.

Bu nedenle küresel güçler karşı karşıya gelmekten ziyade vekil yapılar üzerinden birbirlerine karşı savaş politikaları izledikleri ve sahada uyguladıkları görülmektedir.

Geçmişte yaşanmış olan dünya savaşları öncesi dönemin küresel güçleri arasındaki her alanda verilen mücadelenin bugünde aynı şekilde her alanda yüksek oranda verildiği görülmektedir.

Ukrayna Rusya savaşı, işgal edilmiş Filistin topraklarında yerleştirilmiş olan İsrail üzerinden dünyanın şekillenme coğrafyası olan Avrupa Kıtası ve Orta Doğu’da sahaya yansıyan büyük mücadele olarak yerini almış durumda.

Çin’in dünya sahnesine dönüşü, Rusya’da Putin ile gelinen güç noktası, Türkiye’nin savunma sanayisi ve istikrarlı yönetimi ile bütün tehdit ve yaptırımlara karşı her cephede verdiği mücadelede başarılı adımlar atması ve ulaştığı güç noktası,İran’ın Rusya ve Çin ile yakın işbirliği ile İsrail İran arasındaki mücadele etkisi, AB’nin Ukrayna savaşı sonrası istediği hedeflere ulaşamaması,Trump ile ABD güç dengesindeki hakimiyetini kayıp etmek yerine çok kutuplu dünya düzeninde en etkin güç olma politikası ile değişen bütün dengelerin ana coğrafyası olarak ortaya çıkan, semavi dinlerin doğuş merkezi olan Orta Doğu, yerini dün olduğu gibi bugünde aynı şekilde mücadele alanı olarak görülmektedir.

ABD,Çin,Rusya,Türkiye yükselen küresel güçler ile var olan küresel güçlerin etki sınırlarını belirleme savaşlarının çok kutuplu dünya düzeninin oluşmasının adımları olarak belirlenmektedir.

Orta Doğu’nun geleceği, dünyanın güç merkezlerini belirlerken, bölgesel güç konumunda olan Türkiye ve İran ile Batı’nın bölgeye kendi çıkar ve menfaatlerini korumak görevi verdiği teolojik ülke İsrail ile bölgede varlıklarını sürdüren Batı(ABD ve Avrupa) ile bölgedeki ülkelerle ilişkilerini İran’da dahil olmak üzere etkin şekilde sahaya yansıtan Çin ve Rusya, bölgede güç dengesinin belirlenmesinde anahtar ve kilit ülkenin Türkiye olduğu gerçeğini gören tarafların Türkiye ile ilişkilerini yeni boyutlara taşırken, Batı özellikle Türkiye’ye karşı kapalı kapılar ardında vekil aktörleri destekleyerek Türkiye’nin gücünü kırma yoluna devam etmektedirler.

Rusya ve Çin ile İran ilişkilerinin stratejik boyutlara ulaşması İran için en büyük avantaj olarak görülmektedir. Rusya ve Çin İran’ı kayıp etmesi bölgede varlıklarını sürdürme konusunda büyük bir kayıba uğrayacaklarının farkındadırlar.

İran’da Batı yanlısı bir rejimin işbaşına getirmek isteyen Batı bunu başarır ise bölgede dengeler Batı’nın lehine oluşabilecek ve mevcut düzenlerinin devamını sağlayarak istedikleri Çin ve Rusya’nın zayıflatılması ve zenginliklerini elde edebileceklerdir.

Türkiye ise 15 Temmuz hain darbe girİşimi sonrası Batı’nın gerçek politikalarını bir kez daha görmüş ve terör ile mücadelesinde Batı’nın yalnız bırakması ile beraber kendi bağımsız politikalarıyla yol almaya başlamıştır.

Dünyanın şekillenme coğrafyası Orta Doğu’da uzun yıllar varlık gösteren Devleti Aliyye’nin devamı olan Türkiye bölgenin yeniden huzura kavuşması ve kalkınması için Irak’tan Suriye’ye kadar bölge dinamiklerini harekete geçirmiş ve bölge ülkelerinin kendi güvenlik doktrinlerini birlikte oluşturmaları gerçeğini ortaya koymuştur.

Orta Doğu’nun işgalci yapısı İsrail ise 1948 yılından günümüze kadar yayılmacı politikalarına devam etmekte ve bunu yaparkende Batı’nın destekleriyle yoluna devam etmektedir.

Orta Doğu, yeni dünya düzeni için belirleyici bir alan olarak çekişme, savaş, kriz ve kaoslarla dolu süreçleri devam etmektedir. Burada oluşacak denge dünyanın yeni dengesini oluşturacaktır.

Kaynak: ODAK HABER MERKEZİ