Sevgili okurlar,
Yıllardır, “hakikatin peşinde koşan bir gazeteci olarak”, her gün, “bir başka yaşanmış olaya tanıklık ediyor, bunları sizlerle paylaşmaya, bunlardan dersler alınmasına yardımcı olmaya” çalışıyorum..
“Hakikatin peşinde koşma” öyle herkese nasip olmaz!

Bu yüce yaratanın bir lütfu olarak görülmelidir..
En azından ben öyle düşünüyorum..
Memlekete bu defa “adalet aramak” için geldim!..
İstanbul Çağlayan’da adliye koridorlarında dolaştım..
Sonra Sakarya Adliyesi’ne gittim, geldim..
Bu yolda epeyce terledim, terlemeye de devam ediyorum..
Adliye çalışanları emekçilerin, işlerinin başındaki azmi, iradesi, güzelliği, beni etkilemedi değil..

ADLİYE KAPILARI?
Adliye kapılarının girişinden başlayan, bir sorumluluğun kol gezdiği, bir söylem olan “Türkiye Cumhuriyeti Adliye binaları soğuktur” ifadesi, beni düşündürmedi değil..
Bana gerçekten pek soğuk gelmedi, adliye koridorları, mahkeme salonları..
Her gün, yüzlerce insanın sorusuna cevap veren danışmanlar, güvenlikçiler, memurlar, hakimler, savcılar ve avukatlar ve de vatandaşlar, iç, içe adaletin tecellisi için, nasıl da özveri ile çalışıyorlar, nasıl da?
Yeni imajları ile avukatların çoğunluğunun sakallı olması dikkatimden kaçmadı..
Kılık, kıyafet konusunda, avukatların meslekleri ile bağdaşmayan fotoğrafları görmek beni gerçekten üzdü..

“Avukatlık mesleğinin düğmesiz cübbelerinin, koltuk altında, sırtlarda buruşukluğunu” bile, dert edindim?
Niye ki, değil mi?
Ama kadın avukatları, bu cümleden muaf tutuyorum..
Yanımdaki arkadaşım ile bu hususu paylaştım..
“Haklısınız Yusuf Bey, insan mesleğine olduğu kadar, kendisine de saygılı olmalıdır” diye ekledi..
Ancak, bu avukatlar arasında, pırıl, pırıl mesleğini temsil edenleri tenzih ederim!
Adaletin peşinde koşmak, adalet aramak, adaletin tecellisine katkı sunmak ne güzel!

Temiz, tertemiz, halisane!

MÜŞTEKİ AVUKATI “ŞİKAYETÇİYİZ”DEDİ?
Ama şunu ifade edeyim ki, bir mübaşirin, şık giyimi, yüzündeki temizlik ve güven veren tavrını, ne yazık ki avukatlarda göremedim!..

Uzatmayalım, online mahkeme salonuna alındım..
İstanbul’a bağlandık..
Hakim sordu, ben açıkladım..
Sonra savcı sordu, cevap verdim..
Sonuçta, müşteki avukatı “şikayetçiyiz” dedi ve karar, mahkeme ertelendi..
Sanal ortamdaki bir paylaşımdan ötürü, hakkımızda bir “hakaret” davası açılmış..
“Gazetecilik mesleğinin”, böyle yanları da var!..
Gider, paşa, paşa gereğini yaparız da, “insanlık, iyilik” denen bir olgunun da olduğunu, unutmayalım!..
Sevgili iş insanı, dostum, büyüğümüz Nahit Serbes, kendi kişisel sayfasındaki paylaşımlarına, ikinci defa, bir alıntı hikaye ekledi..
Gelin, birlikte okuyalım mı?

DÜNYADA SENDEN DAHA ZENGİN VAR MI?
“Çok daha önceler de bir kere daha paylaşmıştım

Bill Gates'e, "Bu dünyada senden daha zengini var mı?" diye sorulduğunda;

- Evet benden daha zengini var, der.

- Peki kim bu? diye sorduklarında;

- Eğitimimi tamamlayıp Microsoft şirketini kurmaya karar aşamasında bir uçuş öncesinde Newyork havaalanındaydım. Birden gözüme gazete satıcısı ilişti. Elindeki gazetelerinin birindeki başlık ilgilimi çekti. Elimi cebime attım ama hiç bozuk param yoktu. Oradan uzaklaşmak üzere ayrılıyordum ki, siyahi genç birden atılarak:

- Beyefendi buyurun gazete benden size hediye olsun, dedi.

Ben de ona:

- Elimde bozuk param yok, dedim.

- Sana ben onu hediye ediyorum, dedi.

Bu olaydan 3 ay sonra yolcuğum aynı hava alanına denk geldi.

Gözüm bir gazeteye ilişti. Elimi cebime attım ama yine de bozuk param yoktu. Aynı çocuk geldi:

- Gazeteyi al, dedi.

Ben de ona:

- Oğlum geçen gün aynı durum yaşandı. Sen bu durumla her karşılaştığında insanlara gazeteyi hediyemi ediyorsun? dedim.

-Tabi ki... Ben verdiğimde, tüm kalbimle veriyorum. Bu beni mutlu edip rahat kılıyor...

EKONOMİK GÜÇ?

Bil Gates salondakilere der ki:

- Bu cümle benim aklımı o kadar kurcaladı ki, acaba çocuk hangi mantık esasına ve hangi hissiyata göre böyle söylüyordu...

19 yıl aradan sonra... Ekonomik gücümün doruğuna ulaşıp, dünyanın en zengin adamı olduğumda... Bu genç delikanlının iyiliğinin karşılığını verebilmek için onu arayıp bulmaları için bir grup oluşturdum...

Onlara:

- Falan havaalanına gidin ve bana gazete satıcı siyahi genci bulun, dedim.

Bir buçuk ay aradan sonra bir yerde bekçilik yaptığını öğrendim... Ona bir davetiye gönderip ofisimde ağırladım. Ona:

- Beni tanıyor musun? diye sordum.

- Tabii ki sen Bil Gates'sin, herkes seni tanır.

- Hatırlar mısın sen ufakken gazete satıyordun, bende bozuk yoktu ve sen bana gazeteyi hediye ettin. Bunu neden yaptın?

- Belli bir nedeni yok. Yalnız birine karşılık beklemeden bir şey verdiğim zaman mutluluk duyuyorum ve beni rahat ve huzurlu kılıyor, dedi.

SANA İYİLİĞİN KARŞILIĞINI VERMEK İSTİYORUM!

Ona dedim ki:

- Sana iyiliğinin karşılığını vermek istiyorum... Dile benden ne dilersen..!"

- Nasıl yani!

- Sana her istediğini vereceğim...

Gülerken bana dedi ki:

- Ne istersem onu mu, bu doğru mu?

- Evet, ne istersen vereceğim...

- Size teşekkür ediyorum beyefendi.

Fakat hiçbir şeye ihtiyacım yok...

- Bir şey istemen lazım, sana iyiliğinin karşılığını misliyle vermek istiyorum...

- Sayın Gates, her şeyi yapacak gücün var ama benim iyiliğimin karşılığını veremezsiniz?

- Ne demek istiyorsun? Nasıl olur da veremem.!

- Seninle benim aramızdaki fark; ben sana yoksulluğumun doruğunda verdim, ama sen zenginliğinin doruğunda bana veriyorsun, bu da durumu telafi etmez... Ama yine de bunu düşünmeniz beni çok mutlu etti... Teşekkür ederim.

...

Bill Gates konuşmasına devam eder:

- İşte o sözü kendisinin benden daha zengin olduğunu hissetmeme neden oldu...

Çünkü en makbul verme şekli, senin ihtiyacın var iken vermendir...Çocuğun bana yaptığı da budur...
En iyi iyilik de hiç bir karşılık beklemeden yapılan iyiliktir...”

UYUMUŞUM AMCA!?

Sakarya Adliyesi dönüş yolundayım..
Bir minibüse bindim..17 TL ücret ödedim..
Kente yakın herkes indi.. Durağa yakın, arkadan bir ortaokul öğrencisi, gelip yanımdaki koltuğu oturdu..
“Okula geç kaldım!.. Uyumuşum Amca” dedi!..
Gözleri, çakmak, çakmak idi..
“Uyumuşsun ha?” diyerek, gülümsedim, okul günlerime gittim..
“Evet” diye ekledi..
“Ama öğretmenimle konuştum, beni sınıfa kabul edecek..” demeyi ihmal etmedi..
Bu içten, bu samimi, kendi gerçeğini benimle paylaşan küçük öğrenci çocukla yan yana ve göz gözeydim..
Keşke bizlerde bu temiz duygular içinde, “sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz” olabilsek?
“-Adın ne?
-Alperen!
Sana küçük bir hediye versem, kabul eder misin?”

Cüzdanımı çıkartıp gereğini yaptım..
Günün en güzel yanı, benim için, bu oldu..
“Adalet arayışım mı, hakikatin peşindeki yürüyüşüm mü” devam edecek..
Sakın sizlerde iyilik yapmaktan, adalet aramaktan vazgeçmeyiniz!