Eskişehir’de görev yapan Psikolog Deniz Yetkinoğlu Gültekin, modern yaşamın hızının, dijitalleşmenin ve toplumsal beklentilerin bireyleri giderek daha fazla sosyal kaygıya sürüklediğini belirterek, asosyalliğin nedenlerine ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Gültekin, çok sayıda yüzeysel etkileşimin varlığına rağmen insanların anlamlı bağlar kurmakta zorlandığını, bunun da “yalnız hissettiği için geri çekilen” bir birey profili oluşturduğunu ifade etti.

Uzman isim, sosyal kaygının temelinde çoğu zaman başkaları tarafından değerlendirilme korkusu ve onaylanma ihtiyacının yattığını vurgulayarak, kişi sosyal ortama girdiğinde tüm odağın çevresinin tepkilerine yöneldiğini, bunun da performans üzerinde baskı yarattığını dile getirdi. Sosyal kaygının fizyolojik belirtilerle beslendiğini kaydeden Gültekin, titreme, çarpıntı ve zihinsel karışıklığın bireyin kaygısını daha da artırarak bir döngü oluşturduğunu aktardı.

20251122Aw584481

SOSYAL KAYGI DÖNGÜSEL BİR BASKI YARATIYOR

Psikolog Gültekin, sosyal kaygı yaşayan bireylerin “onaylanma” ve “hata yapma” korkularıyla en küçük sosyal ifadeleri dahi tehdit olarak algıladığını belirtti. Kaygının artmasıyla birlikte fizyolojik uyarımların yükseldiğini söyleyen Gültekin, kalp çarpıntısı, titreme ve zihinsel dağınıklığın performansı düşürdüğünü, bunun da bireyin korktuğu olumsuz değerlendirmeyi kendi kaygısıyla tetiklediğini vurguladı.

Sosyal kaygının toplumda sanılandan daha yaygın olduğuna dikkat çeken Gültekin, Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye Ruh Sağlığı Araştırması’na göre sosyal kaygının yıllık görülme oranının yüzde 1.8 olduğunu, kadınlarda yüzde 2.3, erkeklerde ise yüzde 1.1 seviyesinde bulunduğunu aktardı. Kadınlarda daha sık görülmesine rağmen tedaviye başvuranların çoğunun erkek olmasının toplumsal beklentilerle ilişkili olduğunu belirten uzman, sosyal kaygının çoğunlukla 13-20 yaş aralığında başladığını kaydetti.

DİJİTALLEŞME ANLAMLI SOSYAL BAĞLARI ZAYIFLATIYOR

Gültekin, modern yaşamda sosyal geri çekilmenin yalnızca psikolojik değil, aynı zamanda sosyokültürel bir olgu olduğunu ifade ederek; tükenmişlik, yoğun iş yükü, dijital dünyanın sunduğu kolay ilişkiler ve duygusal yorgunluk gibi faktörlerin asosyalliği beslediğini söyledi. Dijitalleşen dünyada çok sayıda yüzeysel etkileşimin bulunmasına rağmen anlamlı bağların kurulamamasının dikkat çekici bir bulgu olduğunu dile getirdi.

Pandemi sonrası yüz yüze sosyalleşmenin azalmasının sosyal kaygıyı artırdığına yönelik araştırmaların da bu tabloyu desteklediğini belirten Gültekin, “Yalnız olduğum için değil, yalnız hissettiğim için geri çekiliyorum” cümlesinin günümüz bireylerinin ruh halini özetlediğini söyledi.

20251122Aw584481 1

DOĞRU TERAPİ YÖNTEMLERİYLE DEĞİŞİM MÜMKÜN

Sosyal medyanın beslediği sürekli karşılaştırma kültürünün, kişinin benlik algısını zayıflatarak sosyal ortamlardan uzaklaşma eğilimini güçlendirdiğini ifade eden Gültekin, asosyalliğin kendi başına bir sebep değil, kaygı, tükenmişlik ve güvensizlik gibi faktörlerin birleşimiyle ortaya çıkan bir sonuç olduğunu söyledi. Bilimsel araştırmaların, bilişsel ve farkındalık temelli terapilerin bu döngüyü kırmada etkili olduğunu vurgulayan uzman, terapinin kişinin hem kendini hem çevresini daha gerçekçi değerlendirmesine yardımcı olduğunu kaydetti.

Sokak Lezzetlerinde Gizli Tehlike: Besin Zehirlenmesi Riski Artıyor
Sokak Lezzetlerinde Gizli Tehlike: Besin Zehirlenmesi Riski Artıyor
İçeriği Görüntüle

Asosyalliğin modern yaşamın karmaşık taleplerine verilen insani bir tepki olduğunu belirten Gültekin, sosyal ilişkilerin psikolojik iyilik hâli üzerindeki iyileştirici etkisini hatırlatarak sözlerini tamamladı. “Kişinin kendisiyle ve çevresiyle kurduğu ilişkiyi yeniden değerlendirmesi büyük önem taşır. Çünkü sosyal ilişkiler, insanın ruh sağlığını destekleyen en güçlü kaynaklardan biridir” dedi.

Kaynak: İHA