BAĞIMSIZ, BAĞLANTISIZ VE KÜRESEL GÜÇ MERKEZ ÜLKE STRATEJİSİ
21. yüzyılın ikinci çeyreğine yaklaşırken, küresel sistem yeniden çok kutuplu bir düzleme doğru kriz ve kaos ortamından çıkma arayışları içinde yeni düzene doğruevrilmektedir.
ABD’nin tek kutuplu üstünlüğünün zayıflaması,Nato içinde oluşan kriz, İngiltere’nin dünya siyasetinde yeniden küresel güç arayış ittifakları, Çin’in yükselen ekonomik ve teknolojik gücü, Rusya’nın güvenlik eksenli hamleleri, enerji ve yeraltı ve yerüstü işlenmemiş zenginlikleri,iki kutuplu dünya düzeninin güçlerinin arka bahçe stratejilerinde birbirlerine karşı izledikleri yeni oluşumlar sürecinde Rusya’nın izlediği katı ve sert tutumlar, Arctik coğrafyasında ABD’nin güç arayışlarının karşısında Rusya’nın stratejik yeni işbirlikleri,Avrupa’nın stratejik özerklik arayışları ,ABD eksenli güvenlik ekseninden çıkma arayışları ,Rusya tehditine karşı ABD olmadan mücadele etme arayışları ve savaş süreçlerinde Avrupa için yeni riskler enerjiden üretime pazar kayıpları ve ekonomiden yeniden savunma yapılı bir Avrupa oluşturma yeni düzende söz sahibi olma arayışları Türkiye’nin giderek artan güç ve hinterlant etkisinin uluslararası sistemde kabul edilme oranlarının artması ve hem sahada hem masada bağımsız politikalarıyla beraber görünmez ittifaklar sürecinde bölge ve bölge dışı ülkeler ile geliştirdiği ilişkilerin yeni düzende rol denge politikası ile birleştirme stratejileri ve Orta Doğu’da yeni bölgesel blokların oluşumu, uluslararası düzenin parametrelerini kökten değiştirmektedir.
Bu süreçte Türkiye, tarihsel, coğrafi ve kültürel konumundan kaynaklanan avantajlarını denge, bağımsızlık ve merkez ülke politikasıyla birleştirerek, yeni dönemin belirleyici aktörlerinden biri olma yolunda ilerlemektedir.
1. Türkiye’nin Denge Politikası ve Bağımsızlık Stratejisi
Türkiye’nin “denge politikası” kavramı, aslında tarihsel bir sürekliliğe sahiptir. Büyük Selçuklu Devleti (Bengü Devleti) Osmanlı Devleti ( Devlet-i Aliyye) Ebedi Devlet,Yüce Devlet ve Türkiye Yüzyılında Türkiye döneminden itibaren Batı ve Doğu eksenleri arasında jeopolitik bir köprü olan Türkiye, 21.Y.Y. sürecinde istikrarlı yönetim ve bunca görünmez yaptırımlara karşı modern dönemde bu dengeyi “bağımsız ve çok yönlü diplomasi” anlayışıyla yeniden tanımlamıştır.
Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde geliştirilen “bağımsız dış politika” anlayışı, NATO üyeliğini sürdürürken Rusya ile savunma iş birliği yapmayı, ABD ile ekonomik ilişkileri korurken Çin’le Kuşak ve Yol Projesi’ne entegre olmayı mümkün kılan esnek bir stratejik akılla, Kafkasya’da yeni dönemin en güçlü ülke olması ile izlediği adil ve barış yanlı politikalar ile,Türkistan Coğrafyasının yeniden güç kazanması adımları için Türk Devletler Teşkilatı ile beraber yol almayı siyaset,ekonomi ve savunma işbirlikleri süreci ile Türkistan coğrafyasında kriz ve kaos çıkartmak isteyenlere karşı bir güç merkezi olma ve enerji kaynaklarından üretim odaklı yapıya kavuşmaları için savunma sanayisinden her alanı kapsayacak işbirliklerine, Afrika kıtasından Balkanlara,Orta Doğu’ya kadar etkin bağımsız ve bağlantısız uluslararası işbirlikleri çerçevesinde yeni rol denge modeli yol alınma stratejisine girildiği görülmektedir..
Bu yaklaşım, Türkiye’yi bağlantısız bir eksene yerleştirmiştir; ne Batı’nın tam bir parçası ne de Doğu’nun uydusu olan Ankara, kendi güvenlik ve ekonomik çıkarlarını önceleyen “merkez ülke” konseptiyle hareket etmektedir.
2. Yeni Yol Politikası: Asya’dan Avrupa’ya Çok Katmanlı Diplomasi
15 Temmuz Hain Darbe girişimi sonrası Türkiye çok yönlü her alanda izlediği politikalarda güvenlik politikalarını değiştirmesi 15 Temmuz İşbirlikçilerinin kimliklerinin Türkiye hedefli izledikleri politikaların karşısında ‘’Yumuşak ve Kadife Elini, Çelik ve Demir Elini, Akıl Gücünü ortaya koyarak Devlet Aklı ile birleştiren bunu gerektiğinde gerektiği gibi kullanmaktan çekinmeyen bir politika ve Türkiye’nin 2020 sonrası dış politika yönelimi, “Yeni Yol Politikası” olarak adlandırılabilecek bir stratejik çerçeveye oturmuştur. Bu politika üç temel sütun üzerinde yükselmektedir:
1. Çoklu ittifak diplomasisi: Türkiye, bağımlı değil bağımsız bir anlayış içinde kimseyi tehdit etmeden, tehdit edene karşı ise politikasından vazgeçmeyen istikrarlı çift yönlü politikası ile NATO içinde yer alırken aynı zamanda Azerbaycan Türkiye stratejik işbirliği anlaşması ve Şuşa Beyannamesi,Pakistan, Azerbaycan, Türkiye stratejik işbirliği anlaşması Şanghay İşbirliği Örgütü, Türk Devletleri Teşkilatı, BRICS gibi yapılarla ilişkilerini derinleştirmektedir.BM sistemi dahil birçok uluslararası kuruluşların 21Y.Y için yeterli olmadığı yeni süreçlerin başlaması gerektiğini ortaya koymaktadır.
2. Enerji ve lojistik merkez olma hedefi:Türkiye, TANAP, TürkAkım, Mavi Akım, Orta Koridor ve Kalkınma Yolu gibi projelerle enerji ve ticaretin geçiş hattı olma konumunu güçlendirmektedir.Enerji merkezi olan coğrafyamızda Enerjinin merkez ülkesi olması ve yeni süreçte enerji merkezli finans dahil finansal merkez olma politikalarıyla yol almaktadır.
3. Savunma sanayi ve teknoloji bağımsızlığı:Nato katıldığı süreçle beraber savunma sistemlerini Batı ve ABD menseli ürünlerle donatan Türkiye Kıbrıs Barış Harekatı ile Türkiye’ye karşı izlenen politikaların yaptırımlara ve ambargolar ile desteklenmesi ,terörle mücadelesinde Batı izlediği politikalar karşısında kendi savunma sanayisini oluşturması ve gelecekte dünyanın sayılı savunma alanında güç merkezi konumuna gelme politikası Sn.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde güçlü bir şekilde desteklenmiş ve savunma sanayisinde 187 ülkeye savunma sanayisi ürünleri ihracatı yapan ülke konumuna gelmesi ile güç merkezi olmuştur.
Bayraktar TB2, KIZILELMA, TCG Anadolu, Altay tankı ve milli uydu projeleriyle savunma alanında dışa bağımlılığı azaltmaktadır.
Bu “Yeni Yol Politikası”, Türkiye’yi sadece bir jeopolitik geçiş ülkesi olmaktan çıkarıp, jeostratejik merkez ülke statüsüne taşımaktadır.
3. Rusya İlişkileri: Rekabet ve İşbirliğinin Dengesinde Yeni Model
Tarihsel süreçte Katolik Hristiyan dünyasının Müslümanlar ile Ortodoksları karşı karşıya getirme stratejileri sonucunda kayıp eden hep Müslüman ve Ortodoks dünyası olurken kazanan Katolik dünyası ve Batı olmuştur.
Türkiye-Rusya ilişkileri, tarih boyunca hem rekabet hem işbirliği içeren bir karmaşık denge üzerine kurulmuştur.Ukrayna savaşı sonrası Ankara, Moskova ile Batı arasında arabuluculuk rolü üstlenerek, hem Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’na öncülük etmiş hem de enerji alanında “Türk Enerji Merkezi” projesiyle stratejik kazanımlar elde etmiştir.
Bugün Türkiye Rusya ilişkileri dünya stratejileri ekseninde çatışmadan diplomasi ile yol alma noktasında ilerlemektedir.İki ülkenin ortak kader coğrafyasında hep Batı’nın hedefi olması ve zenginliklerini istemeleri 21Y.Y. Sınır tanımaz savaş süreçleriyle beraber tehdit ve risk alanında olmaları nedeni ile dikkatli politika izlemelerine neden olmaktadır.
Bununla birlikte, Suriye, Kafkasya ve Karadeniz’de rekabet unsurları da mevcuttur. Ancak bu “kontrollü rekabet”, Türkiye’nin diplomatik manevra kabiliyetini artırmakta, Rusya ile ilişkilerini pragmatizm ekseninde sürdürmesini sağlamaktadır.
4. Çin ve Asya Açılımı: Yeni Kuşak ve Yol Perspektifi
Türkiye’nin Çin’le ilişkileri, ekonomik ve stratejik anlamda “Asya Yüzyılı” vizyonunun önemli bir parçasıdır.
Ankara, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile kendi geliştirdiği Orta Koridor projesini birleştirerek Avrasya ticaret ağında merkezi bir konum elde etmeyi amaçlamaktadır.
Türkiye ticaret yollarında yeni dünya düzeninde merkez ülke olma üretim lojistik merkezli bir yapıya kavuşmak istemektedir.Üç kıtaya olan yakınlığı ülkeler arası uygulanan gümrük duvarlarıda dahil olmak üzere birçok ülke için uygun bir merkez konumunda olup maliyetlerin aşağıya çekilmesi ve stratejik konumu ile cazibe merkezi konumundadır.
Çin dünyanın üretim merkezi olarak Türkiye’nin stratejik öneminin görmekte ve Türkiye ile yol alma stratejilerinde sadece üretim ve ticaret odaklı değil her alanda işbirliği süreci ile yol almak istemektedir.
Türkiye kendi üretim politikaları ve dış politikası yaklaşımı ile süreci yönetmektedir.
Bu süreçte Türkiye, sadece transit ülke değil, lojistik ve üretim üssü haline gelmek istemektedir.
Ayrıca Çin ile savunma teknolojileri, yapay zekâ, yenilenebilir enerji ve finansal işbirliği alanlarında geliştirilen ortaklıklar, Türkiye’nin Batı merkezli finansal sistemin dışına alternatif kanallar oluşturma hedefiyle de uyumludur.
5. ABD ve Batı İle İlişkiler: Gerilim, Yeniden Tanımlama ve Stratejik Zorunluluk
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler, son yıllarda hem NATO içinde hem ikili düzlemde ciddi testlerden geçmiştir.
ABD’nin YPG/PKK unsurlarına desteği, F-35 projesinden Türkiye’nin çıkarılması, CAATSA yaptırımları gibi gelişmeler Ankara’da “Batı bağımlılığına” yönelik ciddi sorgulamalara neden olmuştur.
Buna rağmen Türkiye, NATO’nun güney kanadında vazgeçilmez bir aktör olarak kalmaya devam etmektedir.
Ankara, Washington ile ilişkilerini “karşılıklı bağımlılık” temelinde yeniden tanımlamaktadır:
Savunma alanında özerklik, ekonomi alanında çeşitlilik, bölgesel krizlerde ise eşit aktörlük ilkeleri bu yeni yaklaşımın merkezindedir.
6. Orta Doğu ve Avrupa Denkleminde Türkiye’nin Rolü
Orta Doğu’da
Türkiye, Gazze Savaşı, Yemen krizi ve İran-Suudi Arabistan yakınlaşması süreçlerinde hem insani hem diplomatik bir rol üstlenmiştir.
Katar, Azerbaycan,Sudan,Etiyopya ve Somali gibi müttefik ve diğer ülkelerle kurduğu stratejik işbirlikleri, Ankara’nın bölgesel liderliğini pekiştirmektedir.
Ayrıca İsrail’in saldırgan politikalarına karşı Filistin eksenli yeni diplomasi yaklaşımı, Türkiye’yi İslam dünyasında yeniden moral lider konumuna taşımıştır.
Avrupa’da
AB üyelik süreci durgun olsa da Türkiye, Avrupa güvenliği açısından kilit konumunu korumaktadır.
Mülteci politikası, enerji tedariki ve savunma işbirliği gibi konular, Avrupa’yı Türkiye ile zorunlu bir stratejik işbirliğine yöneltmektedir.
Rusya Ukrayna savaşı Avrupa ABD ilişkilerinde yeni süreç ve Avrupa’nın ABD’den bağımsız güvenlik arayışlarında kilit ve anahtar ülke Türkiye konumuna getirmiş ve AB içinde Türkiye’yi istemeyenler söz konusu güvenlik olunca sürecin dışında olmasını istemedikleri bir Türkiye realitesini görmektedirler.
Bu bağlamda, “Avrupa’nın doğusunda güvenlik çemberi” görevi gören Türkiye, Batı ittifakı için de vazgeçilmez bir denge unsurudur.
7. Türkiye’nin Küresel Rolü: “Merkez Ülke” ve Yeni Bağlantısızlık
Türkiye artık klasik anlamda bir “bölgesel güç” değil, çok boyutlu bir küresel oyuncu dönemi bitmiş aktör sürecinin sonuna doğru yol alarak Küresel Güç Merkezi olma aşamasına geçmiştir.
Bu konum, Soğuk Savaş dönemindeki “Bağlantısızlar Hareketi” anlayışını modernize eden bir “Yeni Bağlantısızlık” yaklaşımıyla tanımlanabilir.
Ankara, ittifaklara körü körüne bağlı kalmadan, ilke ve prensiplerini köklü devlet geçmişi ve aklı ile birleştiren “ilkelerle yönlenen esnek ittifaklar” modeliyle uluslararası alanda hareket etmektedir.
Bu strateji, Türkiye’nin Afrika’dan Orta Asya’ya, Latin Amerika’dan Pasifik’e kadar geniş bir diplomatik açılım gerçekleştirmesini sağlamıştır.
Türkiye’nin 2030 Vizyonu – Çok Kutuplu Dünyada Küresel Denge Aktörü
Türkiye’nin izlediği denge ve yeni yol politikaları, ülkeyi 2030’lara doğru bağımsız, bağlantısız ve küresel güç merkez ülke statüsüne taşımaktadır.
Bu vizyonun temel hedefi, dış politikada özerklik, ekonomide üretim ve lojistik merkezi olma ,dirençlilik, savunmada yerli üretim ve diplomaside çok kutuplu denge kurma kapasitesidir.
Küresel sistemin yeniden şekillendiği bu dönemde Türkiye, yalnızca denge kuran değil, denge belirleyen bir ülke olma yolundadır.
Böylece, yeni dünya düzeninde Ankara; Washington, Moskova, Pekin, Brüksel ve Riyad arasında dengeyi yöneten merkez ülke konumuna doğru yükselmektedir