Binlerce yıllık kaleleri, taş oyma kaya mezarları, dillere destan termal suları ve unutulmaz yöresel tatlarıyla Afyonkarahisar, gezgin ruhları çağırıyor.
BİRİNCİ GÜN: KALENİN GÖLGESİNDE TARİHİ YOLCULUK
Seyahatin ilk durağı, şehri tepeden izleyen heybetli Afyonkarahisar Kalesi. 226 metre yüksekliğindeki volkanik kaya üzerine kurulmuş bu tarihi yapı, Hititler döneminden günümüze uzanıyor. Kalenin eteklerinde yer alan Ulu Cami, Selçuklu mimarisinin zarif ahşap direkleriyle ziyaretçilerini 13. yüzyıla götürüyor.
Tarihe ilgi duyanlar için Afyon Arkeoloji Müzesi, Frigya’dan Bizans’a uzanan bir koleksiyon sunuyor. Günün sonunda ise yerel halkın "şifalı mekan" dediği İmaret Camii ve çevresindeki Osmanlı dönemine ait yapılar gezilebilir.
İKİNCİ GÜN: FRİG VADİSİ’NDE DOĞAYLA İÇ İÇE
Ertesi sabah rotanızı doğaya çevirin. Kurtuluş Savaşı'nın izlerini taşıyan Büyük Taarruz Şehitliği ve Başkomutanlık Anıtı, hem tarihi hem manevi bir durak. Ardından sizi bambaşka bir dünya bekliyor: Frig Vadisi. Ayazini Köyü'nde, kayalara oyulmuş kiliseler, mezarlar ve evler büyüleyici bir atmosfer yaratıyor. Aslantaş ve Yılantaş gibi devasa kaya anıtları, bölgenin arkeolojik önemini gözler önüne seriyor.
Akşam üzeri şehre dönerken bir termal otelde duraklamadan olmaz. Afyon’un sıcak su kaynakları, yorgunluk atan şifalı birer mola sunuyor.
ÜÇÜNCÜ GÜN: TABİATIN KUCAĞINDA HUZUR
Son gün doğa ile baş başa kalmak isteyenler için Akdağ Tabiat Parkı, göknar ormanları ve yüksek yaylalarıyla nefes kesici bir alternatif. Dönüş yolunda Altıgöz Köprüsü ya da Avdalaz Kalesi gibi az bilinen ama etkileyici yapılar keşfedilebilir.
Alışveriş tutkunları için şehir merkezindeki Afyonkarahisar Yöresel Ürün Pazarı, el yapımı sucuk, kaymak ve bükme gibi özgün tatları sevdiklerine götürme fırsatı sunuyor.
YOLCULUĞUN SONUNDA...
Afyonkarahisar sadece bir geçiş durağı değil, tarih ve şifayı bir araya getiren benzersiz bir destinasyon. Üç gününüz varsa, bu şehir size asırlık hikâyeler, doğanın huzuru ve Anadolu’nun cömert sofrasını sunmaya hazır.