Sevgili okurlar,
Fransa’daki gelişmeler, hemen hemen hepimizin radarında!
“Gerçekten ne oluyor, ne olacak”, kısa sorularına cevap arayanlar, ta bize kadar uzanıp, Fransa’da ne olup bittiğini  sorguluyorlar.
Nasıl sorgulamasınlar?
Herkesin oğlu ve kızı var, gelecek adına tedirgin mi tedirgin!
Fransa’yı çok iyi bilirim.
Ailenin en büyüğü Mustafa Cinal ağabeyim, yıllardır Fransa’da yaşıyor.
“İşgücü” olarak gittiği Fransa’da, yerleşik duruma geçti.


Çocukları oldu, büyüdüler, okullu ve iş sahibi konumuna geldiler.

AH ŞU GÖÇMENLİK?
Ancak, ah şu “göçmenlik”, ah!?
O gömleği çıkartmak, ne kadar zor bilseniz?
Fransa’nın başkenti Paris’in bir banliyösü olan “Mant-le-Jolie” de yaşamını sürdüren ailemizin, yarısının içinde bulunduğu durumu görme imkanı buldum!..
Ağabeyim Mustafa Cinal, “otomobilimiz için bir yer telaşına” düştü...
Şaşırmadım değil!
Tam bir, "varoş ve getto” yaşamı içinde, nasıl tedirgin olmasın?
“İşsiz gençlerin, okula gitmeyenlerin, uyuşturucunun pençesinde olanların, çetelerin  elinde olan gençlerin”, tek gelir kaynağı “ hırsızlık” ganimetleri olarak  görülüyordu, o yıllar.
“Otomobil teybi çalıp, satmak” sanki bir başka moda idi!
Özellikle, Kuzey Afrika ülkelerinden bir şekilde Fransa’ya gelenlerin, yaşadığı bu yerleşim merkezindeki bir büyük cami, dikkatimi çekmedi değil.

DİN ADAMLARINI DA DİNLEMİYORLAR!
Ağabeyim Mustafa Cinal, " Bunlara din adamları bile laf geçiremiyor... Kimseden korkmuyorlar” diyerek, bölgede biraz beni gezdirdi.
Fransa, göçmenler için kocaman gökdelen tipinde lojmanlar yapmış...
Her türlü imkan sağlanmış...
Okul, kreş ve diğer sosyal imkanlar da göçmenlerin ayağının altına serilmiş...
Demek ki, yeterli değil?
Beklenen başka şeyler sanki?
O kocaman asansörlü binaları, adeta talan etmişler, ne kapı, ne çerçeve!..
Bu görüntü bile, insana ürküntü veriyordu!..
Bu durum, Fransa’nın diğer kentlerinde de aynıydı!..
Siz gelin, böyle bir ortamda, çocuk yetiştirin, topluma kazandıran, iş sahibi yapın ve okutun!
Zor, elbette zor!..
İşte yılların ihmalinin bedelini Fransa şimdi ödüyor!..
Fransa’da olup bitenlerin, elbette bir geçmişi var...
Hiçbir şey, durduk yerde gelişmiyor?..
Bu, "bir nevi öfke patlaması, varoş tepkisi, getto öfkesi ve kini!”
Sanki, ülkemiz, bu durumdan çok masum!
Ülkenin aydınını, yazarını, gazetecisini, üstelik bir bayram arifesinde Silivri Cezaevi'ne göndermedik mi?
Farkı mı, var?
“Kin ve öfke”, böyle katmerleşir!

TÜRKLER UYUM ÖRNEĞİ Mİ, SESSİZ Mİ?
Bu durumu, Fransa sınırına çok yakın ikamet eden ve sürekli Fransa’ya gidip gelen dostum Ethem Kışlalı, kendi köşesinde şöyle bir tahlil de bulunuyor:
İnsan hakları ve adaletin en ufak belirtilerinin olmadığı ülkelerden gelip çalışmadan üretmeden sosyal devletin sırtından geçinen vampirler...
Almanya'da Soligen'de yakılan Türk ailesi, Alman dazlakların katliamları, Belçika ve Fransa'da haksızlığa ve ırkçılığa maruz kalmış Avrupa Türk'lerinden ne zaman bu tip bir vandallık ve vahşilik gördünüz?
Göremezsiniz çünkü biz binlerce yıllık imparatorluk ve devlet kültüründen gelen soylu Türk Milletinin mensuplarıyız.
Avrupa ülkelerinde en iyi entegre(uyum) olmuş ve kendine sunulan imkanlara nankörlük yapmayan ve yapmayacak tek millet Avrupa Türkleri'dir. Tüm Avrupa bunu bilsin.”

Belli ki, Ethem Kışlalı, Fransa’daki olaylardan son derece rahatsız...
Bu gelişen olaylara bakarak, kendi aidiyeti içinde toplumuna da sahip çıkıyor.
“Yakıp, yıkmak, vandallık ve uyumdan da” söz ederek, bu kesimi "nankör " olarak suçlayarak, bir kıyaslama yapıyor...
Fakat unuttuğu bir şey var?

ADALET YAKARAK ARANMAZ?
“Bu öfke ve kinin sahiplerinin, ülkelerinin yıllarca sömürüldüğü, atalarının çeşitli işkencelere maruz bırakıldığı, bütün bunlara rağmen, Fransa gibi demokratik bir ülkede, eşit, adil, hak, hukuk temelinde, bir yaşamın sunulamadığı gerçeği " unutuluyor!..
Elbette, hak aramanın yolları var?
Elbette yasalara uymak, ülke şartlarını dikkate alarak, hareket etmek gerek?
“Ama yasalar tek taraflı uygulanıyor, ırkçı, baskıcı, ayrımcı, ötekileştirmelere tabi tutuluyorsanız...”, yapacağınız, bundan öte ne ola ki?
Gerçekler, uzaktan görüldüğü gibi değildir!?..
Kışlalı, yazısını şöyle bitiriyor:
“Özet olarak bunların yaktığı otobüslerde ve alışveriş merkezlerinde bizden birileri de olabilirdi ve Allah göstermesin, yanarak ölebilirdiniz!
Adalet, yakarak yıkarak aranmaz!
“Irkçı ve sömürgeci Fransızlar” ayrıca tartışma konusudur, bunu anlamayanlar, çıkıp yorum yazmasın!”

SİVAS’IN GÖBEĞİNDE?

Ah be kardeşim!
Türkiye’de, Sivas’ın göbeğinde, bir otelde, aydınlarımızı, ozanlarımızı cayır cayır yakanlar kimlerdi?
İşte,” Sivas Madımak Oteli katliamının 30. yılında acılar, yine tazelendi, yine feryatlar, ağıtlar”, ülkenin her yanından yükseldi!..
Tarihi süreç içinde yaşanılanlardan ve yakın tarihte şahit olduklarımızdan ders almış olsaydık, tarih tekerrür mü ederdi?
Bu işin lamı, cimi yok!(*)
“Daha itidalli, sağduyulu olaylara bakmak, yorumlamak ve bu gelişmelerden dersler çıkarmak herkesin, her kesimin, her ülkenin” gelecek adına, insanlık adına, yaşam adına, yararına olacaktır.
Bunları tasvip etmek, elbette mümkün değildir!
Yusuf Cinal yazıyor, 4 Temmuz 2023
(*)Bu işin lamı,cimi yok:
  "Hiçbir bahane, mazeret, itiraz, karşı gelme ile konu izah edilemez! “ 

 

 

#fransa #gündem #sivas #türk #sakarya #afyon #odakgazetesi #yusufcinal