Sevgili okurlar,
Mübarek Kurban Bayramı’nı, milletçe idrak etmenin mutluluğunu paylaşmanın en güzel örneğini ve birliktelik etmenin, en zirve örneğini yaşadık.
Yüce Mevla’m, “nice bayramlara”, bizlere eriştirsin!
“Birlik ve beraberliğimizi”, daim eylesin!
Her günümüz,” bayram tadında” olsun!
Her günümüz, “sağlık, mutluluk ve afiyetlere”, vesile olsun!
Hayat akışı içinde, yaşayıp gidiyoruz, işte!..

ÇEVREMİZDE OLUP BİTENLER?
“Yaşayıp gidiyoruz da”
 çevremizde olup bitenlere, ne kadar kulak kabartıyoruz?
Neyin ne ve olayların perde arkasını, öğrenebiliyor muyuz?
“Bu olaylar, bu gelişmeler”, bizleri ,ne kadar ilgilendiriyor?
Bir kere bayram öncesi, “İsveç’te bir cami önünde Kur’an-ı Kerim kitabının yakılmasına, İsveçli makamların izin vermesi, NATO üyesi Türkiye’de büyük tepkilere” neden oldu.
NATO üyesi olmasak da bu tepki olacaktı ya?
Sadece, Türkiye’de mi?
Elbette, hayır!
İslam ülkelerinde de, tepkisini bulan eylemi, ne yazık ki, “Irak asıllı bir vatandaşın gerçekleştirmesi” ise, gerçekten de manidardı!..
Örgüt bağı, hemen belgelendi...

İSVEÇ, TÜRKİYE, NATO?
Bu eylemcinin, “bir sığınmacı” olduğunu, söylememe gerek var mı?
Şimdi İsveç, “NATO üyeliği için Türkiye’den vize” bekliyor.
Daha önce de, bu tür eylemler, Türkiye Cumhuriyeti İsveç Büyükelçiliği, önünde gerçekleştirilmişti.
Elbette, tepkiler çok...
Taliban (Afganistan) bile, farklı bir tepki göstererek, “Müslümanları karşı eylemlere” çağırdı.
“Resmen teröre, teröriste davetiye değil de” nedir bu?
“İsveç’in, NATO’ya üyeliği” için, bir “üçlü zirve” gözüküyor.
Brüksel’de, "Türkiye, İsveç ve NATO Sekreteri'nin, 6 Temmuz 2023 tarihinde bir araya gelecekleri” açıklandı.
Bakalım, bu toplantıdan, bir sonuç çıkacak mı?

FRANSA’YI ATEŞLEYEN OLAY?
Bütün bu gelişmelere paralel olarak, "bir polisin açtığı ateş sonucu, Nantere kentinde, 17 yaşındaki Nahel adlı ailesi Cezayir asıllı olan, bir gencin hayatını kaybetmesi, Fransa’yı yangın yerine” çevirdi.
Bu tür olaylar, sadece Fransa ‘da mı oluyor?
“Amerika’da, Almanya’da, Belçika’da ve diğer ülkelerde benzer olaylara ve eylemlere tanıklık” etmedik mi?
“Bir polisin infaz atışını, protesto etmek için sokaklara, caddelere dökülenleri durdurmak”, mümkün olamıyor!
Bizde, "aynı tür olaylar” olmadı mı?
Bundan tam 30 yıl önce ozanlar diyarı Sivas’ta, bir hiç, bir algı,bir kin,bir öfke,bir ayrılık gayrılık uğruna yakılan 33 canı unutmak olur mu?
Sivas’ta yakılan sadece ozanlarımız, aydınlarımız, canlarımız mıydı?
Orada bir gelecek, orada bir kardeşlik, orada bir umut, orada ışıklarımız söndürülmedi mi?
Bugünlere geldik ama,nasıl?
Hala, o karanlığın, o korkunun,o kin ve öfkenin gölgesi, üzerimizde değil mi?
“Genç, çiçeği burnunda gençlerimizi, delikanlılarımızı, ozanlarımızı,aydınlarımızı, kardeşlerimizi”, bu şiddet girdabında, kin ve öfke denizinde boğmamak, susturmamak, polis kurşunları ile kaybetmemek için, daha fazla sevgiye, saygıya bugün de ne kadar muhtacız ne kadar?.
Yaktılar, yakıldılar, vurdular?!..
Ne uğruna ki?

POLİSLER, İNFAZ MEMURLARI MI?
Polislere, bu yetkiyi veren kim?
Polisler, bu yetkiyi kanunlardan mı alıyor?
Polisin görevi, öldürmek mi?
Dünyanın neresinde olursa olsun, “polisler suçluyu yakalayıp, adalete teslim eden, suçunu tarif eden, rapor eden”, değil midir?
Öyleyse, “polis neden silahını çekmek zorunda” kalır?
Hatta, “polis neden elindeki copunu kullanmak mecburiyeti” hisseder ki?
“Sevgi ve saygı silahına”, ne olmuş ki?
Polisler, “halkın güvenliğini sağlayan, iç sivil güçlerimiz” değil midir?
Darda kaldığımızda, başımız sıkıştığında, telefon edip,yardıma çağırdığımız, “bu kutsal polislik mesleği içinde yer alanların, tetiğe giden parmaklarının ardında, hangi psikolojiler” var ki?

POLİSLER, KİMİN POLİSLERİDİR?
Daha doğrusu, polisler kimin polisleridir?
Hükümetlerin mi, belli bir grup ve kümenin mi, halkın mı?
Bütün bu konularda, “vatandaşımızın bilgilendirilmesi, polislerin eğitimine ağırlık verilmesi, güven ortamının sağlanması, her ülke için” elzemdir, kaçınılmazdır!
“Vatandaşın, polisine güven duymaması”, anlaşılır değildir?
“Gücü kullanmada sınırı aşmamak”, elbette, temal esas olmalıdır.
Polisler, “kendi yetki ve selahiyetlerini kullanırken, insanımızın anayasal haklarını da göz önünde bulundurmak” mecburiyetindedirler.
Polisler, “demokrasilerde”, halkın polisleridir.

YASALAR ÖNEMLİ!
“Yasalara uymak, sevgi ve saygı temelinde, hoşgörü ve tolerans silahını kullanmak”, daha önemli değil midir?
Biz gazetecilerin, “bu tür olaylar sırasında, iki derede bir arada kaldığımız” gerçektir!
Gazetecilerin de, “olayları abartmadan, özünden koparmadan vermesi, fitilin ateşlenmesine vesile olmaması”, gerekmektedir!..
“Otoritenin, yani yetkiyi elinde bulunduranların da, bu tür olaylarda, günah keçisi olarak, gazetecilere faturayı kesmemesi” çok önemlidir!

DEMOKRASİNİN KALESİ FRANSA?
Bayram süresince, “demokrasinin kalesi olarak bilinen Fransa’da meydana gelen olayları” neye yormak gerekir?
Bu olayları, “elbette 17 yaşındaki göçmen kökenli ve aidiyetli Nahel’in polis kurşunu ile öldürülmesi” tetikledi!.
Polise, “Fransa yasaları, yerinde öldürme, yani infaz imkanı mı” veriyor?
Suçlu polis olsa bile, korunmalı mı, ona arka çıkılmalı mı?
Öyle olursa, sokaklar böyle ateşlenir!
“Haksızlığın, hukuksuzluğun çığlıkları”, sokaklara, caddelere böyle düşer!
Böyle mi olmalı?

DEVLETİN GÖREVİ!
Hak, hukuk, adalet, eşitlik nerede?
Devletin görevi, bunları tesis etmek değil midir?
Ya yöneticiler, eşit, adil, hak,hukuk çerçevesinde görev yemini etmiyorlar mı?
Veya, “polis bu hakkı kendinde görerek mi tetiğe” basıyor?
Öyle olsa, polis görevden men edilir mi, tutuklanır mı?
Demek ki, “bir yetki gasbı, yetki suistimali, bireysel yetki kullanımı” sözkonusudur!
Bu Fransa’da böylede, Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da ve Türkiye’de farklı mı?
Değil tabii ki?

DEMOKRATİK ÜLKELER?
O zaman, “demokratik ülkelerde, gereken tedbirler alınmalı, polislik mesleği, yasalar, adalet mekanizması bağlamında, daha adil, daha eşitlikçi, daha uygar, daha medeni bir şekilde dizayn edilmeli, herkesin güveni, huzuru”, bu bağlamda sağlanmalıdır!
Bu gazeteci olarak, bu tür olaylara, bizzat tanıklık ettiğimi söylememe, gerek var mıdır?
İşte, Fransa’daki bu olaylar, Belçika’ya da sıçradı!..
“Göçmen aidiyeti, adaletsizlik, hukuksuzluk, ötekileştirme, ayrıştırma, kutuplaştırma siyasetine karşı”, bir kez daha, başkaldırıdadır!

ACİL DERSLER ÇIKARTMALIYIZ!
Buradan dersler çıkarmak, “sadece ülkelerin değil, siyasetçilerin, ailelerin, toplumların, sivil örgütlerin, büyük meslek gruplarının da”, görevidir, sorumluluğudur!
İş, işten geçtikten sonra, "alınan tedbirlerin, ne kıymeti harbiyesi”  vardır?
Ülkenin istihbarat güçleri, “tehlikeyi önceden haber vermekle” görevlidirler...
İlgili bakanlıklar, “sorumlulukların bilincinde”, olmalıdırlar!
İşte, “Türkiye’ye bir şekilde sokulan, girişine izin verilen ve bu durumdan, bir kesimin nemalandığı,  göçmenlerin her an patlamaya hazır, birer bomba olduğunu söylemek için, kahin olmaya” gerek yok!
İşte Fransa, Pakistan, Amerika ve diğer ülkelerdeki gelişmeler ders niteliğindedir!..
Durumun vahametine, tehlikesine, dikkat çeken siyasilerimiz, yetkililerimiz olması sevindiricidir...
Ama, ya tedbir!
Fransa’ya bak, tedbirini al Türkiye’m?

 

#yusufcinal #fransa #türkiye #sakarya #afyon #odakgazetesi #gündem #köşeyazısı #demokrasi #polis