Sevgili okurlar,

Ülkemiz sorunları kadar, memleketimizin de sorunlarını, bu köşeden irdelemeye devam ediyoruz..
Dışarıda yaşayan bir Sakaryalı olarak, “elbette ülkemizin ve yaşadığımız kent Sakarya’nın fotoğrafını çekmek”, o kadar kolay değil..
Öyle “dışarıda yaşayan bir Sakaryalı “diyorsam, yılda bir kaç kez gelip, uzun süre doğup, büyüdüğüm bu topraklarda kalan ve ülkenin insanı kadar, “memleket havası alan, insanımız ile dertlenen, sorunları, sıkıntıları yaşayan ve yaşam mücadelesi içinde olanların, düşüncelerine ortak olan”, biri olarak kabul ediniz!
Evet, Avrupa Birliği(AB) ülkelerinde yaşayan milyonlarca hemvetenlerimiz(vatandaşlarımız) var..
Bunların büyük bir bölümü, “yıllardır iktidar partisine”, oylarını veriyorlar..
Fakat, “aykırı düşünenler” yok mu?
Olmaz mı?

AVRUPA’DA ÖYLE, TÜRKİYE’DE BÖYLE?
Hatta bu durumu, ti ”ye alanların sayısı bile, az  değil?
Basına da yansıdığı gibi, “Avrupa’da sosyalist partilere oy verenler, Türkiye’de sağ bir partiye oy veriyorlar.. Bunu anlamak mümkün değil” diyenler, ne kadar haklılar ki?
Bunu ölçmek için bir alet yok tabii ki?
“Gurbette, yani anavatan Türkiye’den uzakta yaşamanın bir korumacılığı mı, bir memleket sever, bir particilik, bir siyasi anlayıştan beklenti midir”, nedir, tarif etmek zor!?
Bunu “cehalet” ile tanımlamaya çalışanlar var?
Yani “kültür seviyesini bir ölçü” olarak görenler, ne kadar haklı çıkabilirler ki?
Ya da “inanç temelinde, fikir bağlamında, bir partiye bel bağlayanların beklentisi”, gelinen bu nokta mıdır?
Hayır, hayır, böyle bir beklenti asla olamaz?
Neden mi?
Kim, kimler,” memleketinin milli parasının, diğer para birimleri karşısında tepetaklak alaşağı olmasını” ister ki?
Öyleyse, bu siyasi tercihte başka tercihlerin devreye girdiğini söyleyenleri haklı çıkaracak unsurları sıralamak için konunun uzmanı olmak gerekir..

ÖLÜRÜM, AÇ KALIRIM?
Siz, ”ölürüm de, aç kalırım da partimi değiştirmem” diyenleri, anlayabilir misiniz?
Öyleyse, algıların sürüklediği, insanımızı etkilediği propagandalar, anlayışlar devreye sokuluyor?
İnsanımız,” ister istemez, gelecek, güvenlik, hayat konularındaki güvensizliklerinin”, gereğini yerine getiriyorlar..
“Milli unsurlar da devreye girince, tercihler”, aynı istikamette buluşuyor..
Geçelim!
Sakarya genelinde yaptığım gezilere, İstanbul, İzmir, Rize, Artvin, Trabzon, Giresun’u dahil ettim..
Ülkemin her köşesinde farklı güzelliklere tanıklık ettik, farklı güzelliklerde, sevdiklerimiz ile buluştuk..
İnsanımız, bir kere gelecekten kaygılı!
“Hayat pahalılığı”, canlarını sıksa da, “oflayan, puflayanlar, bunu dışarı vurmamak için”, kendilerini frenliyorlar..

GELECEK VE İŞ KAYGISI?
Düşünebiliyor musunuz, “insanımızın elinden alınan, bir ev, bir araba sahibi olmak isteği ötesinde, hala evladını iyi bir işe yerleştiremeyenlerin feryatları” dinmiyor..
İzmir’de, Rize’de, Artvin’de, diğer illerde ve Sakarya’da, “bu gelecek ve iş kaygısı, ekonomik gidişat”, hep karşıma çıktı..
Dostlarım, yakınlarım, tanıdıklarım benden bile, evlatları için iş taleplerinde bulunmaktan çekinmiyorlarsa, ülkedeki gidişatı, varın siz anlayınız!?
İnsan, çaresizlik içinde, üzülmekten öte bir şey yapamıyor!
O kadar, baskın örnek var ki, hangi birini anlatayım?!
İşte böyle bir durumda Türkiye,” hem Cumhurbaşkanlığı, hem ise milletvekili genel seçimlerini” yaptı..
Ne değişti ki?
İktidar adına verilen sözleri, bir hatırlayanız!
Neydi, ne oldu?

NE İÇLİ ŞARKIDIR?
Ne olacak ki?
Birçok ailenin yaşamı alt-üst oldu!
Zengin daha zengin, fakir, daha fakir hale geldi!..
Türkiye, kısaca iflasın eşiğinde!
İnanılacak gibi değil ama, gerçek bu!
Bunu ben söylemiyorum, “bunu iktidar için gecesini, gündüzünü harcayanlar, iktidara bel verenler, destek olanlar”, söylüyor!
Piyasaların, dili yok ya?
Başka kim söyleyecek ki?
Fotoğraf bu?
Tam ağlamanın zamanı şimdi?
Neye yarar ki, neye?
Ah yıllar?
Dili olsa da, söylese?
“Ağla Firuze, ağla, ağla?
Kim mi, söylüyordu?
“Anlat bir zamanlar ne dayanılmaz güzellikler olduğunu!..”
Öyle ya?
“Her şeyin bir bedeli var?”
Ne içli şarkıdır, değil mi?

BİR PAZAR KEYFİ!
Sevgili  emekli gazeteci, Sakarya’nın bir değeri Şaban Mergül ile
Adapazarı’ndan, Dokurcun’a kadar gittik..
Bir Pazar keyfi, yaşadık elbette!..
Çağlayan pınarların, serinliğinde, çınar ağaçları, fındık dalları arasında, günümüzü gün ettik..
Çağlayan suların, öten kuşların sesine kulak verdik..
Okul arkadaşım, bin bir badire yaşayan, büyük sıkıntılara göğüs geren okul arkadaşım Yaşar Yaman ile buluştuk..
Ona, son kitabım,” Hakikatin Peşinde Bir Ömür”ü takdim ettim..
Nasıl sevindi, nasıl!..

MERHUM ALAAĞAÇLI DİŞÇİ ALİ?
Elleri nasırlı, yıllarını Türk çocuklarının yetişmesine harcamış Yaşar Yaman, bizleri evinde konuk etti..
Fındık ve botanik bahçesini, tavuklarını ziyaret ettik..
Çil horozu ile ötüşme yarışına girdik..
Sonra köylüm merhum Dişçi Ali Bak’ın, Türkiye’deki “tarla balıkçılığının ilk örnekleri olan Tavşansuyu mevkiindeki bir balıkçıya” gittik..
Merhum Dişçi Ali ve evlatları, okul arkadaşlarım Avni ile Adnan Bak’ı hatırlamadan olur mu?
“Yöreye, insanımıza örnek olan, dağların yarı beline, boşa akan suyun önüne çark kurarak, elektrik üreten, çiftliğini aydınlatan, ayrıca televizyonu ile yöre insanını buluşturan merhum Dişçi Ali Bak’ı dualarla yaddettik!”
Ne girişken, ne yenilikçi, ne üretken insanlardı onlar!
Yeşillikler koynundan, ayrılma vakti gelmişti..

İKİ LAFIN, BELİNİ KIRARIZ!
Bizi, dalından bir kaç şeftali ve Dokurcun’un geleneksel köy ekmeği ile uğurladı, sevgili okul arkadaşım Yaşar Yaman!..
“Yine beklerim, çıkıp gelin, mısır, patates pişirir, iki lafın belini kırarız” diyesiydi..
İnanın, “bu hasret buluşmasında, vatan sohbetleri, vatan kurtarma sohbetlerine”, sıra gelmedi..
“Euro-Dolar girdabında boğulanları, enflasyona yenilenleri, iş bulamayanları, diplomalı ezik gençleri, iltiması, torpili Çakarlıları, evlilik çağını geçirenleri, elinden bir şey gelmeyenleri..” inanın konuşamadık?
Oh be, konuşamadık!