Geçen haftanın gündemi Kadın Voleybol Takımımızın Avrupa şampiyonluğu haberiydi

Bu şampiyonluk toplumdaki kutuplaşmanın hangi seviyede olduğunu göstermesi bakımından çok önemliydi. Final maçı öncesi takımın en önemli Türk oyuncusu üzerine öyle bir baskı kuruldu ki akla zarar. Bu sporcumuz sosyal medya üzerinden sıra dışı gibi görünen paylaşımlar yapmış. Bu tür paylaşımları muhafazakar ailelerin de bireyleri çokça yapıyor. İnsanlar bakıp geçiyor. Kadının net bir açıklaması olmamasına rağmen bir rahatsızlığın günlerce reklamı yapıldı. Gençlerin idol olarak gördüğü sporcu üzerinden neredeyse özendirdiler.

Bu kadın voleybolcularımızın ne kadar dürüst çalışkan ve ahlaklı olduklarını şampiyonluktan sona gördük.

Şampiyonluk sonrası yapılan toplantı da Federasyon Başkanı Mehmet Akif Üstündağ takımı ve teknik heyeti topluyor. ”Şampiyonluk için ne versek az ama neler istediğinizi söyleyin tüm isteklerinizi yerine getireceğiz.” Takım kaptanı Eda’ya söz veriliyor. Eda “Atatürk’ün sporcu kızları ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ne de başka özel bir şey istemiyoruz Türk Milletine yaşattığımız mutluluk bize yeter” diyor.

Tabii ki kanunla belirlenmiş kişi başına 150 Cumhuriyet Altını (1.6 Milyon TL) sporculara verilecek. Bu parayla Afyonkarahisar’da daire bile alamazsın. Takım hocası da sadece 40 Cumhuriyet altını alacak.

Pirimler için Mercedes Cipler için birbirini yiyen sporcuları da gördük biz.

Emeğinize yüreğinize sağlık ülkemizin temsilini en güzel şekilde yaptınız.

Voleybol demişken şehrimizin voleybol takımının da yok olup gitmesini izledik sadece…

Basketbol takımımızın da tabii…

Futbol takımımızda can çekişiyor…

Bunlar sadece spor takımı değilmiş tanıtım da ne kadar önemliymiş.

Bence de “Boş Yapmayın” işinizi düzgün yapın.

******

Bizim gençliğimizde camilerde Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına dualar okunur cemaat hep birlikte amin derdi.

Şimdi Diyanet İşlerinden gelen hutbelerde 30 Ağustos Zafer Bayramı arifesinde bile Atatürk’ten bahsedilmiyor. Vaazlarda hocalar da bahsetmiyor tabii. Öyle olunca Atatürk düşmanlarına da gün doğuyor.

Camilerde namazımızı özgürce kılmamızı sağlayan Kurtuluş Savaşı'nın komutanı ve silah arkadaşlarına her türlü iftirayı atıyorlar.

Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığını kuran devlet adamıdır.

İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerini kurdurarak Kuranın Türkçe anlamını kitap olarak yazdırıp dinimizi öğrenmemizi sağlayandır.

Ülkede maksadı dışında çalışan kiliseleri mason localarını kapatan liderdir.

Son yıllarda açılan kiliselere bakarsanız aradaki farkı anlarsınız.

Kurtuluş Savaşı esnasında Atatürk’e ölüm fetvası veren İngiliz ve Yunanlıları öven asker kaçakları tekrar kahraman gibi sunulmaya çalışılıyor.

******  

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi gazetelerdeki köşe yazarlarının yayın politikasına müdahale etme yetkisi de isteği de yoktur.

Sadece kendi köşesinde görüşlerini açıklayabilir.

Zaman zaman gazetende şu haber çıktı bu konuda ne düşünüyorsun diyorlar. Düşüncelerimi köşemde yazıyorum diyorum. Sadece kendi yazdıklarımdan sorumluyum. Daha önce görev yaptığım kurumda genel yayın yönetmeniydim. Oradaki tüm yayınlardan sorumluydum tabii.

Yerelde, ulusalda basının yanlışı bence haberlerine yorum katması. İnsanlarla sorunlarını kişiselleştirip köşesinde ve manşetlerinde olumsuz eleştiriler yapması. Bu durum basına olan güveni de azaltıyor maalesef.

Bu anlayıştan en kısa zamanda vazgeçilmeli.