Sevgili okurlarım yeniden sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum

Her zaman olduğu gibi bu gün iki konuyu sizlerle paylaşacağım.

Okula Başlayan Çocuklar Değil, Asıl Biz Büyükler Sınıfta Kalıyoruz!

Yeni eğitim öğretim yılı başladı. Anasınıfı ve 1. sınıf öğrencileri, hayatlarının en özel eşiğinde sıralara oturdu. Çocukların gözlerinde hem heyecan hem kaygı var. Ama asıl sorulması gereken soru şu: Çocuklarımız hazır da, biz yetişkinler hazır mıyız?

Okulun ilk gününde ağlayan, annesinin elini bırakmak istemeyen çocuklara kimi veliler kızıyor. “Abartma, ayıp oluyor,millet bize bakıyor” diyerek susturmaya çalışıyor. Oysa o gözyaşları bir kapris değil, güven arayışıdır. Çocuğunuzun gözyaşını silmek yerine, yüreğini anlamaya çalışın.

Çocuğun gözyaşını “ayıp” gören, öğretmeni küçümseyen, tableti bakıcı gibi kullanan aileler aslında en büyük zararı kendi evlatlarına veriyor. Biz ebeveynler önce kendi evimizi düzene koymadıkça, çocuğun okul sevgisini büyütmemiz mümkün değil.

ÖĞRETMENLERİN SORUMLULUĞU

Öğretmenler de bu süreçte en az aileler kadar kritik bir rol oynuyor. Bir çocuğun ilk öğretmeni, hayat boyu unutulmaz bir iz bırakır. Ne yazık ki bazı öğretmenler hâlâ “sert disiplin” adı altında çocuğu korkutarak eğitmeye çalışıyor. Oysa okulun ilk yıllarında çocuk korkuyla değil, sevgiyle kazanılır. Öğretmenin sabırlı, anlayışlı ve adil olması, çocukların okula bağlanmasında en büyük faktördür.

Unutulmamalı ki öğretmen, yalnızca ders anlatan kişi değildir; çocuğun gözünde güvenin ve rehberliğin simgesidir. “Sen yapamazsın” diyen bir öğretmen, yıllarca sürecek bir özgüvensizliğin kapısını aralar.

İDARECİLERİN ROLÜ

Okul idaresine de büyük görevler düşüyor. Çocukların güvenliği, okul ortamının huzuru, veli-öğretmen iş birliğinin sağlıklı yürütülmesi tamamen idarecilerin sorumluluğundadır. Ancak bazen idareciler, asıl meseleye değil, kâğıt üzerindeki işlere yoğunlaşıyor. Çocuklar kalabalık sınıflarda boğuşurken, velilerle iletişim kopukken, idarenin sadece “prosedür tamam” diyerek kenara çekilmesi affedilemez.

İdareciler, okulu sadece ders yapılan yer değil, çocukların güvenle büyüyebileceği bir yuva olarak görmeli. Öğretmenin motivasyonunu desteklemeli, veliyi sürece katmalı, çocuğu merkeze alan bir yönetim anlayışını benimsemelidir.

Hepimiz Aynı Gemideyiz.Okulun ilk yıllarında çocuk, anne-babasından güveni, öğretmeninden sevgiyi, idareciden ise düzeni görmek ister. Bunlardan biri eksik olursa çocuk tökezler. Bu yüzden eğitim süreci bir zincirdir; halka halka birbirine bağlıdır. Anne-baba, öğretmen ve idareci, el ele vermezse zincir kırılır.

Sonuç olarak, sınıfta kalan çocuklarımız değil biz büyükleriz. Ailesiyle güvensizlik yaşayan, öğretmeninden sevgi görmeyen, idareden düzen bulamayan bir çocuğun gözünde okul cazibe değil, eziyet haline gelir.

Eğer bu ülkede gerçekten güçlü, mutlu, özgüvenli bir nesil istiyorsak, önce biz büyükler dersimize iyi çalışmalıyız. Çünkü okulun kapısında başlayan sınav, sadece çocukların değil; anne-babaların, öğretmenlerin ve idarecilerin sınavıdır. Ve ne yazık ki pek çoğumuz o sınavda şimdiden sınıfta kaldık!

BANKAMATİKLER ÇÖPLÜK DEĞİL!

Bankaların ilgisizliği ve vatandaşın vurdumduymazlığı, bankamatik önlerini utanç verici bir çöplüğe çeviriyor.

Sokaklarımızda en çok kullanılan ama en çok ihmal edilen yerlerden biri hiç şüphesiz bankamatikler. İnsanlar parasını çekiyor, işlemini yapıyor, arkasında ise sigara izmaritleri, buruşturulmuş dekontlar, kahve bardakları… Adeta küçük bir çöplük görüntüsü!

BANKALARIN İLGİSİZLİĞİ

Bankalar; kart aidatı, işlem ücreti ve türlü masraflarla vatandaşın cebinden milyonları almayı biliyor. Peki, hizmet noktasını temiz tutmaya gelince neden ortada yoklar? Bankamatiklerin çoğunun yanında bırakın çöp kutusunu, düzenli temizlik için görevli bile yok. Ekranlar lekeli, tuşlar yapış yapış, cihazın çevresi pislik içinde. Bu mudur “modern bankacılık” anlayışı?

VATANDAŞIN VURDUMDUYMAZLIĞI

Suç yalnızca bankalarda değil, vatandaşta da. Elindeki dekontu yere atmak, sigara izmaritini cihazın dibine basmak hangi aklın ürünü? Ortak kullanım alanına sahip çıkmayan, kendi şehrini kirleten bir zihniyetle karşı karşıyayız. Elindeki kâğıdı cebine koymayı bile beceremeyen kişi, şehrin temizliğinden şikâyet edemez.

İZMARİT VE DEKONT DAĞLARI

Bankamatik önleri, sigara izmaritleriyle dolu küçük küllüklere dönmüş durumda. Yere saçılan her dekont ise sadece çevre kirliliği değil, aynı zamanda kişisel bilgi güvenliği açısından da büyük bir zaaf. Bu manzara, gelişmişlik değil, medeniyet yoksunluğunun fotoğrafıdır.

ÇÖZÜM BASİT

Bankalar sorumluluk alacak: Her bankamatik önüne çöp kutusu koyulacak, temizlik düzenli yapılacak. Vatandaş bilinçlenecek: Çöpünü yere atmayacak, kamu malına sahip çıkacak. Aksi takdirde, bankamatikler modern şehirlerin utanç köşeleri olmaya devam edecek.

Bankamatikler birer çöplük değildir! Bankalar ilgisiz, vatandaş duyarsız oldukça bu rezillik bitmeyecek. Temizlik, düzen ve saygı olmadan medeni toplumdan söz edilemez.