“Değerli okurlarım, hepinize en içten selamlarımı sunuyorum. Bugün yine hepimizi yakından ilgilendiren konuları, yaşadığımız Ülkenin, şehrin gerçek sorunlarına ışık tutmak için sizlerle paylaşma gereği duyuyorum.”
Afyonkarahisar’ın en yoğun pazarlarından biri olan Uydukent Pazarı, her pazar günü binlerce vatandaşın alışveriş için uğradığı bir alan… Ancak son haftalarda yaşanan manzaralar; ne pazarcının emeğine, ne vatandaşın cebine, ne de belediyeciliğin ciddiyetine yakışıyor.
Pazarın girişinden itibaren fiyat karmaşası, etiket düzensizliği, kontrolsüz satış ve zabıta memurlarının kulede oturan seyirci pozisyonu…
Uydukent Pazarı, adeta kendi haline terk edilmiş bir “serbest bölgeye” dönüşmüş durumda.
ETİKET VARSA 35 LİRA, ETİKET YOKSA 80 LİRA!
Vatandaşın en çok şikâyet ettiği konu: etiket fiyatsız satış.Bir tezgâhta karnabahar 35 lira, birkaç adım sonra başka bir tezgahta fiyat etiketi yok…
Fiyatı neye göre belirlediği ise tezgâhtarın karşısındaki kişinin kıyafetine, haline, kılığına baktığında anlaşılıyor.
Bir vatandaşa “25 lira” denilen ürün, yanında daha lüks görünümlü kıyafetli birine “80 lira”ya çıkabiliyor. Bu düpedüz fırsatçılık, ayrımcılık ve vatandaşla alay etmektir.
ZABITA KULÜBESİNDEN ÇIKMADIKTAN SONRA NEYE YARAR?
Pazar yerinde görevli zabıta memurlarının WhatsApp üzerinden bile şikâyetlere yanıt vermediği, kulübeden dışarı çıkmadığı konuşuluyor.
Zabıtası kulübede oturacaksa, pazardaki fiyatı kim denetleyecek? Etiketi kim kontrol edecek ?Vatandaşın derdini kim dinleyecek?
Pazarlar; “kendi kendini yönetsin” mantığıyla bırakılacak alanlar değildir. Denetimin olmadığı yerde düzensizlik, düzensizliğin olduğu yerde fırsatçılık büyür.
VATANDAŞ PAZARA DEĞİL, SAVAŞA GİDER GİBİ GİDİYOR
Normalde pazar, vatandaşın uygun fiyatla alışveriş yaptığı yerdir. Ama Uydukent Pazarı’nda artık insanlar: “Acaba kazıklanacak mıyım? Bu ürünün gerçek fiyatı ne? Beni görünce fiyat yükseltir mi?” diye düşünmek zorunda kalıyor. Vatandaşın pazarda bu kadar tedirgin olması bile başlı başına yönetim sorunudur.
BELEDİYE BU TABLOYU GÖRMÜYOR MU?
Her fırsatta “hizmet belediyeciliği” diyenlerin, en temel belediye görevi olan pazar denetimini yapmaması kabul edilemez. Uydukent Pazarı bugün şunu haykırıyor:
“Denetim yok!"
“Fiyat birliği yok!”
“Vatandaş korunmuyor!”
Belediyenin görevi kulübede oturmak değil, sahada olmak; vatandaşın hakkını, pazarcının emeğini korumaktır.Pazarın kaderi, tezgâhların keyfine bırakılamaz.
PAZAR VATANDAŞA EMANETTİR AMA SAHİPSİZ DEĞİLDİR!
Uydukent Pazarı’nda yaşanan düzensizlik, yalnızca bir fiyat sorunu değil, belediyecilik anlayışı sorunudur.Vatandaşın cebini korumak, pazarcının da adil rekabet içinde satış yapmasını sağlamak belediyenin asli vazifesidir.
Eğer denetim yapılmazsa…
Eğer zabıta görevini yapmazsa…
Eğer fiyat etiketi zorunluluğu uygulanmazsa…
Bugün karnabahar 25’den 80’e çıkar, Yarın domates 20’den 60’a.Öbür gün vatandaş pazara gidemez hale gelir.
Uydukent Pazarı sahipsiz değildir; Ama sahipsiz bırakılırsa, olan yine vatandaşa olur.
Gelelim bir başka önemli olduğunu düşündüğüm soruna.
“11 Yıl Boyunca Bir Çocuğu Kümes Karanlığına Mahkûm Ettik: Oysa Bu Ülke Komşusu Açken Yatmayanların Ülkesiydi”
Ankara’da yaşanan ve hepimizin yüreğine bir hançer gibi saplanan olay…
Tam 11 yıl boyunca bir çocuğun güvercin kümesinde tutulduğu gerçeği, sadece bir aile dramı değildir.
Bu, milletçe yüzleşmemiz gereken bir ahlak ve vicdan çöküşünün fotoğrafıdır.
Ve en çok şunu hatırlatıyor:
Biz, “komşum açken ben tok yatmam” diyen bir dinin, bir kültürün, bir medeniyetin mensuplarıyız.
Peki nasıl oldu da komşumuzun çocuğu 11 yıl boyunca karanlık bir kümede tutulurken bizler bu kadar kör, bu kadar sağır, bu kadar duyarsız olabildik?
Muhtar Nerede, Mahalle Nerede, Toplum Nerede?
Bir mahallede 11 yıl boyunca bir çocuk görünmez olamaz.
Bir çocuk 11 yıl boyunca ortadan kaybolamaz.
Bir kümes 11 yıl boyunca bir çocuğun hapishanesine dönüşemez.
Muhtar neredeydi? Bu soruyu sormak zorundayız. Çünkü muhtar, mahalledeki en ufak değişiklikten haberdar olması gereken kişidir. Eğer haberdar değilse görevinin başında değildir.Eğer haberdarsa ve susmuşsa, bu sessizlik artık suça ortaklıktır.
Komşular? En Büyük Soru Burada Gizli
Komşuluk, Türk kültürünün temelidir.
Komşu, kapı komşusu kadar içini de bilir, evini de bilir, düzenini de bilir.
Ama bu olayda görülüyor ki, komşuluk kültürü çoktan çökmüş.Çünkü bir çocuk 11 yıl boyunca kümes karanlığında yaşamış ve hiçbir kapı aralanmamış, hiçbir komşu “Bu çocuk nerede?” diye sormamış.
Hani biz komşusu açken tok yatmayanların milletiydik?Peki bir çocuk kümes karanlığında yaşarken biz nasıl uyuduk? Bu sorunun cevabı, bu milletin vicdanını acıtmalıdır.
Kurumların Çöktüğü Bir Tablo
Bu sadece komşuların veya muhtarın değil;
polisin, sosyal hizmetlerin, okul sisteminin, sağlık kurumlarının da testten kaldığı bir olaydır.Elele verilse, bir çocuğun kaybolması 11 ay sürmezdi. Ama 11 yıl sürdü. İşte bu, toplumun alarm saatinin bozulduğunu gösterir.
Başkentte Yaşandı Bu! Dağ Başında Değil
Bu, Türkiye’nin başkentinde yaşandı.
Devlet kurumlarının en yoğun olduğu şehirde…
Gözetimin, denetimin en sık olduğu yerde…
Eğer Ankara’nın göbeğinde bir çocuk 11 yıl boyunca yok sayılıyorsa, o zaman ülkenin en ücra köşesinde neler yaşandığını düşünmeye bile cesaret edemeyiz.
Bir Daha Asla!
Mesele sadece bir çocuğun dramı değil.
Mesele, toplumun ve devletin tüm katmanlarının yeniden kendine gelmesi, silkelenmesi ve sorumluluğunu hatırlamasıdır.
Bu ülke, komşusunu görmezden gelenlerin değil;komşusu açken uyuyamayanların ülkesidir.Bir daha hiçbir çocuk kümes karanlığında kaybolmasın diye:
– Muhtar görevini yapacak,
– Komşu vicdanını hatırlayacak,
– Devlet tüm kurumlarıyla sorumluluk alacak. Çünkü bir çocuk 11 yıl boyunca kümes karanlığına mahkûm edilebiliyorsa,
bu sadece ailenin değil, toplumun da günahıdır.