Değerli okurlarım, herkese güzel bir gün diliyorum.

Birlikte düşünmenin, paylaşmanın ve konuşmanın en güzel hâliyle yeniden buluştuk diyelim ve sohbete başlayalım.

Afyonkarahisar’ın Vefasızlık Sarmalı: Mehmet Örsdemir ve Gökmen Çiçek Örneği

Afyonkarahisar’da görev yapan PTT Başmüdürü Sayın Mehmet Örsdemir’i, şehre atandığı ilk günlerden itibaren yakından tanıdım.

O dönem Kanal 3 TV Haber Koordinatörü olarak görev yaparken, birkaç kez yapımcısı ve sunucusu olduğum Mercek programına konuk ettim.

Her programda gördüm ki karşımda bir bürokrat değil, memleketine sevdalı bir hizmet adamı vardı.

PTT teşkilatının çalışmalarını, hizmet ağını geliştirme hedeflerini, vatandaşın işini kolaylaştıracak projelerini büyük bir heyecanla anlatırdı.

Sözlerinde samimiyet, hedeflerinde ciddiyet vardı.

Bu şehirde böyle dürüst, çalışkan, vizyoner bürokratlar az bulunur.

Ama ne yazık ki Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi, Afyonkarahisar’da da başarılı olmak bazen cezalandırılmak anlamına geliyor.

Eroğlu’nun Desteklediği Bir Liyakat Dönemi

Mehmet Örsdemir, görev süresince dönemin Tarım ve Orman Bakanı, Afyonkarahisar’ın yetiştirdiği kıymetli devlet adamı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun da desteğini almıştı.

Eroğlu’nun liyakatten taviz vermeyen duruşu sayesinde, Örsdemir Afyonkarahisar’da PTT’yi örnek bir kurum haline getirmişti.

Dijital dönüşümden kırsal hizmetlere kadar birçok projeye öncülük etti.

Fakat ne zaman ki Veysel Eroğlu aktif görevden ayrıldı, ne zaman ki siyaset terazisi eğrildi, o günden sonra emeğin değeri, ilişkilerin gölgesinde kaldı.

Ve Örsdemir gibi görev aşkıyla çalışan isimler yalnız bırakıldı.

Zamanlama Manidar, Vefasızlık Derin

Bugün Ekim ayının sonuna geldik.

Kış kapıda.

Çocuklar okullarına gidiyor, aileler yeni dönemin yükünü omuzlamış durumda.

Ve tam da bu dönemde, Mehmet Örsdemir gibi bir bürokrat görevden alınıyor.

Yıllardır bir şehre hizmet eden, ailesiyle düzen kurmuş, çocuklarının eğitimini planlamış bir insanın hayatı, bir imza ile altüst ediliyor.

Bu karar sadece bir atama değildir; bir ailenin ortasına düşen soğuk bir taş gibidir.

Bir baba, bir eş, bir memleket sevdalısı düşünün: Bir sabah eline tebliğ tutuşturuluyor, “Artık başka yere gidiyorsun” deniyor.

Gerekçe yok, açıklama yok.

Bu mudur adalet?

Bu mudur devlet ciddiyeti?

Bu kararın zamanlaması da niyeti de manidardır.

Bu kadar zaman beklenip tam okul dönemi, tam kış hazırlıkları yapılırken alınan bir karar; insana “Bu bir görev değişimi değil, bir cezalandırma” dedirtiyor.

Yerine Gelen İsim: Liyakat Yerine Sadakat

Daha da acısı, Örsdemir’in yerine gelen isme bakıyorsunuz:

Ne kurumsal tecrübesi var, ne vizyonu, ne de yönetim disiplini.

Ama birileriyle doğru ilişkilere sahip.

İşte sistemin özeti bu:

Bilen değil, biat eden kazanıyor.

Kurumlar gelişmiyor, şehirler büyümüyor; sadece koltuklar el değiştiriyor.

Gökmen Çiçek Örneği: Kıymet Bilinmeyen Şehir

Afyonkarahisar’da bu tablo yeni değil.

Bu şehir, değerlerine sahip çıkmamakta adeta ısrarcı.

En somut örneklerden biri, kuşkusuz eski Valimiz Gökmen Çiçek’tir.

Gökmen Çiçek, görev yaptığı süre boyunca şehre hem gönlünü hem emeğini koydu.

Kadın kooperatiflerinden gençlik projelerine, Zafer Haftası’ndan , Frig vadisine, Kocatepe ruhunun yeniden canlanmasına kadar Afyonkarahisar’ı Türkiye gündemine taşıdı.

Ama sonuç?

Onun da değeri bilinmedi.

O da sessizlikle uğurlandı.

Bugün Kayseri’de görev yapıyor, Kayseri halkı onu bağrına basıyor; bizse sadece “Keşke gitmeseydi” diyoruz.

Sahipsizliğin Sessizliği

Afyonkarahisar’da milletvekilleri var, iktidar temsilcileri var, yerel yöneticiler var…

Ama hepsi sessiz.

Kendi şehrinin yetiştirdiği, kendi insanına sahip çıkamıyorlar.

Gökmen Çiçek giderken sessizdiler; Mehmet Örsdemir görevden alınırken yine sessizler.

Oysa sessiz kalmak, suça ortak olmaktır.

Bu şehir, liyakatli insanlarını kaybettikçe biraz daha küçülüyor.

Biraz daha yalnızlaşıyor.

Mehmet Örsdemir bugün makamında değilse, bu başarısızlıktan değil; doğru yerde, yanlış insanların arasında olmasındandır.

O da tıpkı Gökmen Çiçek gibi, bu şehrin yüz akıydı.

Ama Afyonkarahisar bir kez daha değerini elinden kaçırdı.

Bir şehir, kendi evlatlarına sahip çıkmadığında sadece insan değil, onur kaybeder.

Afyonkarahisar artık şunu anlamalı:

Vefasızlık kader değildir, tercihtir.

Ve biz her defasında yanlış tercihi yapıyoruz.

Bu noktada değinilmesi gereken bir başka husus var.

Bir diğer önemli noktaya geçelim.

Bağış Değil, Zorunluluk: Velinin Omzundaki Sessiz Yük

Geçtiğimiz günlerde Afyonkarahisar’daki bir ilkokulun velilerine gönderilen bir mesaj elime geçti.

“Sayın Velimiz” diye başlayan mesajda, okul-aile birliği yönetimi 20 Eylül 2025 tarihinde devraldıkları görevi hatırlatıyor ve ardından yönetmelik maddelerini sıralayarak velilerin “gönüllü bağışlarının” okulun gelir kaynağını oluşturduğunu anlatıyor.

Buraya kadar her şey kâğıt üzerinde doğru görünebilir.

Ama mesajın devamında yazan bir ifade, aslında meselenin özünü ortaya koyuyor:

15 Ekim 2025 tarihli toplantıda alınan kararla, her veliden iki dönem için toplam 4.000 TL bağış isteniyor.

“İsteyen velilerimiz ödeyebilir” denilse de, bu tür ifadelerin veliler üzerinde örtülü bir baskı oluşturduğu ortada.

Çünkü hangi veli, çocuğunun öğretmeniyle ya da okul yönetimiyle karşı karşıya kalmak ister ki?

Milli Eğitim Bakanı Ne Dedi?

Oysa daha birkaç hafta önce Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, il milli eğitim müdürleriyle yaptığı toplantıda açık bir şekilde uyardı:

“Hiçbir okul, hiçbir şekilde velilerden zorunlu bağış toplayamaz. Bu konuda talimatım kesindir.”

Bu sadece bir bakanlık emri değil, anayasal bir hatırlatmadır.

Eğitim, vatandaşın değil, devletin sorumluluğundadır.

Veliden “bağış” adı altında para istemek, devletin görevini vatandaşa devretmektir.

Bu da açıkça eğitimde fırsat eşitliği ilkesine aykırıdır.

Ekim Sonu, Kış Kapıda, Aileler Zor Durumda

Ekim ayının sonuna geldik.

Kış kapıda.

Doğalgaz faturaları, servis ücretleri, kırtasiye masrafları, okul formaları derken, veliler zaten belinin büküldüğü bir dönemde.

Birçok anne-baba, asgari ücretle geçinmeye çalışıyor; ev kiraları cep yakıyor, market fiyatları her hafta değişiyor.

Tam da böyle bir zamanda, 4.000 TL’lik “bağış” talebi; bir yardım değil, adeta bir ceza gibi duruyor.

Velilerin birçoğu susuyor çünkü ses çıkarırsa çocuklarının okulda dışlanmasından korkuyor.

İşte bu yüzden bu konuyu dile getirmek artık bir vicdan borcudur.

Gönüllülük Nerede Bitiyor, Zorunluluk Nerede Başlıyor?

Okul-aile birlikleri, elbette okulların gelişimi için önemlidir.

Ama bu yapıların asli görevi, veliyi desteklemek, yükünü hafifletmek olmalıdır.

Ne var ki bazı okullarda yönetmelikteki “gönüllülük” ilkesi artık kâğıt üzerinde kalmış durumda.

Resmî kararla belirlenen miktarlar, velilerden istenen dekontlar, “toplantıda karar alındı” ifadeleri…

Tüm bunlar, gönüllü bağış değil, fiili bir zorunlu aidat sistemidir.

Sayın Valimiz ve Milli Eğitim Müdürümüze Çağrı

Afyonkarahisar’da bu tür uygulamalar, sadece bir okulun değil, tüm eğitim sisteminin güvenini zedeliyor.

Bu nedenle Sayın Valimiz Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı’na ve İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Miraç Sünnetci’ye açık bir çağrıda bulunuyorum:

Bu uygulamayı araştırın, inceleyin, velilerin yaşadığı baskıyı görün.

Bu tür kararlar eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırıyor.

Kimin ne kadar bağış yaptığına göre veli-öğretmen ilişkisi şekillenmemeli.

Okul, herkes için eşit bir kurum olmalı.

Ve bilin ki, elimizde söz konusu mesajın bir örneği var.

Bu açıklamayı yapan okulun ismini, gerektiğinde yetkili makamlara sunmaktan asla çekinmeyeceğim.

Ama niyetimiz ifşa değil; çözüm bulmak, yanlış gidişi düzeltmektir.

Çünkü bu mesele kişisel değil, vicdani bir meseledir.

Eğitim Hakkı, Parayla Ölçülmez

Veliler susuyor ama yürekleri dolu…

Çocuklarının geleceği için her fedakârlığı yapmaya razılar ama artık bağış adı altındaki baskılara dayanamıyorlar.

Eğitim, parası olana ayrıcalık sunan bir sistem haline geldikçe, yoksul çocukların hayalleri soluyor.

Unutmayalım:

Bir ülke, çocuklarının eğitimine adaletle değil, parayla yön verir hale gelirse, geleceğini de satar.

Velilerin, çocuklarının ve öğretmenlerin onurunu korumak hepimizin görevidir.

Devlet Güçlüyse, Veliye Yük Düşmez

Bugün okul aile birlikleri sınırlarını aşmaya başlamıştır.

Görevleri destek olmakken, kimi zaman velilere maddi yük getiren kararlarla gündeme geliyorlar.

Oysa devletimiz güçlüdür, imkânları geniştir.

Eğer bir okulun ihtiyacı varsa, bu yük velinin sırtına değil, devletin bütçesine aittir.

Çocuk okutmak zaten başlı başına bir fedakârlıktır; en son bağış istenecek kişiler, çocuğunu okutmak için mücadele eden ailelerdir.

Eğitim birliğin değil, milletin ortak meselesidir.

Ve bu ülkenin en kıymetli yatırımını, velinin cüzdanına değil, çocuğun geleceğine yapmak gerekir.

Kalemin yettiğince anlatmaya, yüreğim elverdiğince yazmaya devam edeceğim…

Sağduyulu, umutlu ve vicdanlı kalın.