Merhaba dostlar, kahvenizi yudumlarken gazeteniz Odak’ı açtıysanız, hadi gelin beraberce memleketin gündemine biraz gerçek, biraz tat, biraz da tebessüm katalım."
Sağlık sistemimiz öyle bir noktaya geldi ki, hastanelerde muayene artık hastalıkla mücadele değil, formalite tamamlama işlemine dönmüş durumda.
Günlerce randevu peşinde koşan hasta, içeri girdiğinde daha iki cümle kurmadan reçetesi yazılıyor. İki dakika sonra kapı dışarı! İşte modern sağlık sisteminin özeti bu.
Hasta Değil, Numarayız
Hastalar artık doktorun gözünde birer işlem numarası.
Sıra numarasıyla giriyorsun, reçeteyle çıkıyorsun.
Gece uykusuz bırakan ağrıların, aylarca seni tüketen dertlerin hiçbir önemi yok. Çünkü senin için ayrılmış süre yalnızca 2 dakika!
Otomatiğe Bağlanan Doktorlar
Bazı doktorlar adeta otomatiğe bağlamış.
Hastaya doğru düzgün bakmadan bilgisayara reçete yazıp geçiyorlar:
“Şunu al, bunu iç, sıradaki!”
Ne teşhis, ne açıklama, ne insani bir yaklaşım…
Oysa bu meslek reçete yazmanın ötesinde, insana güven vermeyi de gerektirir.
Azarlanan Hastalar
Daha da vahimi: Hastasını azarlayan, susturan doktorlar…
“Beni meşgul etme!”
“Bunu sormak için mi geldin?”
“Git acile!”
Bu sözleri işiten hasta, bir daha derdini anlatmaya cesaret edebilir mi?
İnsan hayatını emanet ettiği kişiden azar işitmek, tedaviden daha çok yaralar bırakıyor.
Sistemin Çarkları
Doktorlar da ağır şartlarda çalışıyor, evet. Ama bu, hastayı hor görme hakkı vermez.
Asıl sorun bu düzeni dayatan sağlık sisteminde.
Beş dakikada bir randevu konulan, doktoru makineye, hastayı barkoda çeviren sistem, hem hastayı hem doktoru tüketiyor.
Ama zincir kırılmadıkça olan vatandaşa oluyor.
İnsan Canı Oyuncak Değildir
Sağlık en temel hak.
Muayene süreleri bu şekilde devam ederse yanlış teşhisler, eksik tedaviler ve telafisi olmayan sonuçlar kaçınılmazdır.
İnsanı 2 dakikada dinleyip göndermek, aslında onu yavaş yavaş ölüme terk etmektir.
Artık Yeter!
Hastasına bağıran, açıklama yapmayan, hastayı ezik ve korkak hissettiren doktorlar için yaptırımlar uygulanmalı.
Muayene süreleri en az 15 dakikaya çıkarılmalı.
Vatandaş korkuyla değil, güvenle derdini anlatabilmeli.
Unutulmasın: Hastane fabrika değildir, doktor robot değildir, hasta da makine parçası değildir.
İnsan canı bu kadar ucuz değildir!
Araya acı bir tebessüm:
“Hastane Koridorlarında İki Dakikalık Hayatlar”
Hastanelerin koridorlarında yürüyen herkesin yüzünde aynı ifade var: Yorgunluk, çaresizlik ve biraz da korku… Çünkü artık muayene olmak, hastalığın kendisinden daha zor hale geldi.
Bir hasta içeri giriyor, “Hocam karnım ağrıyor, göğsüm sıkışıyor” der demez, doktorun sesi yükseliyor:
— Çok konuşma, bana işimi öğretme!
Yaşlı bir amca geçenlerde böyle bir durumda öyle bir cevap verdi ki, salondaki herkes gülmekten kendini alamadı:
— Haklısın evladım… Benim sesim kesiliyor zaten, onun için geldim!
O an odada kahkaha koptu, ama kahkahaların ardında acı bir gerçek vardı: Hastalar artık derdini anlatamıyor.
Otomatiğe Bağlanan Doktorlar
Bazı doktorlar var ki, artık kendilerini ilaç yazma makinesi zannediyor.
Hasta daha sandalyesine oturmadan bilgisayarda reçeteler hazır:
“Bunu iç, şunu al, sıradaki!”
Bir vatandaş dayanamayıp sormuş:
— Hocam, daha derdimi anlatmadım ki…
Doktor terslemiş:
— Anlamaya gerek yok, ben bilirim!
Adam başını sallamış:
— Hocam, siz bu hızla cinayet şubeye geçseniz faili bile bulursunuz!
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
AFYON’UN “EŞEK ŞAMPİYONLUĞU”!
Türkiye’de birçok alanda birincilik vardır: Kaymakta biz, sucukta yine biz, zafer tarihinde zaten biz! Ama geçtiğimiz günlerde öyle bir istatistik açıklandı ki, Afyonkarahisar yepyeni bir gurur tablosuna kavuştu: Eşek sayısında bölge birincisi!
Evet, yanlış duymadınız… Artık “Kaymak Diyarı” unvanımızın yanına rahatlıkla “Eşekler Başkenti” de yazabiliriz. Hem turizmde çeşitlilik olur, hem de herkesin aklına bir tebessüm düşer.
Düşünsenize, bir gün Afyon’a gelen turistlere rehber şöyle diyecek:
“Sağ tarafınızda Friğ Vadisi, sol tarafınızda termal oteller… Ve işte karşınızda, bölgenin en yüksek eşek popülasyonu!”
Böylece tarih, sağlık ve hayvancılığı tek turda birleştirmiş olacağız.
Şaka bir yana, eşek dediğimiz hayvan aslında Anadolu’nun en cefakâr dostu. Yüzyıllardır yük taşımış, bağ bahçe dolaşmış, sabır timsali olmuş. Hatta öyle ki, bizim memlekette birine kızınca “eşek” derler ama aslında içinde sevgi gizlidir.
Ama işin en güzeli, bu unvanın bize kattığı espri malzemesi… Bundan sonra kahvehanelerde sohbet şöyle başlar:
– “Afyon’un neyini bilirsin?”
– “Kaymağını, sucuğunu, zaferini…”
– “Yok kardeşim yok, asıl eşeğini bileceksin!”
Kısacası sevgili hemşerilerim; eşek sayısında birinci olmak kimilerine garip gelebilir ama bana sorarsanız bu da Afyon’un doğallığının, samimiyetinin ve çalışkanlığının işaretidir.
Belki de sloganımızı şöyle güncellemeliyiz:
“Afyonkarahisar: Kaymağı Meşhur, Eşeği Bol!”
Afyonkarahisar eşek sayısında birinciymiş… Eh, bu memleketin mizahı da bol olmalı! Gelin birkaç fıkra ile yüzümüzü güldürelim:
Bir köy imamı, eşeği kaybolunca minberden ilan etmiş:
– “Cemaatten kim benim eşeği çaldıysa, ahirette cezasını çekecek!”
İçeriden biri seslenmiş:
– “Hocam, ahirette ceza çekecekse sorun yok, ben dünyada bineyim yeter!”
xxxxxxxxxxxx
Bir başka köylü de eşeğini döve döve götürüyormuş. Köylüler sormuş:
– “Niye eziyet ediyorsun zavallıya?”
Adam cevap vermiş:
– “Sabrını ölçüyorum!”
Köylü gülmüş:
– “Sabrı olmasa seni çoktan sırtından atardı!”
İşte böyle… Bizim memlekette eşek sadece yük taşımaz, fıkranın da yükünü hafifletir.
Bu köşe yazısını yazarken birden aklıma geldi. İlimizde Eşek yerine Afrika’da olduğu gibi Aslan olsaydı ne olurdu diye düşündüm ve aşağıdaki satırları karaladım. İzninizle birlikte okuyalım.
Sabahları Anırma Yerine Kükreme
Şimdilerde köylerde sabahları horoz sesiyle uyanıyoruz. Horoz tembellik ederse, eşek anırıyor zaten. Ama aslan olsaydı sabah 6’da mahalle komple kükreme sesiyle ayağa dikilirdi. Kahvaltıda çay demlenecek mi derken, “kükreme alarmı”na uyanan Afyon halkı kahvesini korkudan duble içerdi.
Aslanlı Düğün Konvoyu
Düğünlerde korna çalınmasından şikâyet ediyoruz ya… Aslan olsaydı konvoyun önünde gelin arabasına binmiş bir aslan otururdu. Korna yerine ağzını açar bir kükredi mi, bütün Afyon ayağa kalkardı. Trafiği açmak için sirene gerek yok: “Aslan kükredi, yol verin!”
Asfaltın Kralı
Şehir içinde motosikletler “vız vız” yaparak dolaşır. Bir de Afyon’un meşhur driftçi gençleri var… Aslan olsaydı, kavşakta burnunu sürterek dönen arabanın üstüne atlar, drift kültürüne tek pençede son verirdi. “Aslanlı kavşak” tabelaları dikilirdi.
Spor Kulüpleri
Afyonspor’un lakabı değişirdi. “Afjet Afyonspor” değil, “Afyon Aslanları” olurdu. Deplasman takımları Afyon’a gelirken sahaya çıkmadan önce “oynamasak da olur mu?” diye sorardı. Tribünler “Afyon kükredi, rakip titredi” tezahüratıyla inlerdi.
Çarşı Pazarda
Şimdilerde kasap vitrininde dana eti, koyun eti görürüz. Aslan olsaydı “Bugün taze zebra geldi abi, buyur” diye yazı asılırdı. Semt pazarında “domates, biber, patlıcan” bağıran esnafın yerini “taze antilop” diye bağıran kasaplar alırdı.
Evet, Afyon eşek sayısıyla meşhur ama düşününce iyi ki aslan yok. Olsa çarşıda pazarda gezerken eşeğin semerini değil, aslanın yelesini taramak zorunda kalırdık. Huzurumuz kaçardı ama unvanımız “Eşek başkenti” değil “Kükreme başkenti” olurdu.
Tekrar birlikte oluncaya kadar kendinize ve sağlığınıza iyi bakın. Neşeniz bol olsun sevgili okurlarım.