“Kıymetli okuyucularım,hepinize sağlık, huzur ve güzellikler dileyerek yazıma başlıyorum.”
Evet birlikte bugün neler konuşacağız, her zaman olduğu gibi hepimizin bildiği ama değinilmesinde fayda gördüğüm iki konu: Çocuklarımızın Geleceği Açlığa Teslim Edilemez
Sevgili okurlarım,
Geçtiğimiz günlerde tesadüfen görüp çektiğim bir fotoğraf karesine takılıp kaldım. Kaldırım kenarında, elinde annesinin hazırladığı küçük bir kek ve ucuz bir meyve suyu kutusuyla kaldırımda dinlenen bir çocuk... Yanında arkadaşları var, hepsinin yüzünde aynı ifade: Açlığı bastırmaya çalışan bir tebessüm. İşte bu manzara, toplum olarak içine düştüğümüz derin yaralardan sadece biri.
Beslenme Yetersizliği, Geleceğimizi Tehdit Ediyor
Bugün ülkemizde birçok aile, geçim derdiyle boğuşuyor. Emekli maaşı ile hayatta kalmaya çalışan yaşlılarımız, asgari ücretle çocuklarını okutmaya çalışan işçilerimiz ve her gün artan pahalılık karşısında çaresiz kalan anneler…
Bu tabloyu görmezden gelemeyiz. Çocuklarımızın zihinsel gelişimi, bedensel sağlığı ve eğitimdeki başarıları doğrudan beslenmeyle bağlantılı. Aç karnına derse giren, günü yalnızca bir kekle geçiren bir çocuğun başarılı olmasını, güçlü bir zekâ geliştirmesini, sağlıklı bir birey olmasını nasıl bekleyebiliriz?
Okullarda Beslenme Desteği Zorunludur
Çocuklarımızın geleceğini güvence altına almanın yolu, onların sağlıklı beslenmesini sağlamaktan geçiyor. Devletin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda seferber olması artık kaçınılmaz bir görevdir. Okullarda ücretsiz veya çok düşük maliyetli kahvaltı ve öğle yemekleri verilmesi, çocukların hem eğitim motivasyonunu artıracak hem de ailelerin yükünü hafifletecektir.
Unutmayalım ki, bir ülkenin en değerli hazinesi petrolü, altını ya da taşı toprağı değil; yetişmiş, sağlıklı ve üretken nesilleridir. Aç bırakılan, ihmal edilen nesillerin üzerine sağlam bir gelecek inşa edilemez.
Hepimizin Sorumluluğu
Buradan çağrım yalnızca devlet kurumlarına değil, hepimizedir. Yerel esnafından iş dünyasına,siyasetçisinden, sivil toplumdan bireylere kadar herkes bu seferberliğe katkı sunmalıdır. Bir çocuğun aç uyumaması, bir annenin gözyaşının dinmesi, bir babanın çaresizliğinin azalması için elimizden geleni yapmak, insanlık borcumuzdur.
Sevgili dostlar,
Sokak köşelerinde ellerindeki kek ve meyve suyuyla hayata tutunmaya çalışan çocuklarımıza seyirci kalmayalım. Onlar bizim geleceğimiz, onlar bizim umudumuz. Eğer biz bu çocuklara sahip çıkmazsak, yarınlarımızı da kaybetmiş olacağız.
Bitmeyen Motor Kazaları ve Gazlıgöl Caddesi’ndeki Acı Tablo
Afyonkarahisar’da neredeyse her hafta benzer haberlerle karşılaşıyoruz. Henüz bir kaç gün önce Gazlıgöl Caddesi’nde yaşanan bir kaza yürekleri bir kez daha burktu. Karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaşlı bir kadın, hızla gelen bir motosikletin çarpması sonucu ağır yaralandı. Görgü tanıklarının ifadelerine göre motosiklet, araçların arasından kontrolsüz bir şekilde fırlamış, kadın daha adımını atar atmaz feci şekilde çarpışma gerçekleşmiş.
Bu manzara bize yabancı değil. Ne yazık ki sonu gelmeyen motosiklet kazaları artık günlük hayatımızın sıradan bir parçası haline geldi. Sanki herkes alışmış, sanki bu tür kazalar kaçınılmazmış gibi bir kabullenmişlik var. Oysa bu kazaların çoğu önlenebilir.
Hız, Dikkatsizlik ve Umursamazlık
Motosiklet, şehir içi ulaşımda pratik bir araç. Ancak hız tutkusu, kuralları hiçe saymak ve özellikle kalabalık caddelerde araçların arasından zikzaklar çizerek ilerlemek, hem sürücünün hem de karşısına çıkan masum yayaların hayatını tehlikeye atıyor. Dün Gazlıgöl Caddesi’nde yere savrulan o yaşlı kadın, aslında hepimize verilmiş bir mesajdı: “Bir anlık dikkatsizlik, bir hayatı altüst edebilir.”
Sürücülerin “Benim acelem var” düşüncesiyle kuralları yok sayması, şehirde can güvenliğini hiçe saymak demektir. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.
Ağır Yaptırımlar Şart
Artık sadece denetimle sınırlı kalmak yeterli değil. Bu tür kazalara sebep olan motosiklet sürücülerine ağır yaptırımlar getirilmelidir. Ehliyetlerine en az 3- 5 yıl el konulmalı, bu süre boyunca yeniden trafiğe çıkmalarına izin verilmemelidir. Ehliyeti geri almak isteyen sürücüler ise sürücü davranış geliştirme eğitimi (SÜDGE) gibi kapsamlı programlara tabi tutulmalı, hem teorik hem de pratik sınavlardan geçtikten sonra tekrar trafiğe çıkabilmelidir. Çünkü bir kez hız tutkusu uğruna cana kasteden sürücünün, aynı hatayı tekrarlamayacağının garantisi yoktur.
Denetim ve Toplumsal Duyarlılık
Şehir merkezinde motosikletlerin hız denetimleri, kask kontrolleri ve özellikle kalabalık caddelerde yapılan trafik uygulamaları yoğun çabalara rağmen yetersiz kalıyor. Vatandaşların güvenliği için bu kontrollerin daha fazla sıkılaştırılması artık bir zorunluluk. Öte yandan yayaların da bilinçli olması, yolun güvenli noktasından geçmeye dikkat etmesi şart.
Gazlıgöl Caddesi’nde yaşanan son kaza, sadece bir trafik kazası değildir. O, hepimize verilmiş acı bir derstir. Eğer bu derslerden sonuç çıkarmazsak, yarın başka bir caddede başka bir insanın hayatı kararmaya devam edecek.
Afyonkarahisar’ın sokakları, caddeleri ve kaldırımları insanların güvenle yürüyebileceği yerler olmalı. Bunun için hem sürücüler hem de yetkililer sorumluluk almak zorundadır. Çünkü unutmayalım: Trafikte öncelik her zaman insandır.
Güne bir tebessüm ile noktayı koyalım
“Bankalar Caddesi’nde Ehliyet Sınavı”
Afyonkarahisar’da Bankalar Caddesi’nde direksiyon eğitimi yapan hoca adaya sormuş:
— Trafik ışığında kırmızı yanarsa ne yaparsın?
Aday hemen:
— Basarım frene hocam, beklerim.
— Peki sarı yanarsa?
— Gaza basarım ki kırmızıya yakalanmayayım.
— Güzel… Peki yeşil yanarsa ne yaparsın?
Aday biraz düşünmüş, sonra ciddi bir ifadeyle cevap vermiş:
— Yeşilde de dikkat ederim hocam, çünkü bizim Afyon’da çoğu sürücü kırmızıda geçiyor olabilir!
Hoca kahkahayı patlatmış:
— Evladım, sen bu zekânla değil Afyon’da, İstanbul’da bile şoförlük yaparsın!
“Zafer Meydanı Kavşağı”
Zafer Meydanı’nda kavşakta sıkışıklık olmuş. Bir sürücü korna çala çala bağırmış:
— Kardeşim yol ver, acelem var!
Öndeki sürücü kafasını uzatıp cevap vermiş:
— Senin acelen varsa benim de sabrım var!
O sırada yaşlı bir teyze yanlarından geçmiş:
— Evlatlarım, kavga etmeyin. Burada acele edenler mezarlığa, sabredenler çarşıya varır!